Oyun Devlet

Dünyayı klasik devletlere ve dinlere bırakıyoruz. Yaşayan en ilkel biyolojik formumuza bırakıyoruz, mecburen.


Gamer ve X birlikte ekrana bakmaktadırlar. Ekranda, ülkedeki ve dünyadaki tuhaflıklar akmaktadır… Savaşlar, yolsuzluklar, haksızlıklar…

-Gamer:     Ey adalet nerdesin?

Seni beklemek, gelmeyecek olan sevgiliyi beklemek mi?

Adalet!  Ayakların, ellerin, kolların var mı senin?

Yürüyerek mi geleceksin bize? Sürünerek mi geleceksin?

Adalet! Seni bize vermelerini beklemek,

Senden mi umudu kesmektir?

Kendimden mi?

Bilirim, senin terazini her eline alabilen inanır ki,

Sen, ancak onun elinde ışıldarsın

Ama kaçınılmazdır yorgunluk

Yoktur ki tek bir insan evladı bile,

Seni kaldırıp, biraz ışıldamana aracı olsun,

Sararız etrafını ve ışığın kaybolur.

 

Bir zamandı ki, isterdim lale devrinde İnsanbul’da yaşamış olmak

Başka bir zamandı ki düşledim rönesans Floransa’sında yaşamayı

Şimdi biliyorum,

İçindeyim tüm zamanların en hayret vericisine

Öyle bir zaman ki düşlemek mümkün düşünüşmeyi

Ve barışmayı kimsenin aracılığı olmadan

Sadece insan olduğun bir yerde

Sadece insanı ve doğayı hissederek

Yasaları  yeniden ürettiğin bir anı

X: Uydurmada fena değilsin Dostum. Ama şiir iyi mi, bilemedim! Düşünüşmeyi sanırım bir çok insanın ortak bir düşünce ortaya koyması anlamında kullanıyorsun. Söyle o zaman nasıl sağlanacak adalet?  Kolay bir şey mi bu?

Gamer:  Ben şair değilim Dostum. Ama arada şiirle de konuşacağım. Henüz bir masaldır çünkü içimdekiler. Özgür olmak istiyorum düşlerimi seriyorken. Şiirin ayakları yere basmaz, kanatları vardır. Şiirin kanatları ile yazacağım. Çünkü buraya göğün, bulutların ve yıldızların üstüne yazacağım söyleyeceklerimi. Biliyorum, bulutların üstünde yaşanmaz ama ayaklarım yerdeyken, yıldızlara yazdıklarıma bakarak düşüneceğim. Şimdi söyleyeyim sana nasıl hep birlikte kaldıracağız adaleti en yukarıya. Ama önce sorarım sana:

 

Kaçımız bilir insan haklarını?

Kendi canı yanmadan hangimiz haykırır ‘’insanın hakkı’’ diye?

Sadece insanın da değil,

Kaçımız hissetmiştir doğanın, yaşamın hakkını?

Yazılmıştır bir çok kanun zaman içinde parça parça

Adaletsizlikten ölen insanların

Ve tüm annelerinden doğanların kanıyla, gözyaşıyla

Ama tüm ağlamışlar birbirinden habersizdir

Birbirlerini tanımadan, bilmeden ölmüş ve gömülmüşlerdir

Şimdi kavak yelleri esmiyor başımızda

Ağlıyorsa bir yerde birileri

Kaçsak da biliyoruz gerçekte neden öldüklerini

Evet, orada bir adaletsizlik var!

Gözlerimizin önünde çatırdıyor dünya

Yarıklar açılıyor üstümüze doğru

Oysa ben düşlerim ki dünyaya bakınca;

Doldursak çatlakları kumla sıvadığımız plastiklerle

Dünyanın kalbindeki ateşi kontrol edebilir misin?

O ateşin çığlığını toplayıp kendini onunla itebilir misin?

Yani sürebilir misin dünyayı uzay-zamanda?

Bir dev gibi yol alabilir misin?

X: Aman Dostum sakin. Anladım ilk bölümde insanın tarihinin zamanın üzerinde nasıl okunması gerektiğine dair genel, bilindik bir şeyler söyledin. Ve elbette bu savaşın nasıl ilerlemekte olduğuna dair. Ama dünyayı uzay-zamanda sürmek ne demek? Bilim-Kurgudan bahsediyorsun sanırım. Ve bunların, insanların adaleti yukarıya kaldırmaları ile ne alakası var?

Gamer: Şiirin kanatları işte böyle çalışır sevgili Dostum: Enerjisi sen kanat çırptıkça birikir, sonra bir bakmışsın ya bir kara delik gibi içine çöküyorsun veya binmişsin bir gezegene veya yıldıza, patlatmışsın bir supernova, yol alıyorsun uzay-zamanda.

Evet, düşünülebilir bilim-kurgudan bahsediyorum. Daha önce de düşünmüş zaten sevgili Dyson, bir yıldızın enerjisini kullanmayı, onun etrafında bir enerji santrali yapmayı düşleyerek. Bu onun gibi bir tasarım. Bir gezegenin veya yıldızın enerjisini kullanıp onunla kendini itmek üzerine. Dyson’ın santralini bir motor gibi tasarlamak ve yıldızı da bir yanma odası gibi.

Şimdi görebiliyor musun nasıl yol aldığını

Hareket eden bir dev gibi

İten, çeken ve titreşenlerin arasında

Bir gün belki bir yıldız motoruyla yol alırız

Belki bir kuyruklu yıldızın veya meteorun üzerinde.

Kolay mı bu kadar büyük

Bu kadar karmaşık bir yapıyı üretebilmek?

Fark etmez bu veya başka bir düşü gerçeğe dönüştürmek

Her nasıl olacaksa olsun

Alınması gereken önemli bir yol var

Düşü gerçeğe dönüştürmek için.

O düş ki, Çok ışık yılları uzaklara gitmek

Belki bildiklerimizin çok ötesinde bir bilgiyle

Belki de kalmıştır atılacak sadece tek bir adım

Henüz fark edemediğimiz ama gözümüzün önündeki bir noktadan ileriye.

Düşlerim ki insanların çok çok daha fazlasını

Çalışmaktalar uzak gezegenlere gidecek bilimi

İnce ince işlemekteler ona ilham verecek sanatı

Ve harlamaktalar kızgın ateşleri felsefe ile

Dövmek için düşleri, düşünceleri kızgın bir demiri döver gibi

 

Adalet işte !

Adaletin ışığında huzur bulur

Adaletin ışığında barışır

Onunla özgürleşir

Ve onunla bir araya gelir, onca insan

 

X: Seni anlamaya çalışıyorum Dostum. Nerede düş görüyorsun? Nerede düşünüyorsun? Nerede tasarlıyorsun? Seni anlamam için bana biraz yardımcı olabilir misin? Ve nasıl bir araya getirmeyi deneyeceksin böyle bir düşe hizmet etmesini düşlediğin bir yapıyı? Öyle ya, insanlar bir araya gelecekse, bunun bir yapısı olmalı.

Gamer:  Bununla ilgili bir cevabım var sevgili Dostum. Yani düş ve gerçeklik arasında beni anlamanı sağlamak bölümüyle. Ama bunu masalın daha ileri bir noktasında anlatmak istiyorum. Biraz pişirmemiz lazım. Şimdi istersen böyle bir yapıyı nasıl bir araya getirmeyi düşlediğimi, düşündüğümü, tasarladığımı anlatayım sana:

 

Adı Oyun Devlettir

Bir denemedir, deneydir ve sanat olmayı düşler

Korkmaz başarısız olur muyum diye

Düşler ilham verdiğini kendisinden sonraki denemelere

Ve yine düşler başarısız olmuş cesedinin liğme liğme edildiğini

Başarılı olacak bir deneme için

Kalabalık bir otopsi odasında

 

Oyun Devlet’te, adalet de barış da aklın ve düşüncenin ürünüdür

Kimliklerimizi ve kişiliklerimizi kaybederek değil

Onları ortadan kaldırarak değil

Onları özgürleştirerek.

Kalbimdeki ateş öylesine yanar ki

Sadece bir kaç kimliğe sığmaz ruhum

Dolaşmak, dolanmak ve iftihar etmek ister

Tarih sahnesindeki tüm büyük başarılarla

 

Aydınlık saçan düşünceler,

İlham veren sanat eserleri

Hayretler içinde bırakan keşifler

Hepsi benim, hepsi bana ait

Ben insanım

 

İnsan utanmasını bilendir

Bilirim insanın içindeki hayvanı da

Doğal kaynaklar ve madenler için çıkarılan savaşlar

Toprak ve güç için sürülen, katledilen halklar

İnsan içindeki hayvanı görendir

Katil, suçlu, yalancı benim

Ben insanım

 

Oyun Devlet insanın oyunudur

Siyaset kelimesinin altında inkar edilen

Gizlenen saklı bir oyun değil

Herkesin gördüğü bildiği

Apaçık ortada olan

Bir araya gelebileceğimiz bir oyun

 

X: Bir ‘’oyun’’ diyorsun yani insanların bir araya gelebileceği yer. Apaçık olan bir oyun. O kadar çok soru belirdi ki sevgili Dostum söylediklerinden sonra. Ama başlangıç olarak: Neden Oyun?

G: Öncelikle sevgili Dostum, ‘’Hayat bir oyun değildir’’. Oyun, hayatın mekaniğidir. Hayatı, onun yapılarını oyunlaştırarak deneyimliyoruz. Zaman kavramının zihnimizdeki etkisinin bir sonucudur bu. Zamanı işlemenin ve işletmenin mekaniğidir. İnsan sosyal bir varlıktır ve bu sosyalleşme aile ile başlar, farklı toplumsal gruplar, örgütler, kurumlar ile genişler, farklılaşır ve Devlet kavramı/yapısı altında bütünleşir. Tüm bu yapılar en alttan en üste sistemlerle, kurallarla, görevlerle ve rollerle tanımlanır ve oluşturulur. Yani bu yapıların hepsi oyunlaştırılmıştır. Hepsini zamanın içinde ileri ve geriye doğru yönetmek gerekir. Yöneteceksin, en iyi şekilde oynayacaksın ki geleceği üretesin.

 

Hayata hoş geldin çocuk

İçinde gözünü açtığın ilk oyundur ‘’aile’’

Ne mutlu umutlar vardır içinde

Seni senden önce tanımlayan oyuncuların

En sıcak olanlarıdır anne baba

Adını koyarlar

Kimliğini verirler

Görevlerin hazırdır aileden devlete

Seç beğen al

Dersen ki bu oyunlar, başka oyunlarla savaşıyor

Ben savaşmak istemiyorum

Birlikte oynamak istiyorum

İşte orada bir dur, sakin ol çocuk

Bu oyun çok eski bir oyundur

Kolay değil öyle ben oynamıyorum demek

Düşünmemiz, düşlememiz gereken şeyler var çocuk.

Adına ekonomi dediğimiz garip bir şey var mesela

Hukuk diye başka bir şey var

Ordular var gördüğün görmediğin

Devlet vazgeçebileceğin bir şey değil çocuk

Kızsan da, utansan da

Dengesizlikler içinde bir denge

Hakkını vermen gereken bir ilerleyiş var çocuk

Yağmur pahasına, ağaç pahasına

İnsan/Toprak pahasına bir ilerleyiş

Kaçınılmaz olan yayılma duygusuyla

Entropinin peşinde,

Dünya’dan uzaya,

Başka gezegenlere doğru

 

 

Haklısın korkmakta insanlık adına

Bilirim doğa yok olmaz

İnsan yok olur

Sonrasında asfaltları yarar çiçekler

Betonları patlatır sarmaşıklar

Orman kusar şehirler

Ve sıkışır, yığılır üst üste insan

Dinazor iskeletleri gibi taşların, toprakların arasında

 

O yüzden ortak bir oyuna ihtiyaç var çocuk

Adalet üretirken ekonomi ürettiğimiz,

Eğitim üretirken ekonomi ürettiğimiz

Yani İnsanı üretirken ekonomi ürettiğimiz bir oyun bu çocuk

 

X: Anladım sevgili Dostum. Peki söyler misin bana nasıl olacak da hem kimlikleri koruyacağız, hem Devlet yapılarını koruyacağız hem de Oyun Devlet yapısıyla farklı bir Devlet yapısı daha kuracağız ve barışı sağlayıp, Adalet ve Eğitim sağlayıp, ekonomi üreteceğiz? Hayaller güzel, fantaziler çılgın ama gerçekliği nedir bunların? Temelleri nedir? Matematiği nedir? Yapısı nedir?

Gamer: Aman Dostum, sen sakin ol bu sefer. Bütün bu yapıyı öyle kolayca anlatmam zor. Yavaş yavaş gidelim. Bırak kötü şiirler dökülsün biraz içimden. Sevgili Dostum öncelikle Oyun Devlet mevcut Devlet yapılarının bir alternatifi değildir. Mevcut Devlet yapıları başta kolluk güçleri gibi kritik yapıların yönetimine devam etmek zorunda. Oyun Devlet yapısında ekonomi üretimi, edimsel bir karşılık olarak blok zincir teknolojisinin üzerinde yapılmakta ve eğitim üzerine olan örneklerde alınan eğitim karşılığı para üretmek şeklinde olabilirken, adalet üzerine olan örneklerde karar oylamaları ile para üretmek şeklinde olabiliyor; basitçe ilk defa bu bahsi açmak gerekirse. İşte kolluk güçleri gibi güçlerin yönetimini kitlesel oylamaların altında yönetmeyi düşünmek büyük sorunlara yol açabilir. Klasik Devlet yapısına, daha başka bir çok sebepten ihtiyacımız var. Oyun Devlet ile Klasik Devlet, toplumun en verimli olacak şekilde yaşayabilmesi için beraber çalışacaklar. Bir örnek vermek gerekirse ‘’Beden – Hücre – Hücre Çekirdeği – Mitokondri’’ ilişkisinin evrimini düşünebilirsin.  Küçük bir yapı üzerinden anlamak daha kolay olacağı için 3 hücreli bir yapı düşün dostum.  A ülkesi veya toplumu A hücresi ve bu hücrenin çekirdeği AD A Devleti, aynı şekilde B ülkesi, BD B devleti ve C, CD isimli 3 hücreden oluşan bir yapı.

Oyun Devlet genel yapısının temel olarak 2 yapısı var. Biri tıpkı devletlerin genel yapısı olarak düşünülebilecek Birleşmiş Milletler yapısı benzeri olan Küresel Oyun Devlet yapısı. Diğeri de Ülkelerin içinde o ülkenin-toplumun devleti ile birlikte çalışan Ülkesel Oyun Devlet yapısı. Küresel Oyun Devlet yapısı içinde bir araya gelen insanlar, hiç bir klasik Devlet yapısı üzerinde bağlayıcılığı olmayan kanunlar üretebilirler, işleyiş ve çalışma protokolleri hazırlayabilirler, kimliklerini ve kişiliklerini oluşturabilirler. Bu yapılar üretildikten sonra da Klasik Devlet yapılarını hangi Devletin hangi kanunlar ile uyumlu olduğuna, hangi işleyiş protokolleri ile uyumlu olduğuna ve kimliklere ve kişiliklere göre yaşam tercihlerinin özgürlüğüne göre ayırabilirler, tanımlayabilirler. Ve burada Oyun Devlet parasının da farklı Devletler tarafından farklı değerlerde fiyatlanabileceğini de görebiliriz. Yani yine ‘’Oyun’’ kavramına gelirsek, özgür bir Devletin egemen olduğu bir ülkeye gidip gitmemek, orada çalışıp çalışmamak oyuncunun kendi tercihi. Bu ekonomik, hukuki ve yaşam tarzları ile ilgili parçalı yapı şehir şehir de düşünülebilir. Şahsi düşüncemdir ki; farklı yaşam tarzlarını deneyimlemek, farklı disiplinler içinde olmak, farklı kültürleri yaşamak bir oyuncu için büyük bir zenginliktir. Bu zenginlik ve çeşitlilik oyuncunun düşünce ve duygu dünyasını da zenginleştirecektir ve gelişimini destekleyip,  güç katacaktır. Küresel Oyun Devlet yapısının insanı, oyuncusu, bu zenginlikten mümkün olduğunca fazlasıyla faydalanmak isteyecektir. Farklı yerlerde üretilen projelere katkıda bulunacaktır, bu projeleri küresel çapta birbirine bağlayacaktır. Oyun Devlet yapısının amacı oyuncuyu, insanı geliştirmektir. Klasik Devlet yapıları, zamanın ruhuna, zamanın akışına, değişime ve devinimin hızına, biçimine uygun bir biçimde, kendini, kendi bildiğince ve değişen insanın zorunlu katkılarıyla zaten geliştirecektir, hep yaptığı gibi. Bu gelişme ve değişim zaman içinde bazı ülkelerin ve devletlerin kültürlerinde çözülmeler yaratabilir elbette. Bu zaten tarih sahnesi içinde gözlemlediğimiz bir şey. Böyle durumlarda oyuncu o kültürleri yaşatmaya çalışmalıdır. Ve hatta geçmişte tarih sahnesinde kaybolan kültürleri bile hayata, veya oyuna da diyebilirsin artık, getirmeyi amaçlayabilir. Bu örnekleri büyük ölçeklerde düşünme eğilimi içinde olacağını tahmin ediyorum ama ben sana özellikle küçük ölçekli bir örnek vereceğim. Çok sevdiğim bir hocam bana bir Unesco projesinden bahsetmişti. Türkiye’deki bir yörük kültürünün kaybolmaması için yapılan toplantıları ve akademik yayınları anlatmıştı. Ben şöyle düşünmüş ve hissetmiştim; o kültürün yaşaması için o insan popülasyonun çoğalmasının ve oraya bağlı kalmasının şartlarının sağlanması imkansız bu hızla değişen dünyada. O insanlar da bir çok farklı deneyimi arzulayacaktır çünkü. Halbuki bir çok oyuncu o dağlarda yaşamayı, koyun otlatmayı, yaylalarda su içmeyi, yörük çadırında uyumayı ve o eşsiz manzaralarda Platon, İbn-i Rüşd veya şiir,roman okumayı, matematik çalışmayı kesinlikle düşleyecektir ve deneyimlemek isteyecektir. Ve bunu o insanların kültürü ve disiplini içinde deneyimlemek, bu sefer ‘’zenginlik’’ demeyeceğim, büyük bir ‘’eğlence’’ olacaktır.

 

Düşlerim ki;

En önce,

Hiç bir ayrım olmadan buluşmuşuz

Sadece yıldızların düşlendiği bir diyarda

Topraklarımızdan yükselerek gelmişiz,

Çırılçıplak,

Sadece insan olarak

 

Özgürlüğü konuşmak için buradayız

Söyleyin hadi,

Nedir özgürlük?

Herkes işitmiştir Google’ın ne dediğini özgürlük için

Ama sorarım size;

Suyu bilmeyen balık,

Bilir mi özgürlüğü?

 

 

Hey dostum, sen !

Suyu bildiğini söyleyen !

Görür müsün o suyun kaynağını da?

Kaynaktan akan,

Kan, ter ve gözyaşıdır

Damıtılarak gelmiştir akvaryumuna

Onu da bilir misin?

O su için dünyayı tüketmekteyiz.

Kıtalar büyüklüğünde buzullar kopuyor, seller geliyor.

2 milyar insan göç edecekmiş duydun mu?

Gerçek mi bu? Gerçekse eğer:

Sordun mu hangi 2 milyar diye?

Nereden nereye diye?

Öyle  ya, nereden çıktı bu öngörü?

Kralların büyücülerinin, geleceği gösteren küreleri

Süper bilgisayarlar yani

Geçmişi ve geleceği simüle eden

Düşündün mü başladı mı bu göçün topraklarının savaşı diye.

Büyük düşlerin işçileri, düşünürleri, sanatçıları, mühendisleri olamaz mıyız?

Tek yol, bildiğimiz yolun askerleri olmak mı?

Söyle dostum, adaletin olmadığı yerde özgürlük olur mu?

Çıplak olan, bilir suyun kaynağını

Belki henüz kendi kanı karışmamış olsa da,

Veya akıttıysa ataları ondan önce onun için

Görmüştür bütün kanı,

Kendi terini ve gözyaşını

Ve sıkışmıştır yüreği

Sonra çıkarmış üstündekileri,

Sallayıp düşürmüş içindeki ilkellikleri

 

Kimse korkmasın,

Bütün bu kültürler bizimdir

Bayraklar bizimdir

Onları başka gezegenlerde bile dalgalandıracağız

Yan yana, gururla

İster tek tek,

İster 3’er 5’er alıp alıp giyeceğiz tekrar bayraklarımızı

İnsanın tarihidir

Gururudur,

Ve vicdan sızısıdır her biri

 

İnsan kendisini affedebilendir

Yoktur farkımız birbirimizden

Önce bir kendimizle yüzleşelim hele

Bir affedelim kendimizi

Bir affedelim kendimizi

BİR AFFEDELİM KENDİMİZİ

Çırılçıplak…

Sonra kim tutar el ele tutuşmuş bayrakları

 

Özgürlük demiştik,

Adalet demiştik,

İmgeler ve kavramlar,

Uçuşur mu birbirine doğru

Toprağın olmadığı diyarda

Çarpıştırabilir miyiz

İmgelerini ve kavramlarını, adaletin ve özgürlüğün

Ateş çıkartabilir miyiz küçük kıvılcımlardan ?

 

Hadi bir kıvılcım deneyelim;

Yazalım adaletsizlikleri

İnsanın özgürce gelişmesine

Kendisini üretmesine engel olan haksızlıkları

 

Savaş – Cinayet, yani ölüm mü ?

Tecavüz – Taciz, yani yara/travma mı ?

Yolsuzluk – Hırsızlık, yani fakirlik mi ?

 

Oylayalım hadi;

Belirleyelim ızdıraplarımızı

Felsefe, düşünüleni tekrar düşünmektir demişti Cündi

Biz düşünelim bu sefer kelimeleri, kavramları

Biz çizelim imgelerini bu sözlerin

Haykıralım:

Sen çok yaşa e mi Satoshi

Her kim veya kimlersen

Ne de güzel bir mekanik icadı bu

Sen çok yaşa e mi satoshi

 

Evet dostlar, söyleyin

Üretebilir miyiz, BİZ ?

Adalet ve adaletsizlik,

Özgürlük ve Kölelik, nedir diye

İmgeler ve Kavramlarla dönen

Böğrümüzden çıkarıp attığımız

Güçlü ve tatlı tatlı tınıyan bir küre

Ney gibi, gayda gibi

Dönsün dolansın,

Dünyanın içinde

İçinden göğe, uzaya, yıldızlara

Tekrar düşsün dünyaya daha da büyüyerek

Yine dönsün, dolansın, tınısın yana yaka

 

Söyle dostum X

Şimdi yine görüyor musun

Geleceğe doğru nasıl yol aldığını

Hareket eden bir dev gibi

İten, çeken ve titreşenlerin arasında

 

X: Söyle anladım seni sevgili dostum:

İnsanların bir araya gelip görsel ve yazılı bir çeşit manifesto üretmelerini hayal ediyorsun. Adalet, adaletsizlik veya hak ve haksızlık, özgürlük, kölelik kavramlarının tikelleri olan kelimeleri ve bunların imgelerini insanlar kendi kültürlerine göre üretsinler. Bunları oylasınlar ve bu yapıyı, ki artık sanırım buna bir isim de vermemiz gerekiyor, üretsinler. Bu yapıyı üretirken de blok-zincir üzerinde para üretsinler diye düşlüyorsun.

Seni doğru anladığımı tahmin ediyorum ve sana sormak istiyorum: Bu üretimin matematiğini ve teknolojik altyapısını da tasarladın mı peki? Ilk sorum bu. Sonra da bir diğer soru olarak: Bu paranın niye bir değeri olsun?

 

Gamer: Evet, sevgili dostum. Beni doğru anlamışsın. Söylemem gerekir ki bu yapının ne teknolojik altyapısını ne de matematiğini ayrıntılı bir şekilde tasarlamadım. Ben sadece düşledim. Bunun için hem bilgi düzeyim yeterli değil hem de bu tasarımların ilk örnekleri için, bu teknolojiler konusunda kendini geliştiren insanlarla çalışmak en doğrusu. Çünkü daha en baştan, paranın üretiminden, farklı kaynaklara aktarımına kadar, sistem içerisindeki her şeyin şeffaf olması için katılımcı bir şekilde tasarlanması ve kararlaştırılması gerekiyor. Yani daha basit bir şekilde ifade etmem gerekirse: Ben bir coin markası üretip başına geçmeyeceğim veya balinalarla dolu bir sistem başlangıcı yapmayacağız sevgili dostum.

Bu cevabım genel olarak Oyun Devlet Para Sistemine dair bir cevap. Şunu elbette değerlendirmek kaçınılmaz ki: mevcutta üretilen teknolojiler ve para birimleri ile Oyun Devlet Para Sistemini kurabiliriz. Ama bu durumda bile yine tüm bu halihazırda bulunan ve daha da gelişecek olan, edimsel karşılık yapısıyla Oyun Devlet’in bir parçası olabilecek tüm birimleri, Oyun Devlet içinde fiyatlayacak bir Oyun Devlet para birimine ihtiyacımız var.

Manifesto yapısının isimlendirmesine gelince de, itiraf etmem gerekir ki, zor bir iş. Uydurmayı zorlamak lazım ve ‘’Qualia’’ kavramını zorlamak istiyorum, şöyle ki:

Google’ca tanımı itibariyle ‘’Kişisel tecrübenin özelliği,öznelliği’’ mutlak da değildir, saf da değildir. Değil bir tecrübenin duyumu, zihindeki herhangi bir görüntü bile sabit veya mutlak değildir. Gözlerini kapat ve babanı, anneni veya en iyi bildiğin birini gördüğünü düşün mesela. Aklına bir görüntüsünü getir ve bakmaya devam et. O görüntü sabit, değişmeyen bir görüntü mü dostum. Yani bir fotoğrafa bakar gibi bakamazsın zihnindeki bir görüntüye. Ve hatta zihinde tamamlanmış bir görüntü bile oluşturamazsın. O görüntüler tamamlanmamış ve sürekli değişen parçalardan oluşur. Qualia probleminin problemi, onu, anda dondurarak çözümleme çabasından kaynaklanır.

‘’Netür Küre’’ veya ‘’Qualia Sphera’’ diyeceğim şimdilik bu yapının kavramına. Özgürlük ve adalet yapısının adı olarak da Özgürlük Netür Küresi veya Qualia Sphera Liberta. Ortak bilincin farklı kültürlerden beslenen, aynı veya benzer deneyimlerin farklı zihinlerden yansımasıyla üretilen, dünyanın etrafında dönen ve herkese karşı, herkesten yansıyanlarla değişen, bilimsel olarak; ortak bir algı üretme deneyi ve sanatsal anlamda da bir eser denemesi olarak.

Zor olacak biliyorum ama patlatayım mı bir şiir?

X: Patlat, gelsin bakalım… Ne diyeceksin…

 

Bu ilk deneme,

Rahime düşme denemesidir

‘’Ben buradayım’’ demek,

Orada olduğunu söyleyenlerle birlikte

Süzülmek, kıvranmak, titreşmek içindir,

Çarpışıp birbirimizle,

İçinde büyüyebileceğimiz sıcak bir dalga üretmek,

Ve hazırlanmak içindir,

Atacağımız çığlık için;

‘’Beni doğur’’ diye.

 

Henüz küçük hücrelerimizin içindeyiz

Zaman var daha, atacağımız çığlığa

Bir hareket edelim önce o hücrelerin içinde

 

 

Düşlerken hareket eden insanı,

Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur,

Yürü, koş, yüz, bas, çek diye

Tanış, konuş, yarış diye

Yaşa ve anla, kazanmak değil asıl olan,

Gelişmek, sosyalleşmek ve kendinle yarışmak diye

Seyret Paralimpikçileri,

Düşün mücadele nedir, neye karşıdır diye

Hisset bedenine ve zihnine ektiğini,

Sağlıklı beden senin ilk yatırımındır,

Yatırımının karşılığını al,

Kıvrak, güçlü ve zinde olmak mutlu bir başlangıçtır

Yürürken, koşarken, basıp çekerken

Para da bas diye,

Şüphe ederdim kendimden,

Uçuyor muyum, yoksa ayaklarım yerde mi diye

Ve Haydaaaaaaaaa !

Selam ola, yol ola,

İnsan durur mu?

Söyle dostum, düşler birleşmez mi?

Bulmazlar mı birbirlerini?

Çarpışmaz mısın sanıyorsun,

Dönmeye çalışırken bir köşeyi,

Düşürüp ellerinde biriktirdiklerini,

Almak için eğildiğinde,

Görmez misin gözlerini güzelin

Dikilmiş bakıyorlar sana çakmak çakmak

Ve işte kalkmış gidiyor bile, gülümseyerek

Aşk ola.

 

Söyle ona dostum X,

Onu çok düşledim ben,

Gerçek olabilir mi diye

Baksana dostum,

Gerçekmiş işte

Çoktan başlamış o da denemeye.

 

Bir arayüz düşlemenin zamanıdır şimdi,

Kendini üretirken,

Oyun Devleti de işleten, çalıştıran insan için

 

Vurdun mu blok-zincirin ziline

Yürürken, koşarken,

Birlikte spor yap şimdi de,

Futbol oyna, voleybol oyna

Okulda veya mahallede bir takımda

Vur yine blok zincirin ziline

Para ürettikçe tecrübe de üret

İşin ruhunu koklaman, eğitimini alman lazım,

Sen seçeceksin çünkü,

Yeterlilik alıp,

Futbolu, voleybolu yöneten kurulları seçenleri

Veya bizzat kurulların kendilerini

İlçenden iline, ülkenin federasyonuna kadar

Evet ve  elbette para da üreteceksin yine,

Onları her seçtiğinde,

Değiştirdiğinde.

Evet dostum, yine evet,

Tabi ki de yine para basacaksın yeterlilik de alırken,

Söyletmene gerek yok bana her seferinde,

Tüm ortak kararlar, eğitimler, yeterlilikler,

Yani tüm edimlerle yapacağın şey

Para üretmek olacak,

Kendini ve çevreni ürettiğinde

 

Devam edelim arayüzümüzü düşlemeye şimdi,

Sporun yanına ekleyelim eğitimleri

Hukuk eğitimleri var alacağımız,

Biz üreteceğiz adaleti.

Karar meclisleri var çünkü

Alacağımız eğitimlerle gireceğimiz.

Biz seçeceğiz kanunları yapan kurulları,

Oylayıp, onaylayacağız,

Kararlaştıracağız yasaları,

Onlar ki adaletin terazisi/mekaniği

Bakacağız,

Var mıymış katilin, tecavüzcünün iyi hal indirimi !

Kontrol edeceğiz,

Oylayıp yok sayacağız bizi yaralayan hükümleri

Ne kadar da kolaymış

En hafif cezayla bırakmak

Ve hatta cezasız

Sübyana diş çıkarmış canavar Dahmer’leri

 

X: Hooooooppp… hop…    Ağır ol dostum, yavaşla biraz. Emin olamadım sen şiirin kanatlarıyla uçarken, supernova ile yol mu alıyoruz yoksa kara delik gibi içimize mi çökmeye gidiyoruz. Kara Şövalye Yükseliyor filminde,  mahkeme sahnelerindeki ‘’Bane’ler’’ mi olacağız? Toplumsal linçler mi yapacağız? Korktum ben açıkçası. Kontrolden çıkmamayı, kendimizi kaybetmemeyi nasıl başaracağız? Kolay bir şey mi bu?

 

Gamer: Çok haklısın sevgili dostum burada bu soruyu sormakta. Teşekkür ederim sana. Eğer bir masalın ‘’Üretilebilir Masal’’ olup olmadığını düşünüyorsak, onu sorularla sınamalı, yapılarını sarsmalıyız. Sorularla sarsılan düşsel masal, sırasıyla ‘’Düşünülebilir Masal’’,  ‘’Düşünülebilir Bilim-Kurgu’’ oradan da ‘’Üretilebilir Bilim-Kurgu’’ yapısına dönüşebiliyorsa, elimizde bir tasarı/proje var demektir.

Sanırım artık burada beni anlamanı sağlamak ile ilgili vereceğimi söylediğim cevaba girmem lazım. Yani nerede düş görüyorum, nerede düşünüyorum, nerede tasarlıyorum, sorunundan bahsediyorum:

 

Söyle bana sevgili dostum,

Özgür düşüncenin içinde devinmeye çalıştığı fizik,

Nasıl, nerelerde olabilir?

Hangi nicelerle ölçeklendirilebilir?

Düşler, düşünceler akarken,

Çarptığın gerçeklik duvarlarının olmamasıysa özgürlük,

Nasıl kaybetmeyeceğim kendimi

 

Düşlerken Oyun Devleti,

Notlar aldım, hikayeler yazdım,

Bir oradan, bir buradan.

Oturdum, okumaya çalıştım yazdıklarımı

Kendime tahamül etmek kolay olmadı.

Felsefe-Mantık derslerinin arasında bir zamandı,

Sordum kendime,

Ben ne anlatıyorum diye ?

Cevap verdim kendi kendime,

Fantazi Masal-Düşünülebilir Masal diye

Devam ettim, (geldi peşi sıra)

Düşünülebilir Bilim Kurgu-Üretilebilir Bilim Kurgu diye

Artık bunlar gerçeklik duygusuyla çarptığın birer duvar değildirler,

Düşüncenin Fiziklerinin Katagorisidirler

Sorguladıkça, sarstıkça onları

Kapılar, perdeler göreceksin açılan

Masaldan üretime,

Üretimden Masala.

Aç kapıları, kaldır perdeleri

Ancak o zaman anlatabilirsin

Üretilebilir olmasını düşlediğin masalı

 

Hukuk ciddi iş, büyük iş

Düşünülebilir Masal Kabul et şimdiye dediklerimi

Teşekkür ederim, sarstın, sorguladın hayallerimi

Devam edeyim ben de o zaman,

Düşünülebilir Bilim Kurguya doğru

 

Alalım elimize birer kalem,

Yazalım, çizelim,

Yapı Temelleri: Yasa Kurulları, Mahkemeler, Hakimler, Avukatlar

Yapı Temelleri: Konusuna göre karar yeterliliği veren okullar,

Yeterlilik alan, alacak olan Oyun Devletliler

 

En baştan düşünelim hadi,

Okul kurullarını seçelim,

İnsanların bildiği, güvendiği

Hakimlerden, avukatlardan ve akademisyenlerden

Hakim yetiştirmiyoruz, unutma

Jüri yetiştiriyoruz.

 

Hakim, avukat olacak olan alıyor

Sadece 5 yıl içinde,

Anayasa Hukuku

İdare Hukuku

Ceza Hukuku

Yargılama Hukuku

Vergi Hukuku

İş Hukuku

Devletler Genel Hukuku

Yani Kamusal Hukuk derslerini

Bitmedi,

Dahası var,

Medeni Hukuk

Ticaret Hukuku

Bankacılık Hukuku,

Devletler Özel Hukuku

Yani Özel Hukuk Derslerini

Atlama sakın,

Bu dalların bir de alt dalları var,

3’er 5’er

Medeni Hukuk mesela

Bölünür,

Kişi Hukuku

Aile Hukuku

Miras Hukuku

Eşya Hukuku

Borçlar Hukuku diye

 

Farkındayım,

Yorulduk ikimiz de,

Ben söylerken,

Sen dinlerken

 

İstedim sarssınlar bizi,

Onlar haykırsın bu sefer,

‘’Kolay değil bu lokmayı yutmak’’ diye

Yutabiliriz dostum, yutabiliriz

Şimdilik, Düşünülebilir Bilim Kurgunun içinde

 

Devam edelim haydi düşünmeye

Büyük bir lokma var çünkü

Yutmak istediğimiz önümüzde

 

 

Çizmeye başla haydi

Elbette çizebilirsin bir çok farklı biçimde,

Davalar şöyle görülür,

Jüriler böyle devreye girer gibi,

Ve alırsın bir karar,

Gelirsin Klasik Devletin karşısına,

Çizimin sonuna yani;

Hangi Devlet nasıl yönetecekse bu kararı

Nasıl belirlediyse kendi uyumluluğunu seninle,

Oynarsınız beraber, birlikte,

Gayet de doğru ve tatmin edici bir biçimde.

 

 

Yeter mi peki,

Sadece hukuk dersleri?

Yetmez.

Oynayabilmek için hakkıyla

Düşünebilmek, görebilmek için bütün bu oyunu ?

Okumalısın hukuk felsefesini yine ders olarak

Ama ondan da önce

Akıl Tanrısalsa eğer

Almalısın Tanrısalın bilgisi olduğunu düşünebileceğin bir bilgiyi

Bu bilgi Mantık bilgisidir

Anlatmaya çalışayım düşlerimi

Mantık nedir diye

 

Mantık;

Noktasaldır ve aklın baktığı her yerdedir

Aklın görme biçimidir, yöntemidir,

Tanrı değildir, Tanrısalın bilgisidir

Onu parçalayıp isimler veririz:

Mantığın Biçimlerinin/Nicelerinin Katagorileridir;

Fizik, Matematik, Evrim-Biyoloji ve Dil

Bence başlamalısın,

En içinde olduğundan,

En eski bildiğinden,

Dilden.

Konuştuğunu, duyduğunu, okuduğunu,

Parçala parçala ve birleştir yeniden

Göreceksin…

 

Bence eklemelisin,

Matematik, Geometri, ve Evrim

Sanat ! Ahh sanat ! Elbette sanat !

Düşüncenin, duygunun serüvenlerinin izleri,

Resim senin görme biçimlerini keskinleştirecek mesela,

Ders olarak eklemesen de,

Dinlemelisin Müzik

Kıvranmalı, kıvırmalı, dans etmeli

Suçlar, suçlular, kanunlar, yargılar

Çevirip çevirip yapıştır birbirine,

Çarpıştır,

Parçalansınlar,

Birleşsinler,

Birleşecekler,

Hakikate en yakın olanı görene kadar

Hakikate yaklaşabildiğin kadar

Hakikati gördüğünü sandığın anda

 

Şimdi belki gözün korkmuştur,

Nedir bu kadar ders diye

Sen bir al bu dersleri, DERSİ,

İşin en başında,

Sonra O ve onlar,

Hep kendileri büyüyecekler,

İçinde, zihninde

Saracaklar seni ve çevreni,

Sivrilecekler, keskinleşecekler,

Çarptıkça, kestikçe

Gördüklerini, okuduklarını, duyduklarını

Ve kendi düşüncelerini

Anlayacaksın,

Zeka neymiş ki,

Büyüyen, salınan, genişleyen bir şeymiş,

Aklın hizmetinde,

Aklı yükseltmek, üretmek, gezdirmek için

Kuyudan göle,

Gölden denize,

Denizden okyanusa

O akıl ki;

Binmiş sürüyor zekayı

Kanat çırpıyor albatross,

Bırakmış boynunu kuşun,

Açmış ellerini, kollarını,

Kapamış gözlerini,

Rüzgar çarpıyor,

Yarıyorum rüzgarları,

Dur yapma hemen bir mem,

Çıkarmış vurmuş suratıma

Boyu bulutlarda bir dev,

Elinde kocaman bir kütükle

Açacağım gözlerimi,

Duyuyorum seni,

‘’İ N S A N   N E   O L M A D I Ğ I N I    B İ L E N D İ R’’

Ve açtım işte…

 

X: Evet dostum, seni biraz daha iyi anlıyorum sanırım. Fantazi Masal-Düşünülebilir Masal ve
Düşünülebilir Bilim Kurgu-Üretilebilir Bilim Kurgu katagorileri üzerinde. Düşlerken nerede olduğunu görmeye, anlamaya çalışıyorsun gibi.

Ayakların yerdeyse bir sorum var sana: Karar üreterek para üretmek hakkında. Yüzde 50 düşünüyorsun sanırım karar yeterliliğini. Bu çok oynak bir zemin değil mi sence? Karadan çok kavga çıkar gibi geldi bana.

Gamer: Sevgili dostum önce ilk bölüme cevap vereyim: Evet, bu katagorizasyonun amacı uçurtmayı yani düşüneni, devineni kontrol etme, izleme çabasıdır. Kontrollü havalanma deneyimi içindir. Her kavramın, katagorinin amacı gibi düşünmeye yardım etmesi için tasarlanmıştır. Bu katagorizasyon düşüncenin haritasını, konumunu, durumunu çıkarmak içindir.Bu katagorilere yerleştirilen düşler, düşünceler sorularla sınanır, üretimden masala doğru hareketin, devinimin sağlanması amaçlanır.

Sorduğun soruya gelirsek de yüzde 50 konusunda seninle aynı endişeleri taşıyorum. Bunun için de bir karar mekaniği önermem var. Bu mekanik Pareto ilkesidir. Pareto ilkesinin bir çok belirlenimi vardır ve matematik bu ilkeyi çalışmıştır, üzerinden bazı yapılar, sistemler de üretmiştir. Pareto ilkesi kabaca kritik %20 ile belirleyici %80’nin veya kritik %80 ile belirleyici %20’nin ilişkisidir. Benim önermem bunları birbirlerinin üzerinden devindirmektir. Şöyle ki: Üzerinde %80 oybirliği sağlayabileceğimiz kararları, sorunların ortalama %20’sinde sağlayabiliriz. Ve o %20, sorunlarımızın %80’nini çözer. Benim karar yeterliliği için deneysel hedefim %80’dir.

 

Sormuştun bana;

Neden bu paranın bir değeri olsun diye

Düşle, düşün şimdi

Kendisini, çevresini üretmekte olan insanı

 

Okullar kurmuş, eğitimler almış,

Kurullar, meclisler oluşturmuş

Yasaların düzenini belirlemiş, belirliyor,

Mahkemelerde jürilik yapıyor,

Adaleti üretiyor,

 

Çevreyi, doğayı kendinden bilenler var,

Almışlar yeterliliklerini

Korumaktalar kültürlerinin eserlerini

Hedefler kararlaştırıyorlar,

Yeşil alan miktarları,

Spor, eğlence alanları,

Mahalle mahalle, şehir şehir,

Kararlarını veriyorlar,

İmarsız alanların, yapılacak binaların

Üretiyorlar çevrelerini

 

Tasarı/proje grupları kurmuşlar,

Bulmuşlar birbirlerini,

Kim ne öğrenmek istiyor,

Kim ne öğretebilir diye,

Şirketler gelmiş, sormuşlar birbirlerine

Kim ne üretiyor, ne üretmek istiyor

Ne için üretmek istiyor, diye

Atölyeleşmişler,

Girmişler şirketlerin içine,

Ellerine almışlar düşlerini, düşüncelerini,

Parçalar halinde,

Metali, plastiği, silikonu, toprağı

Elleriyle, gözleriyle kesip biçmişler,

Karmışlar toprağı,

Ekmişler,

Seyretmişler, temaşa etmişler

Kimin neyi, nasıl,  ne için, kime ürettiğini

Ne üretmek istediğini,

Raporlara bakmışlar, sorunları incelemişler,

 

Başvurmuşlar sıkıştıkları yerlerden

Diğer atölyelere,

Zıplamışlar ellerindeki bilgilerle, tecrübelerle

El vermişler başka tasarılara

Yeni kültürler, disiplinler içinde.

Kenara çekilmek istemişler bazen de,

Saf işçilik yaparak veya hiç bir şey

Dinginleşmek, nefes almak için,

Toprağı koklamak,

Basmak için çıplak ayaklarıyla,

Kopardıkları domatese bakıp, koklayıp

Düşlemek için hayatı, evreni

Ve uzak gezegenlere gidecek bilimi

 

Şimdi ben düşlüyorum ki;

İnsan üretmiş adaleti,

Çevresini ve kendini,

Daha bir araya gelebilir,

Birlikte düşleyebilir, düşünebiliri

Birbirlerine devrediyorlar, birbirlerini seçerek,

İşlerini, görevlerini, tasarılarını

Öğrenip, deneyimleyip geziyorlar

Bilişsel ve coğrafi esneklik içinde

Daha yaşanabilir bir dünyada.

 

Şimdi diyeceksin;

‘’Boşver sen Satoshi’yi’’

‘’Matematiksel bir denklemin çözümü ile para üretmeyi’’

‘’söyle, anlat bana nedir

kişinin edimleriyle para üretmesinin mantığı, mekaniği?’’ diye

 

Düşlerim ki;

Bu sorunun cevabı ‘’kendilik’’ kavramı/makamındadır

Oyun Devlet için bir avatardır,

Dünya gerçekliğinin içindeki beden

Oyuncu/Gamer ise ‘’kendiliktir’’ diye

Parayı üreten ‘’kendiliktir’’ yani,

Oyun Devletin içinde

Oyuncu bir çok iş yapar avatarını kullandığı fizikte,

Onu eğiterek, karar vererek, üreterek

Ve gelişir kendi de, oyunu da.

Halihazırdaki oyunları düşün şimdi,

Bilgisayarlardaki, oyun konsollarındakini,

Oyun içindeki karakterimizi/avatarımızı geliştirdikçe,

Ekledikçe yeni özellikler, hareketler, kabiliyetler,

Gelişir oynayan da, oyunu da

Oyunun kendisi ile sınırlıdır sadece

Bu kombolar, uçmalar, kaçmalar

NFT oyunları düşün şimdi de

Yaptığın, ettiğin eylemleri,

Bak şimdi kendine Oyun Devlette

Ve söyle bana;

Gördün mü kendini ?

Soruyorum şimdi sana;

Oyun Devlette ürettiğin para,

Soyut olarak düşündüğümüz,

‘’Kendiliğin’’ bir tezahürü müdür diye.

Yani ‘’etkisi, belirtisi mi?’’ diye.

Getirmiş misindir ‘’kendiliğini’’ fiziğe ve hayata

Bir hak (olarak olsa bile) / belirtisinde

Soracaksın yine şimdi ‘’kimdir kendiliğini fiziğe getiren?’’ diye

Bak o zaman ‘’farkında olanın farkında olan kimdir?’’ diye

Düşünürken kendi üzerine katlanmayı

Şimdi o katlardan birine vermiş olabilirsin, bir fizik

Uçma hemen ruhlar alemine.

‘’İnsan ne olmadığını bilendir’’

 

X: Anladım dostum. Ama bir sorum var. Halihazırda bir para-finans sistemi var. Büyük bir sistem ve bir çok önemli gücü de elinde tutan bir sistem bu. Devlet bu mevcut sistemin yerine Oyun Devlet para sistemini mi ikame edecek? Mümkün mü bunu düşlemek?

Gamer: Sevgili dostum, bunu düşlemek anlamsız ve akılsızca. Öncelikle Oyun Devlet para sisteminin tek başına ne üretip ne üretmeyeceğini bilmiyoruz. Burada Devlet-para sistemini yürüten bir akıl varsaymak zorundayız. Aynı zamanda onu, insanlığın hikayesinin devamını sağlamayı amaçlayan bir akıl olarak varsaymalıyız. Asla onu, amacı herşeyi ele geçirmek olan bir şeytan olarak düşünmemeliyiz. Şeytanı varsayarak düşünemeyiz. Aklı varsayarak düşünebiliriz.

 

‘’Mevcut sistemin yerini alacağının ilanı’’

Savaş ilanıdır.

Kazanamayacağın,

Kazansan bile kaybedeceğin bir savaşın ilanı.

 

Kazansan bile kaybedeceksin,

Çünkü,

Kazandığını sandığın anda

Göreceğin yangın, kül ve kargaşa olacaktır.

 

Hangi tarafta oldukları önemli değil,

Sokaklar boyu yatacaklar,

Kardeşlerin, dostların olacaktır

 

Yıkımın maliyetini ödeyecek olan,

Sen olacaksın

Cinayetlerin sorumluluğunu alacak olan,

Sen olacaksın.

 

Bu olabilse bile bir şekilde,

Ancak kendini kaybetmiş,

Vahşi bir hayvan sürüsünün gücü,

Ve onları yöneten bir akıl ile olur

 

Farketmelisin ki,

Bu senaryo, klasik senaryodur,

Binlerce yıldır hep aynı yere çıkan

Görmelisin ki;

Bu senaryoda henüz kendini üretmemişsindir,

Üretememişsindir.

Bir hayalin peşinde,

Yıkıp dökmüş,

Elini kana bulamışsındır sadece.

 

Bilmelisin ki;

O anda kendini bulacağın yer

Birinin veya bir şeyin,

Sana ne yapman gerektiğini söyleyeceği yerdir.

 

Düşünmelisin ki;

Seni yöneten akıl,

Neyin başına geçtiğini bilemeyecektir

Kolay değil öyle,

Nesiller boyu üretilen,

Bilgiyle, emekle, tecrübe ile işlenen

Birbiriyle ilişkili-bağlı,

Milyonlarca, milyarlarca parçadan oluşan

Karmaşık bir sistemi çalıştırmak

Koca bir dünya boyu,

Yıktığının aynısı olmadan,

Mecburen…

 

Çünkü anlamalısın ki;

Bu sistemin devinme-çalışma biçimi

Kendi yapıları arasında

Kendi para sistemi ile işleyecek şekilde kurulu

Yıktığın, sıfırladığın bir para ile

Çalıştıramazsın bu sistemi

Başlasan bile hızlıca Oyun-Devlet parası üretmeye/basmaya

Bilemeyeceksin parayı nereye sokacağını

Nasıl sokacağını

Para basmaya ihtiyacın olacağı için de fazlaca

Sokuşturup bir yerlere

Beklemek için sistemin ayağa kalkmasını

Değeri düşük, şişirme

Anlamı olmayan,

Boş bir para basacaksın

 

Ve mecburen işte,

Dönüşeceksin yıktığın şeye

Kendini bulacaksın,

Yaktıklarının, yıktıklarının arasında

Ateşler, küller içinde

Serileceksin sen de sokaklar boyu

Kardeşlerinin, dostlarının yanına

 

Kapitalizm basit canlı gibidir,

Hayattadır, işlevseldir,

Doğa gibi rekabetçidir, acımasızdır,

Sen icat etmedin onu,

Sen gücü buldun, onu parçalara ayırdın,

Farklı isimler verdin

Adını koydun sadece

‘’Sermayenin’’

 

Kanını, canını verdin,

Besledin, büyüttün

O senin vahşi hayvanın

 

O hayvan ki;

Çok az kaldı,

Daha fazla büyümek için,

Sana bedenen ihtiyacının olmadığı bir zamana

Robotlar geliyor, yapay zeka geliyor

Geldi zaten,

Uçanı, kaçanı, yürüyeni,

Doktoru, çizimcisi, yazılımcısı,

Onlar çalışacak,

Maden ocaklarından, bankalara, hastanelere

Sen kendini üreteceksin artık,

Vahşi hayvanın senin için üretirken

Bilim insanı olacaksın,

Sanatçı olacaksın,

Düşünür olacaksın

Ve hayvanını geliştirmeye devam edeceksin

 

Uzay gemileri yapacak sana,

Gelişmiş teknolojiler üretecek,

Uzay madenciliği yapacaksın

Sen iyi yetiştir kendini,

Hayvanın peşinde koşacak,

Sen hayaller kur diye

O hayallere ilham ver diye

Düşün, yöntemler geliştir diye

Tasarla ve üret diye.

Oyuncak olacak elinde

O vahşi Godzilla

 

Sınırlı zamanlı,

Proje teslimli,

Kontratlar yapacaksın onunla

Klasik paranı alacaksın,

Sonra yine yollara düşeceksin

 

X: Sevgili dostum, hayaller güzel, fantaziler çılgın yine. Sen her ne kadar Fantazi masal – Üretilebilir BilimKurgu – Proje geçislerine dair düşüncelerini belirtmiş olsan da, gerçekleştirme safhasına dair bazı sorunlar var. Bilirsin ki sermaye gücünü paylaşma eğilimi içinde değildir. Bu onun doğasına aykırıdır, senin de dediğin gibi vahşi bir Godzilla’dır. Sermaye, paranın üretimi ve akışı ile ilgili tüm muslukların ve yolların kontrolünü sağlayabileceği bir konumda olmayı talep eder. Devlet ile iç içedir. Yapabildiği kadarıyla devleti kontrol etme çabasından geri durmaz. Devlet de sermaye ile ilişkisini daima koruma eğilimindedir çünkü ekonominin temel aygıtıdır. Bu ilişkiye nasıl biz de eklemleneceğiz?

 

Gamer: Tespitlerin gayet doğru dostum. Devlet ve sermaye daima iç içedir ve semayenin paylaşımcı bir yapısı yoktur, daha doğrusu böyle bir eğilim içinde değildir. Ancak ikisi de kendi gelişimlerinin yararına çalışan bir akla veya bakış açısına sahip. Mevcut sistemde bugün, bazı kaynaklarda  toplam servetin %95’i, bazı kaynaklarda yüzde 60-70’i, en zengin Yüzde 1’in eline geçmiş durumda. Burada bir kristalleşme var. Bu servetin sadece parasal, yani gayrimenkuller dışı bölümünün varlığı da, diyebiliriz ki %90-95 oranında sanaldır, yani banka hesaplarındaki sayılardan ibarettir. Bir anlamda karşılıksızdır. Bunlar basılı banknot olsaydı bile bu paranın yine külli ekononomik varlıkta bir karşılığı yok. Ancak sistem ayakta kaldıkça bu para gücünü koruyabilir. Eğer sistem çökerse basılı veya banka hesabındaki sayılardan ibaret bu para çöker. Sistem elbette bir çok defa bir çok nedenden dolayı krizler üretti ve üretmeye de devam edecek. Sistem bu yapısıyla krizden çıkmak için de daima halkın ve Devletin kaynaklarına muhtaç. Ve bu ilerleyiş-kriz-sömürü yapısının durma kabiliyeti yok. Halkın elinde olan son toprağa, tarlaya, fabrikaya, madene, gayrimenkule kadar. Çünkü o karşılıksız paranın kendini sözde garanti altına alabileceği en klasik yöntem budur. Modern imkanlar arasında elbette bilgi üretimi gibi büyük değerler de var. Savaşa ihtiyacı olduğunda da, savaş çıkarmaktan geri durmayı düşünmez dahi. Tekrarlıyorum ki; Saf kötü olduğu için bu böyle değil. Sistemin mekanikleri itibariyle içinde bulunduğu Oyun Evreni bu. Yani düşünüyorum ki; bu ikili sisteme yeni bir yapı eklemlenmesi ihtiyaçtır, zorunludur. Sistemin evrimleşmesi gerekiyor ve bu evrimleşmenin teknik altyapısı da artık mevcut.

 

‘’Evrensel Gelir’’ diye,

Bir şey düşünüyormuş birileri,

Kimler, kime,

Niçin,

Ne kadar vereceklermiş?

Anlamadım.

Denesinler !

Biz de başka bir şey deneyelim !

İnsan, Devlet ve Godzilla’mız, birlikte

 

Düşle, düşün şimdi yine;

Geldi zaman, haykırmak için Devlet’e

Beni doğur diye!

 

Beni doğur !

Ben de üreteceğim

Beni harcayıp üretme,

Benden ürettirme sadece

 

Doğur beni,

Yaptık yapacağımızı

Geldik geleceğimiz yere

Artık zamanıdır

Oyna benimle birlikte

Beni oynatma,

İtip çekme,

Benimle oynatma,

İttirtme, çöktürtme

 

Beni bırak,

Gelişeceğim ben, oynarsan benimle birlikte

Gelişeceksin sen de,

Gelişecek sermaye de

 

 

Tut elimizden, oyna bizimle birlikte,

İlham verelim dünyaya,

Söz sana, parçalayacağız kendimizi.

Onunla birlikte oynadığın halk

İhanet eder mi sana, tekler gibi?

Sana aşık olur, AŞIK.

 

Halk ne zaman ihanet etti sana?

Korkma !

Bu çocuklarımızın, kültürlerimizin geleceğidir

Onların geleceği için doğurduk biz de seni.

Doğur beni,

Beni doğur !

Yüzünü bir göreyim.

Sarıl, sımsıkı

Bakalım, kim daha çok sıkacak ?

Sonra bırak beni,

Evimiz, komşularımız uzak-yakın

Koskoca dünya,

Küçücük, bir toplu iğne ucu kadar

Rengarenk evren

 

X: Anladım dostum, duygularını ve düşlerini yani. Bir düşünce olarak baktığımda ise elbette bir çok eksik ve problem görüyorum. Peki dostum, söyler misin bana, Oyun Devlet bir ütopya mıdır? Bir ütopya ise de, sonunu bağla madem. Ve nasıl Oyun Devlet’i devreye almayı düşündüğünü de ekle lütfen.

Gamer: Sevgili dostum elbette Oyun Devlet Masalının şu haliyle bir öneri olarak bir çok eksiği var. Bu eksiklik hayat karşısındaki zorunlu bir durum. Ama unutma ki bütün sistemlerin eksikleri ve problemleri var, yine zorunlu olarak. Hayat sürekli değişiyor ve bu değişimin hızı giderek artıyor. İnsan elinden çıkan hiç bir öneri veya tasarı mutlak ve sürekli olamaz. Bu önerilerin, tasarımların veya mevcuttaki veya gelecekteki uygulamaların tamamı birer ‘’kitch’dir.’’ Ve bu masal da en fazla bir kitch olarak güzel olabilir. Ve unutma, sadece bir deney ve sanat olmayı ve bu şekilde bir katkı üretmeyi düşler. Bir masal olarak ütopya olması, ölü olmasıdır. Her ütopya herhangi bir yerde distopyaya dönüşebilir. Ve tabi masallar da. Bu masalın sonuna gelince öncelikle belirtmek isterim ki bu bölümü şiir ile yazmak istemiyorum. Oldukça yoruldum ve son enerjimi de manifestoma ayırmak istiyorum şiir denemesi anlamında.

Bu masalın sonuna dair düşlerim ki:

Dünyayı klasik devletlere ve dinlere bırakıyoruz. Yaşayan en ilkel biyolojik formumuza bırakıyoruz, mecburen. Unutma, uzaklaştığımızın andan itibaren, yani Gaia’dan Uranos’a, hemen değişmeye başlayacağız, bak Station Kelly’e. Dünyamızı, inançlarımızı, kültürlerimizi en kadim ve en ilkel halleriyle korusunlar. Dünya, dışında yaşayanlar için turistik bir sit alanı olsun. Canlı ve yaşayan bir sit alanı. Ve daha da önemlisi ve değerlisi, dünyayı bir tohum olarak koruyoruz. Ata tohumu yani. İçindeki tüm canlı yaşamla birlikte. Tüm ekonomikleştirme amaçlı bozulumlardan muaf, en organik biçimde.

Oyun Devleti  devreye almak bölümüyle ilgili söyleyeceklerimi de daha önce yazdığım bir ödevden kısa bir alıntı yaparak söyleyeyim.

Soruyla başlayalım:

Bir şeyi üretmek için hangi aşamalardan geçmek gerekir?Sırası nasıl olmalıdır? Gerçek hayatla ilişkisinden beklenen faydanın hayatın büyük sorunlarına bir çözüm denemesi ve/veya bu amaçta ilham verici bir sanat eseri olmak olan bir şey nasıl üretilir?

Benim deneme yöntemin temel olarak 3 fazın tamamlanmasını içermektedir.

1.ci faz: Oyun Devlet Masalı

Başlangıç aşamasında masal olarak üretilmesi bilimsel bir tercihtir.Masal, oyun devletin imgesel varlığının ilk üretim/tasarım/karalama denemesidir.Daha çok bir sanat denemesidir. Düşünülebilir Masal olmayı amaçlar. Bu masal 1.ci fazın denemesidir zaten. Yani ilk fazın denemesi tamamlanmıştır.

2.ci faz: İmajlı ve videolu bir e-kitap olarak düşünüldü başlangıçta ama bugün itibariyle içinde bazı mantık eğitimlerinin(varlığın mertebeleri vb.) de olduğu,projenin masalını deneyimlediğin bir oyun ve buna bütünleşik olarak yapının eleştirilerini tüm açılardan içeren bir yapı. Bu oyun bir simülasyon. Bu simülasyon sırasında üretilen paralar da sanatsal anlamda bir değer içerebilirler.

3.cü faz: Oyun Devletin ilk versiyonun üretimi

Bu fazların oyunu, oyun devleti varlığın 4 mertebesinde üretmektir.

İlk önce sözlü ve hatti varlığını üreteceğiz. Oyun Devlet masalını yani. Masal ile imge varlığının ilk karalamasını/eskizini üreteceğiz. Oyunun fiziksel varlığı veya fiziksel varlığının anlamı ayn’i ile mümkün.Son varlık mertebesinde ayn’i üreteni üretmeye çalışacağız.Yani dokunanı, dokunulanı, görüneni, etki edeni.

Bu etki yine sanatsal olmakla sınırlı kalabilir.Eğer sanatsal olmak ile sınırlı kalmaz ise ilk hareket ile başlayan bir çok girişimin, bir çok deneyin bir araya gelip amaçlanan kapsamlarda ve anlamlarda bir çok faydalı etki ürettiğini ölçebiliriz, yaşayabiliriz, deneyimleyebiliriz,  duyumsayabiliriz. Ateşin bizi yakması gibi.

Teorik olarak, üretilen bir makinaya enerji vermeden onun çalışıp çalışmayacağını bilemeyiz. O yüzden üretilen tüm makinalar, aletler kalite kontrolden geçer. Oyun Devletin ayn’ini yaşamak mümkün olacak mı oyunun içinde göreceğiz. Tartışmadan ve tasarlamadan böyle bir şeyi elbette üretemeyiz.

 

Buraya kadar şimdilik,

Elimden gelen en fazla bir ‘’kitch’’

Bu kadar oldu sanatı da,

Bu kadar oldu felsefesi de,

Buna mı inanıyorsun dersen,

Umuduna inanıyorum derim

Adaletin ve özgürlüğün

 

İnanmayı seviyorum,

Tüm bilinmezlikler karşısında,

Elimde olan sadece olasılıklar ve seçimler.

İnanma özgürlüğü istiyorum,

İnsana inanma özgürlüğü,

Umuda inanma özgürlüğü,

Ruha inanma özgürlüğü

 

İnandığım şeyleri düşünmeliyim,

İnandığımı düşünme özgürlüğü istiyorum.

 

Tanrıyı sorma bana,

İstemiyorum var olsun,

Aristo’nun Tanrısı gibi

Spinoza’nın Tanrısı gibi,

Kavramsal bir Gamer’ın Tanrısı

 

İstediğim gibi inanmak,

İstediğim gibi düşünmek,

İstediğim gibi dans etmek, uçmak istiyorum

Kırılsın, yansın kanatlarım,

En yukarıdan düşmek istiyorum.

 

Biliyorum tırmanacağım göklere, tepelere yine

Hayatı ve evreni düşündükçe,

Sevgiyi ve iyiyi düşündükçe,

Matematiğin ve fiziğin içinde düşündükçe.

Sonra yine düşeceğim daha da yukarıdan

Ve haykırabilirim sadece her düşüşte,

İnanmak, umuduna aşık olmaktır diye