e-kitap mı kağıt kokusu mu?

Okumak, nefes almak gibi temel bir işleve sahipse (çoğu okur böyle der), okurun kimyasını, okumanın manevi doyumunu veya tüm bu alışkanlıkları değiştirmek kolay değildir. Bilimkurgu okurlarının yakından tanıdığı, günümüzün bu türdeki gözde yazarları Hugh Howey ve Andy Weir kariyerlerine bu şekilde başlayıp müthiş başarılar elde ettiler. Kişisel yayıncılık ve e-Kitap onların yolunu aydınlattı desek yeridir. Amazon’un kişisel yayıncılığı o zamandan beri özellikle fantezi ve bilim kurgu türünde patlama yaşadı. Buna rağmen kimi yayıncılar e-Kitaplara mesafeli durmayı sürdürüyor.


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”3073″ title=”false”]

2013 TÜYAP Kitap Fuarı’nın konuklarından biri de Alberto Manguel’di. Okuma eylemi, kitaplar, yazmanın tarihçesi ve kütüphanelerle ilgili eserleri bir yana Jorge Luis Borges’le olan yakın ilişkisiyle benim için özel, daima imrenilesi bir yazar olmuştur. İmza etkinliğinin ardından Yapı Kredi Yayınları’nın düzenlediği söyleşinin esas kişisiydi. Uzun bir kuyruktan sonra ben de kitabımı imzalattım ve tabii özellikle Borges’le olan hatıralarını dinlemeyi umarak etkinliğe katıldım. O dönem büyük bir ivmeyle yükselen e-kitap teknolojisi ve onun oluşturduğu piyasayla ilgili soru sormayı düşünüyordum ki bir dinleyici benden önce davrandı. Manguel’in cevabı edebi eserin dönüştüğü dijital ortam ve onun üzerinden büyüyen ekonomiye yönelikti. e-Kitapları okumak için bir cihaza ihtiyaç duyulduğunu, bu cihazların her yıl bir şekilde yeni modellerinin çıktığını, okurun kitaplar haricinde, birkaç yılda bir bu cihazlara da para ödemek zorunda kaldığını belirtti. Böyle sürüp gitmesi olası döngüye sıcak bakmıyordu. Okuma eylemini gerçekleştirmek için kullanılan araçlar geçmişten bugüne oldukça çeşitlilik gösterdi. Konuyu merak edenler, ayrıntısına girmek isteyenler için Manguel’in Okumanın Tarihi isimli kitabını tavsiye ederim.

Kâğıt, bu araçların en uzun ömürlüsü, işlevseli ve yaygın olanı. El yazmalarından sonra gelen matbaa kitabın kitlelere ulaşmasını kolaylaştırırken okumaya dair tecrübeleri de artırdı. Peki, teknoloji geliştikçe okuma eylemi ne ölçüde çeşitlenecek, bununla birlikte okuma alışkanlığımız nasıl değişecek? Benzer sorular ve olası cevaplarla ilk kez iki binli yılların başında Bilim ve Teknik’teki bir makalede karşılaşmış, e-Kitap teknolojisiyle tanışma hikayem bu şekilde başlamıştı.

Biz, kitap okurken sayfalara dokunarak onu hissetmeyi seven, yeri geldiğinde yaprakları koklayan, kitabın kenarlarına renkli kalemlerle notlar alan, onun hacmine-kapağına-dizgisine ayrı bir estetik algı yükleyen okurlar olarak tüm bu rutini, duygusallığı yok edebilir miydik? Sonuçta biz, öyle sanıyorum ki, kütüphanemizin karşısına geçip, ortamda hatırı sayılır hacim kaplayan kitaplarımıza bakıp gururlanan, bu eylemden içten içe haz duyan okurlarız. Kimi on, kimi yüz yıllara meydan okuyan binlerce kitaplık  kütüphanemizin, 250 gramlık bir cihaza sığdırılabileceği düşüncesinin itici gelmesinden doğal ne olabilir?

Kitap imgeniz eğer ağaçtan yapılmış sayfalara mürekkeple çizilmiş kelime yığınlarından ibaretse söz ettiğimiz duygusallığa değinmek bile yersiz. Ancak kelime grubundan bir anlam, bir eser yaratılmış ve okur adayı kitabı bu farkındalıkla eline almışsa, artık o fiziksel yapıya sadece kitap denemez. Akademik yayınları, araştırma-inceleme kitaplarını, çeşitli dergileri dijital ortam veya bir e-Kitap okuyucudan okumak noktasında kitap kokusunun-nesnesinin takıntı yapılacağını sanmıyorum. e-Kitap konusunda sıcak bakılmayan tür edebi eserlerdir. Kapak, kâğıt, tutkal, mürekkep, seslere ait sembollerin yapısal bütünlüğü içindeki fiziksel nesne, yani kitap, artık kişinin öznel bir parçası olmaya adaydır. Okunan ilk kelimeden itibaren yapıyı oluşturan tüm parçalarla kurulacak, gelişmeye açık bir ilişki mevzubahistir.

Kâğıttan kitap duyarlığında, konunun muhatabının edebi eserlere ilgi duyan okurların olduğu barizdir. Okumak, nefes almak gibi temel bir işleve sahipse (çoğu okur böyle der), okurun kimyasını, okumanın manevi doyumunu veya tüm bu alışkanlıkları değiştirmek kolay değildir. Okur, kültürel bir aktarım veya güdüsel olarak, kitapçıda veya bir kütüphanede başladığı ilk adımını yine sayfalara dokunarak sürdürmek isteyecektir. Londra’daki Holland House Kütüphanesi’nin, II. Dünya Savaşı’nda bombalanmış duvarları artık yıkık döküktür, ancak molozlar içinde kalmış raflar arasında kitap arayan, aradığı kitabı o toz duman içerisinde eline alıp sayfalarını karıştıran düşünceli okur, okur olmanın belirgin görüntüsünü yansıtır. Okur ve kitap arasındaki ilişki, tek yönlü kurulan bağ, tüm toplumsal iklim ve gelişmelere meydan okurcasına kuvvetlidir.

Dostoyevski’yi veya Edgar Allan Poe’yu özellikle sayfalara dokunarak okumak isteyebilirim, önceki okumalarımda satır aralarına aldığım notları görmek, yazımın güzel veya çirkinliğinden o dönemki ruh halimi anımsamayı umabilirim. Bilimsel bir makale veya düşünce yazısını ise bir bilgisayardan, tabletten, e-Kitap okuyucudan faydalanarak okuyabilirim. Kısaca, e-Kitap bahsinde hassasiyet, onun içinde ne olduğu, kelimelerin verdiği anlam ve size hissettirdikleriyle alakalıdır. Tüm söylediklerimle birlikte e-Kitaplara mesafeli duran bir okur eğilimi çizdiğimin farkındayım. Ne var ki 2011’den beri Kindle ve NOOK gibi cihazlarla e-Kitap okuyorum, dolayısıyla ele aldığım konu benim için farklı bir boyuta sahip. Yukarıda çeşitli örneklerle ifade ettiğim hassas, duygusal okurdan -ve onun karşısında duran realist okurdan- ziyade kendimi pragmatik okur çerçevesine yerleştiriyorum. Hacmiyle, tasarımıyla, kâğıt cinsi ve kalınlığıyla, yazı karakteriyle benim için vazgeçilmez olan kitaplar, daima öyle kalmaya devam edecek şüphesiz. Herhangi bir okuma-yazma eyleminde tıkandığımda onlara dokunarak ilham almayı sürdüreceğim. Öte taraftan e-Kitaplar ve e-Kitap okuyucuların sunduğu fırsatlara da sırtımı dönmeyeceğim.

Kindle ve NOOK’umla kurduğum sekiz yıllık ilişki bana buradaki yazı alanıma sığdıramayacağım kadar katkı sağladı. Onlardan da vazgeçebileceğimi sanmıyorum. Sırt çantamda normal bir kitap da yer alıyor e-Kitap okuyucum da. Metroda, trende, otobüste elindeki e-Kitap okuyucuyla kelimelere dalmış okurlar gördüğümde hâlâ nedensiz bir sevinç, bir iyimserlik duyuyorum. Demek ki içten içe bu teknolojiden tüm okurların faydalanmasını diliyorum. e-Kitap pazarının lideri Amazon, 2011’de kişisel yayıncılık hizmeti sunmaya başladığında, kurgu veya kurgu dışı alanda kitap yazmış herkes, bu kanal aracılığıyla eserini yayınlama şansına sahip oldu. Ne de olsa e-Kitapların baskı veya dağıtım maliyeti gibi can sıkıcı bileşenleri yok. Aynı yıllar Amazon’un e-Kitap satışlarının basılı kitabı geçtiği döneme de denk gelir. Dijital dönüşümün hem yayın camiasına hem de yazarlara birtakım şanslar tanıdığı görülüyor.

Bilimkurgu okurlarının yakından tanıdığı, günümüzün bu türdeki gözde yazarları Hugh Howey ve Andy Weir kariyerlerine bu şekilde başlayıp müthiş başarılar elde ettiler. Kişisel yayıncılık ve e-Kitap onların yolunu aydınlattı desek yeridir. Amazon’un kişisel yayıncılığı o zamandan beri özellikle fantezi ve bilim kurgu türünde patlama yaşadı. Buna rağmen kimi yayıncılar e-Kitaplara mesafeli durmayı sürdürüyor. Türkiye’de bu alanda atılım yapan yayınevi sayısı maalesef yeterli düzeyde değil. Biz okurlar özellikle fiyat
ve taşıma avantajı sağladığı için dijital dönüşümün yaygınlaşmasını, dilediğimiz tüm eserlerin e-Kitap seçeneğinin de bulunmasını isteriz. Büyük yayınevleri işe ciddi boyutta eğilmediği süreceyse bu beklenti tatmin edici düzeye çıkamayacak.

Ülkemizin en büyük kitapçı zincirinin KOBO ile hem e-Kitap okuyucu hem , paylaşım aracıdır. İki insanı birbirine yakınlaştırır, bir bağ kurmalarını sağlar, ortak bir dil yaratır. Uzak gelecekte belki de binlerce kitabı, gelmiş geçmiş tüm bilgiyi, beynimize yerleştirilmiş küçük bir implanta saniyeler içinde aktarabileceğiz. Söz konusu gelecek alternatifi bize her şeyi bilme kudretini bahşetse de, diğerde e-Kitap hizmeti sunması, okurların artık eserleri oturdukları yerden cihazlarına indirme şansına sahip olması yine de önemli bir gelişme. Okumak aynı zamanda bir iletişim yandan insan sormadan edemiyor: bu tanrısal bilgi gücüne rağmen okuma zevkinden mahrum kalmayı ister miyiz?