Mark Dawson, Yayıncılıktaki Çarpık Sistem ve Genç Yazarlara Düşen

Ödüllü yazarların geçinebilmek için başka işler yapmak zorunda kaldığı, çok satan yazarların bile ödeme almakta zorlandığı, şu anda kitapları telifsiz olarak milyonlar satan yazarların şairlerin yokluk içinde öldüğü,  emekçilerinin asgari ücretle 7-24 çalıştığı  kitaplarına sürekli ret cevabı alıp hayata küsen yazarların olduğu aslında çok haneli rakamların döndüğü çarpık bir sistem yayıncılık.


Her yazar eserinin çok satanlar listesine girmesini ister. Bunun için öncelikle köklü bir yayınevinden kitabını yayınlatması gerek. İşin bu kısmı çok satanlar listesine girmekten daha zordur muhtemelen. Ancak iş onunla bitmiyor. Bir kitap yayınlamanın her aşamasında ayrı bir engeli aşmak gerekiyor.

Birçok yayınevi zaten yeni yazarlara kapılarını kapatmış durumda. Ya da daha beterini yapıp, “kitap gönderin ama iki sene içinde belki cevap veririz” diyor. Yayınlamıyoruz dese daha iyi; boş yere umut vermemiş oluyor. Yeni ya da eski yazar olmanız fark etmez bir yayınevinde özellikle de köklü bir yayınevinde kitap yayınlatma ihtimaliniz sıfıra yakın. Hem her gün yüzlerce yazar adayı yayınevlerinin kapısını aşındırıyor hem de her yayınevinin çalıştığı belli yazarlar var.

Yayınevlerinin kapısını aşındırıp çoğu zaman cevap bile alamayan yazarların imdadına kendi kendine yayınlama uygulamaları giriyor.  Son yıllarda bu seçenek öne çıkmaya başladı. kitapyurdu.com KDY yayıncılığı başlattı;  Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık. Eserinizi KDY editörlerine teslim ediyorsunuz onlar inceleyip olumlu ya da olumsuz dönüş yapıyorlar.  Size düşen iyi bir ekiple kitabınızı yayına hazırlamak. İlgilenenler bu linkten inceleyebilir. Sadece KDY değil başka doğrudan yayıncılık imkanları da var. Yakın zamanda ben de kitabımı KDY’den çıkardım. Merak edenler buradan bakabilir. Hiçbir yayıneviyle görüşmeden direkt KDY’ye gönderdim. Zira yayınevlerine olan inancım neredeyse hiç kalmadı eski kitaplarımdan ötürü. Çok zor ve yıpratıcı süreç. Gönderdiğiniz kitaplar sektörün mutsuz umutsuz çalışanları tarafından sözde inceleniyor. Çoğu tenezzül edip cevap bile göndermiyor cevap alabilmeniz için tanıdık bulmanız gerekiyor. O tanıdık kitabınızı yayınlatmak için değil bu arada “hayır” cevabı almak için.

Bu arada bunlar sadece benim düşüncelerim hislerim değil ya da Türkiye’ye özgü değil, üstü kapalı şekilde kimseyi suçluyor da değilim sistem çarpık. Dünya çapında yayıncılıktaki çarpıklıkla ilgili pek çok araştırma var.  Nobel almış yazarların kitaplarının deneysel amaçlarla başka isimlerle yayınevlerine gönderilip olumsuz geri dönüş alınmışlığı var. Şehir efsanesi değil gerçek. Hadi daha yakın tarihten örnekler verelim; J.K.Rowling ilk kitabını yayınlatmak için kapı kapı gezmiş biliyorsunuz. Sonunda bir yayınevi “bu işten asla para kazanamayacaksın işini asla bırakma” demiş de az sayıda kopya basmış. Şimdi kitaplarının geldiği nokta ortada.

Yayınevlerine sorsan onlara da bir dokunan bin ah işitiyor, her gün yüzlerce yeni dosya artan kağıt maliyetleri vs vs… Anlat anlat bitmiyor. Haklı oldukları yerler de vardır mutlaka lakin ben genç yazarlardan yanayım, ya da hakettiğini bulamayan yazarlarımızdan yana. Daha çok mücadele etmeli dikkat etmeli yayınevleri, daha çok genç yazarlara fırsat vermeli. Sürekli çeviri yayınlayarak ancak sadece belirli bir standardı garantilersiniz.  Arada bir de riske girin bir zahmet. Böyle giderse Türk edebiyatı diye bir şey kalmayacak. Hiç mi iyi yazar yok yani. Bizim yerimiz kitapçılardaki bir metreye iki metrelik bir raf mı? Dikkat edin Türk edebiyatı diye ayrılan yer ancak o kadar.

Bu işe gönül vermiş genç yazarlara diyeceğim o ki; kimsenin kitabınıza not vermesini beklemeyin özellikle de yayınevlerinin. Gidin kendi kitabınızı kendiniz yayımlayın. Yayınevlerine kalırsanız yazmaktan da hayattan da soğursunuz.  İşte Mark Dawson isimli İngiliz yazar da aynen öyle yapmış. Daha da ileri gidip kendi kitaplarını kendisi satın almış çok satanlar listesine girmek için. The Cleaner isimli kitabının yüzlerce kopyasını satın almış. Bu hareketiyle kitabını da Top 10 listesine sokmuş.

Bir podcast yayınında konuşan Mark Dawson The Cleaner’ın 400 kopyasını kendisinin satın aldığını söyleyince olanlar oldu tabi. Çok satanlar listesindeki yeriyle tartışmalı bir pozisyona düşen The Cleaner, Birleşik Krallık hükümetine çalışan John Milton isimli bir kiralık katilini anlatıyor.

Mark Dawson’ın kitabı bu itirafının ardından çok satanlar listesinin top 10’undan çıkarıldı. The Cleaner’ın ciltli kopyalarını sipariş ettiğini açıklamasından sonra, satış izleme şirketi Nielsen BookScan olayı araştırdı. (Bu arada böyle bir şirket olduğunu da öğrenmiş olduk. )

Dawson’ın 3 bin 600 sterline (yaklaşık 31 bin TL) mal olduğunu söylediği alım, romanın Sunday Times’ın ciltli kurgu listesinde 8. sıradan 13. sıraya taşınmasıyla sonuçlandı.

Buna rağmen yazar “sistemle oynadığı” suçlamalarını reddetti. Dawson, romanın kopyalarını doğrudan almak isteyip istemediklerini sormak için yurtdışındaki okuyucularla temasa geçtiğini söyledi. Dawson Twitter’da şunu yazdı: Eğer ‘sistemle oynama’ niyetim olsaydı 10 bin kopya alırdım, onları sonsuza kadar elimde tutardım ve bir numara olurdum. (Popüler bir podcast’te de bundan bahsetmezdim).

Biraz daha işin özüne inersek; gerilim yazarı Mark Dawson kitaplarını kendisi yayımlıyor. Bir yayınevi ile çalışmıyor.  Verdiği en iyi mali kararın kendi kitaplarını kendi kendine yayınlamayı seçmek olduğunu söylemiş bir röportajında. Altı yıl önce kendi kitaplarını yayımlamaya başlayan Dawson şu anda popüler e-kitaplarından yılda yaklaşık 1 milyon sterlin kazanıyor. Bu tabi thisismoney.co.uk’un iddiası.

Tabi ki her şey para demek değil lakin bu dünyadan yokluklar içinde hatta yokluktan göçüp giden onlarca yazarı düşündüğünüzde sizin de içinize bir sızı oturmuyor mu? Özellikle de şu anda kitapları milyonlar satarken, ve de bu satışların ne onlara ne de hiçbir varisine katkısı yokken… Ölümsüzlük en büyük ödül elbette ama kime? Edgar Allan Poe’nun şu mektubunu dikkatinize sunarım. Fazla söze gerek yok.

Dowson işi epey ticarete dökmüş. Hile bile karıştırmış. Onun binlerce kitabın arasında öne çıkabilmek için başlangıç olarak kendi kitaplarını kendisi alıp listede yükselmesi de sadece onun işlediği bir “günah” değil. Hem Türkiye’de hem de dünyada bunun örnekleri çok. Dawson’un kitaplarını okumadım ancak iyi olabilir ve daha çok insana ulaşmak için bu yönteme başvurmasını da bu nedenle anlayabilirim belki. (Bu arada bunları siz de böyle yapın diye anlatmıyorum onu da belirteyim.)

Yayınevlerinin milyonlar kazandığı yazarların geçinebilmek için başka işler yapmak zorunda kaldığı, çok satan yazarların bile ödeme almakta zorlandığı, şu anda kitapları telifsiz olarak milyonlar satan yazarların şairlerin yokluk içinde öldüğü,  emekçilerinin asgari ücretle 7-24 çalıştığı  kitaplarına sürekli ret cevabı alıp hayata küsen yazarların olduğu bu çarpık sistemde Dawson’u düşünüp içimden “iyi yapmış” diye geçirmeden edemiyorum. Kitaplarına bir şans vermiş Dawson. Hatta bir site kurmuş ve kendisi gibi yazarlara önderlik ediyor.

Ben bu yazıyı neden yazdım? Bazı gerçeklerin altını çizmek için… Yayıncılık sektörü devasa bir sektör, yayınevleri de kar amacı güden kuruluşlar. Burada kendinize yer bulamıyorsanız üzülmeyin. Zira yayınlanan sonra da gözünüze sokulan her kitap “harika” reddedilen her kitap da “berbat” değil. Her çok satan kitap da mükemmel değil. Bakın Dawson ne yapmış, parayla çok satanlar listesini satın almış.

Seviyorsanız kendinize güveniyorsanız pes etmeyin çok okuyun gözlemleyin bol bol yazın. Mutlaka her şeyin bir çaresi var. Gidin kendiniz yayınlayın ama mutlaka bir ekiple çalışın ki kitabınız okuyucuya en iyi şekilde ulaşsın. Her iyi kitap bir gün değerini mutlaka bulur. Değil mi?