Orhan Pamuk’un “Turuncu”su; Edebi Sosa Bulanmış Metaforik bir Yok Oluş Hikayesi

Anlaşılan o ki yazar kaybolduğu şehrin sokaklarında çektiği dikiz aynası fotoğraflarıyla, dezenformasyon dolu ‘pamuk-kurgu’ Hiçtanbul’unu en… ama en… turuncusundan yeniden tanımlıyor.


Orhan Pamuk, edebi sosa bulanmış metaforik bir yok oluş hikayesini, yine arpanın peşindeki Steidl ve YKY işbirliğiyle, lakin bu defa bir fotoğraf albümü olma iddiasını taşımamaksızın metalaştırmanın yolunu bulmuş.

Bu yeni kitap YKY tarafından ‘ağıtsal bir foto-roman olarak’ pazarlanıyor. Yazar ilk denemesinde sırça köşkünün balkonundan… uzak mesafeden başlattığı fotoğrafçılık öyküsünü, bu kez daha yakından etüt etmeye karar verdiği şehrin yol, sokak ve mahallelerini bir ‘orangentalist’ gibi adımlayarak sürdürüyor.

Lakin lütfen boş bulunup kendisini bir tür flanör addetmeyin… Çünkü zât-ı muhterem Şehr-i İstanbul’un arasında-deresinde yaşanılan anektodların, veyahut da kör ruhunun içgörülerinin peşinde değil…

Maalesef Pamuk’un amacı; rengi değişen aydınlatmalar aracılığıyla, kapitalist tüketim kültürünün değirmenine su taşımak… bundan ötürüdür ki içine hapsolmuş yüzlerce görseliyle sıkış-tıkış olmuş foto-romanıyla; içeride lokum Türklerin Frengistan’da da mağduriyet sever ecnebilerin ceplerini üç farklı dilde (Almanca, İngilizce ve Türkçe) basılmış edisyonlarıyla yokluyor.

YKY’ndan alıntıdır:

Turuncu: Orhan Pamuk’tan İstanbul gecelerinin sokaklarına ve insanlarına dair bir foto-roman

İlk fotoğraf albümü Balkon’da objektifini çalışma evinin balkonundan görünen İstanbul manzarasına, göğe, denize, gemilere ve bu manzaranın değişimlerine çeviren Pamuk, bu kez objektifini kendisi gibi kahramanlarının da dolaşmayı sevdiği İstanbul gecelerine çeviriyor. Turuncu, bu mahalleler, sokaklar ve insanların hayatıyla bu hayattan yavaş yavaş kaybolan bir renge ve ışığa fotoğraf yoluyla yakılmış bir ağıt.

Dikiz Aynası Fotoğraflarıyla, Yazar ‘Pamuk-Kurgu’ Hiçtanbul’unu Tanımlıyor

Flanörler sokaklarını adımladıkları şehrin kendi halinde akışlarının, hatta metcezirli, kırılgan ve mahrem hallerinin tarafsız bir gözlemcisiydi. Birçok flanör, gelecek nesiller için gözlemlerini belgeleyerek toplum için amatör bir korumacı rolünü üstlendi. Fakat yazarımız bir flanör olamayacak kadar kalabalık geziyor şehrin sokaklarını… Çünkü İstanbul’un gecelerini, yanından ayırmadığı ya da ayıramadığı korumasıyla birlikte fotoğraflıyorlar… Yazar doğup büyüdüğü bu ili, kafasındaki sanrısal dünyaya adapte edemediği için, devletin memuru ile birlikte iki kişilik bir yabancılıkla görüntülüyor.

Kendisi İstanbul’un geçmişini ve eski (öz)yaşamını hatırlatırken nostaljiyle öylesine dolu ki, bunun yarattığı sarhoşluk oryantasyonla ilgili ciddi sıkıntılarını da su yüzüne çıkarıyor. Anlaşılan o ki yazar kaybolduğu şehrin sokaklarında çektiği dikiz aynası fotoğraflarıyla, dezenformasyon dolu ‘pamuk-kurgu’ Hiçtanbul’unu en… ama en… turuncusundan yeniden tanımlıyor.

İstanbul’un Balat Semtinde bir Sokak
© Orhan Pamuk, Ağustos 2018

Dezenformasyon: Burası 18 Ocak 2020 tarihinde, Orhan Pamuk’un The New York Times’da bizzat kendisinin kaleme aldığı ‘The Changing Colors of Istanbul’ adlı makalesinde iddia edildiği gibi İstanbul’un Balat semtinden bir sokak değil…
Meraklısına bir not: Bu konum aşağıdaki adrese aittir.

Çukurlu Çeşme Sok. No: 15 Büyükparmakkapı, Beyoğlu-İstanbul
Google Maps: https://goo.gl/maps/vutaP5KhvGwiSqXRA

Bir diğer not: “Bu ayrıntı neden önemli?”

Çünkü bu Orhan Pamuk’un sahip olduğu -gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan- tuhaf İstanbul kültürünün dezenformatik yansımasına güzel bir misal. Yazının ilerleyen bölümlerinde bir diğer örneği göreceksiniz. Dolayısıyla basit bir hata olarak algılamak açıkçası naiflik olur.

Ah!.. Ah!.. O Garibim Köşe Yazarları… O Promotörler yok mu…

Ah!.. Ah!.. o garibim köşe yazarları… o promotörler yok mu… Orhan Pamuk’un foto-romanının 350 fotoğraflık görsel içeriğinin anlatılacak bir yanı.. yönü olmadığı için, fotoğraflar yerine sürekli romanlarına atıfta bulunarak ve alıntılar yaparak durumu kurtarmaya çalışıyorlar.

Bundan sebep bu yazıları okuyarak sakın ha!.. tufaya gelmeyin. Orhan Pamuk bir roman yazmadı. Bu sefer kronolojisi ve lokasyonlarını şaşmış deneysel bir kurgu içerisinde yeniden tanımlamaya çalıştığı foto-romancılığı deniyor. Haklı da!.. Çünkü ilk seferde fotoğrafçılığı başaramadığı gibi, bu tip bir ‘fast-book’ ona iyi para kazandırıyor. Ne de olsa şirazesi şaşmaksızın hazırolda bekleyen Orhan Pamuk hayranları, anacığının kursağında taşıdığı yemi yemek için sabırsızlanan cülük gibi kitabı almak için aportta bekliyor. (Gerçi YKY’deki %30 indirime rağmen 100 tl’nin üzerindeki fiyatı yüzünden okurları sosyal medyada bolca serzenişte bulunuyor. Tüketici kredisi başvurusu olumlu sonuçlanırsa satın alacağını söyleyen bile var.)

Bir pazarlama stratejisi olarak, bir metinde Orhan Pamuk’un adı Lewis Carroll, George Bernard Shaw ve Allen Ginsberg gibi yazar-fotoğrafçılar kervanına katılarak, bir diğerinde ise metin ve fotoğrafları bir arada kullanma biçimininin anıştırdığı Wright Morris, Eudora Welty ve Teju Cole gibi örnekler tahlil edilerek ‘Turuncu’ suni bir kıymetlendirme sürecine dahil ediliyor.

Lakin incelemelerin hiçbirinde, bu foto-romanın içerdiği fotoğrafların standartlarına ve fotoğrafçılık sanatına ne türden bir katkıda bulunduğuna dair bir yorum bulunulmuyor. Kısacası fotoğrafçılık adına yazılan ve çizilenler genelde ‘La Fointaine’den Masallar’ tadında…

“Bir korumam olması İstanbul ile ilişkimi tamamen değiştirmişti. Artık her yere gidebiliyordum. (…) Kafama uzun siperlikli bir boyacı takkesi (O da ne ola ki?) geçiriyor, İstanbul’un en ücra, en uzak sokaklarına, en tehlikeli mahallelere gidiyor ve hiç kimse beni tanımıyor ve durduramıyordu. Kısa süre sonra bu ücra mahallelerde dijital Leica makinemle fotoğraf çekmeye başladım. Bütün şehri görüntüleyebileceğim, çünkü korumam varken kimsenin bana karışmayacağı –bu yeni durum- bana çok çekici geliyordu. 2008 ile 2014 arasında yoksul mahallelerde, sokak satıcıları arasında geçen bir roman yazdığım için, Tarlabaşı, Kasımpaşa, Feriköy gibi yerlerde geceleri fotoğraf çekerek çok yürümüştüm.” – Orhan PAMUK

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çocukluğunun geçtiği İstanbul Kasımpaşa’da bir bakkal
© Orhan Pamuk, 2019

Dezenformasyon: Anteplioğlu; Yenişehir, 44, Dereotu Sk., 34435 Beyoğlu/İstanbul

Bu adres Dolapdere’de, Pamuk işin içine dünya liderimizin adını katarak olayı sulandırmak istediğinden olsa gerek gemileri karadan yürüten Fatih gibi, Baklavacıyı Dolapdere’den (hadi bilemedin Tarlabaşı) Kasımpaşa’ya yürütmüş. Bunlar ne yazık ki, sırça köşkünden çıkıp da, halk arasına karışan doğma büyüme İstanbullu yazarımız için talihsiz falsolar!

Google Maps: https://goo.gl/maps/zqtfcX1U1i12YQQs5

Sezar’ın Hakkı Sezar’a…

Şu ana kadar yaptığım incelemelerde hiçbir yazar ya da eleştirmenin Pamuk’un Turuncu’suna bir fotoğraf albümü olarak değer biçtiğine rast gelmedim. Genelde birtakım promosyon yazıları hakim… Bu çok yerinde… takdire şayan bir tutum… Memlekette de Pamuksever kalemlerin hiçbiri bu doğrultuda bir harekette bulunmuş değil. Dolayısıyla Orhan Pamuk’un başarılı bir fotoğrafçı olmadığını, ancak ve de ancak fotoğraf çeken bir yazar olduğunu bu aşamada rahatlıkla tescilleyebiliriz.

Ayrıca, Pamuk’un hakkı, Pamuk’a… Balkon’da yaptığı hatayı Turuncu’da tekrarlamayarak bu ‘ŞEY’in bir foto-roman olduğunu ilan etmesi pazarlama açısından çok yerinde olduğu gibi, daha önce Balkon’un bir fotoğraf albümü olduğunu iddia ederek kandırdığı fotoğraf severleri oldukça üzen bir yanılgının da gayri resmi olarak düzeltilmesine vesile oldu.
Pamuk belki de bu görselleri, gelecekte yazacağı bir romanın verileri olarak zapt ediyor. Belki de sadece kafasını dağıtıyor. Bunların hepsi de kendi keyfine kalmış işler… Lakin benim son kez Orhan Pamuk’un ürettiği görseller hakkında yazdığım kesin; çünkü algısı açık her fotoğraf sever için Pamuk’un ‘Takke düştü ve kel göründü’ ki, zaten bir önceki yazıyla (aşağıdaki bağlantıdan okunabilir) birlikte kaleme aldığım eleştiriler de bu takkeyi düşürme misyonunu edindiğim girişimlerdi.

İstanbul’da bir Sokakta Yardım Arayan Suriyeli bir Mülteci Kadın © Orhan Pamuk

Son bir Not: Pamuk bu resim altın yazısında da ajitasyon yapmaktan kendini alıkoyamamış.

Nihayetinde kozmik bir gücün yardımıyla kendisiyle denk gelip, tıpkı Orhan Bey’in bir zamanlar gezdiği sokaklardan birinde karşılaştığı poğaça satan seyyar satıcıya seslendiği tınıdan O’na seslenmek istiyorum.

“Merhaba Fotoğrafçı! Nasıl çekiyorsun sen bunları?..”

-Orange-

Sayfa Sayısı: 192

Yayınevi: Steidl (Haziran, 2020)

Dil: İngilizce

Boyut: 17.6 x 25 cm

ISBN 978–3–95829–653–4

-Turuncu-

Sayfa Sayısı: 190

Yayınevi: YKY (Ekim 2020)

Dil: Türkçe

Boyut: 17 x 24.5 cm

ISBN: 978–975–08–4716–5