[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2142″ title=”false”]
Doğu İran’da bir bölgede yaşamış olan Zerdüşt, esasında bir reformcudur. Zerdüşt’ün (Zoroaster) reformunu belli ve kesin bir zaman içine yerleştirmek zordur. Değişik araştırmalarda Zerdüşt etkinliğinin MÖ 1000-600 yılları arasında bir tarihe yerleştirilmesi önerilir. İskender’den önce 258 yılından söz eden Mazdeist geleneğe göre Zerdüşt’ün MÖ 628-551 arasında yaşadığı saptanabilir. Dilbilimsel çözümleme, Peygamber’in İran’ın Doğusunda, büyük olasılıkla Harizm veya Baktria’da yaşadığı sonucuna varılmasını sağlamaktadır.
Zerdüşt, eski İran’a tek tanrıcılık/tevhîd inancını getirmiştir. Zerdüşt inanışında daha sonraları “Ormuzd” şekline dönüşmüş ve İslami kaynaklarda da “Hürmüz” olarak yer almış Ahura Mazda: Egemen Rab, Ahâmeniş hükümdarı Daryûş (eg. MÖ 522-486) ve takipçileri tarafından Batı Asya’ya getirilen ve birkaç yüzyıl içinde Turfan’dan Habeşistan’a, İndus Nehrinden Ege Denizi’ne kadar yayılan bir yüce Tanrı idi. Bu öğretide evrenin gayesi, yalanın, kötülüğün gerçeğe yenilmesidir. Evrendeki maddî ve manevî düzeni yaratan, kanunları koyan Ahura Mazda’dır. Kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen’dir.
Tek tanrılı bir inanç sistemi getirdiği için kimilerince peygamber olarak kabul edilen Zerdüşt’ün hayatıyla ilgili bilgiler daha çok efsanelere dayanır. Kişiliği ve hayatı hakkında bilgilere yer veren kaynaklarda “bilge bir kişilik”, “olgunluğa erişmiş bilgin”, “seçkin bir insan” olarak nitelenen eski İran’ın en büyük peygamberi Zerdüşt’ün adı, Avesta’da, “Zaraθuštra”; Pehlevî dilinde, “Zartuxšt: sarı deve sahibi”; sözlüklerde ise daha çok, “Zerdhuşt”, “Zartuşt” şekilleriyle kaydedilmiştir. Bunlar arasında en çok kabul görenler: “Zerduşt” ve “Zertuşt” şekilleridir. Gatalar’da, “Zarathushtra” şeklinde geçen Zerdüşt sözcüğünün kökeni konusunda ise dilciler çok eski dönemlerden beri birbirinden farklı görüşler ileri sürerler. Zerdüşt sözcüğünün “parlak yıldız”, “altın renkli aydınlık”, “deve sahibi”, “deveci” gibi anlamlarının olduğu söylenir. Bu isimler o çağlarda hayvancılığın yaygın bir gelenek olduğunu, Zerdüşt’ün de böyle bir toplumda Doğup büyüdüğü ve inanışını yaydığını göstermektedir. Bazılarınca Zerdüşt kelimesinin “yıldızları öven” anlamına geldiği de belirtilir.
Bazı Yunanlı yazarlar, Zerdüşt kelimesinin “yıldız bilimci”, “yıldıza tapan” anlamlarında olduğu kanısındadır. Zerdüşt din adamları ve Zerdüşt’ün kendisinin tıp, astroloji gibi bilimlerle de uğraşması bu anlamlarla ilgi kurulmasının nedenidir. Ancak birçok görüş içerisinde öne çıkan, Batılı bazı araştırmacılar tarafından benimsenen, bu ismin iki kelimeden oluştuğu ve birleşik şekliyle, Zerdüşt kelimesinin “yaşlı deve sahibi” anlamı taşıdığı, bunun yanı sıra “sarı deve sahibi” anlamlı oluşudur. Farsça sözlük yazarları, Zerdüşt sözcüğünün “ilk yaratılan”, “saf nur”, “doğru sözlü”, “Yezdan’ın nuru”, “ateşperestlerin önderi” anlamlarını verdiğini belirtirler.
Bundehişn ve Dînkerd gibi klasik eserlerde Spitama’nın, Zerdüşt‘ün dokuzuncu atası olduğu belirtilir. Babasının adı Puršasp: iki renkli, siyah beyaz ve yaşlı at sahibi; annesinin adı Doğdu/Doğduye: süt veren. Zerdüşt’ün karısı soylu İranlı ailelerden birine bağlı olan, aynı zamanda Zerdüştîliğe ilk inananlardan Ferşa Ûstra’nın kızı Huvûy’dur. Kaynaklarda Zerdüşt’ün üç oğlu ve bir kızı olduğu belirtilir. Bazı kaynaklar onun üç karısı, üç oğlu ve üç kızı olduğunu aktarırlar. Oğullarının adları: Isatvastra, Urvatatnar ve Hvarecitra; kızlarının adları: Freni, Teriti ve Pourvacista’dır.
Zerdüşt’ün adı ve Zerdüşt kelimesinin anlamının, babasının ya da atalarının isimleriyle ilgisi konusunda şöyle bir açıklama da yapılır: Zerdüşt’ün yaşadığı çağlarda İran toplumunda özellikle hayvancılık çok yaygındır. Hayvan sürüleri yetiştirilerek onlardan büyük sermayeler elde edilmekte, önemli gelirler sağlanmaktadır. Buradan hareketle dönemin insan isimleri yaygın olarak bu yararlı ve insan hayatına temel katkılarda bulunan hayvan isimlerinden alınmadır.
Zerdüşt’ün Doğum yeri konusunda birbirinden farklı görüşler vardır. Bazıları onun Azerbaycan’da dünyaya geldiğini kabul ederken, bazı bilim adamları Doğu İran’da, bazıları ise İranvîc, Belh/Bâhter/Baktria’da doğduğu görüşünü öne sürerler. Ancak bu görüşler arasında en güçlü olanı, onun hayat tarzı ve hayvancılıkla uğraşmasından da hareketle üçüncü görüşü onaylamaktadır. Yaştlar’da, Zerdüşt’ün İranvîc’te yaşadığı ve peygamberlik görevinden önce de din işleriyle uğraştığı, din adamları muğlar arasında yer aldığı belirtilir.
Günümüzde yaygın olarak Zerdüşt’ün Doğup büyüdüğü bölgenin Azerbaycan olduğu kabul edilir. Âzergoşesp, Şîz gibi büyük ateşkedeler ve Eski Bakü Tapınağı’nın, Sebelan Dağı, Sehend Dağı, Aras Nehri ve Çîçest Gölü’nün bu coğrafyada bulunması, bu toprakların Zerdüşt’ün vatanı ve inanç sistemini yaydığı yerler olduğunun açık kanıtları olarak kabul edilir.
Zerdüşt’ün Doğum yeri kesin belli olmadığı gibi, Doğum tarihi konusunda da birbirinden oldukça farklı görüşler ileri sürülmektedir. Her halükarda Zerdüşt, peygamber olduktan sonra dinini yaymak amacıyla birbiri ardınca uzun seyahatlere çıkmış, büyük ihtimalle anayurdu İranvîc’i terk ederek Avesta’da Daitia adıyla anılan büyük ırmağı geçip güneye doğru ilerlemiştir. Bu seferinde Zerdüşt, Doğu İran’da çok önemli bir üs kurmuştur.
Bu konuda birbirinden farklı rivayetler bulunmakta ise de Zerdüşt bağlılarının geleneksel kabullerine Zerdüşt’ün hayatı şu şekilde kayıt altına alınmıştır: Zerdüşt MÖ 660 yılında dünyaya gelmiş, 20 yaşında (640) inzivaya çekilmiş, 30 yaşında (630) peygamber olarak gönderilmiş, Urmiye Gölü kıyılarında ya da Sebelan Dağı’nda 618 yılında Keyanî hükümdarı Goştâsp’ı dinine bağlamıştır. 583 yılında, yetmiş yedi yaşında Turanlı Ercâsp’ın saldırıları esnasında Belh’te bir ateşkede de öldürülmüştür.
Zerdüşt, Goştâsp zamanında Mezdiyasna dinini tek tanrı olarak inanılan Ahura Mazda’dan alarak insanlara tebliğ etti. Goştâsp da onun bu getirdiği dine girdi ve aynı zamanda da bu dinin yayılması için önemli destekler sağladı. Zerdüşt’ün dini, Batı İran’da Med kavimleri arasında hızla yaygınlaştı ve diğer bölgelerde henüz Aryaların eski inanışlarının yaygın olmasına rağmen Medler’in başkentleri Ekbatana/Hemedan zamanla bu dinin merkezi haline geldi.
Rivayetlere göre Zerdüşt, Goştâsp hükümdara gelerek, “Ben Allah’ın sana göndermiş olduğu peygamberim.” dedi ve Mecûsilerin ellerinde bulunan kitabı kendisine verdi. O da kendisine iman etti ve Mecusîlik dinine girdi. Goştâsp, hükümdarlığı döneminde Zerdüşt dinini egemen olduğu bölgelerin resmi dini ilan etti, bu inanış Ahâmenişler döneminin ortalarından itibaren baştan başa İran topraklarında yaygınlaştı. Ancak Zerdüşt dini bir taraftan halk arasında hızla yayılırken, diğer taraftan da eski inançlarına dayanan geleneksel inanışlar Zerdüşt inanç sisteminde birtakım yaralanmalara neden oldu. Örneğin, tek tanrıcılık temeline dayanan Zerdüşt inanışının tersine eski çok tanrılı inanış sisteminde yer alan eski devir İran tanrıları yeniden İran inanışına sızarak yerlerini almaya başladı. Bu yoğun etkileşim sonucu Ahura Mazda, Ehrimen karşısında yer alırken sonuçta Zerdüşt’ün tek tanrı inanışına dayanan dini bir tür düalist inanışa dönüştü.
İran’ın klasik dönemlerde yeniden kalkınması ve yenileşmesi yönetim merkezleri Fars olan Sasanîler zamanında gerçekleşmiştir. Sasanîler yönetimi ele geçirdikten sonra bir bakıma ulusal bir dine ve uygarlığa dayanan İran tarihinde benzeri olmayan güçlü ve çok uzun süreli bir ulus devlet kurdular. Bu daldaki araştırmalara göre, Erdeşîr-i Babekân Devletini kurduktan sonra Fars ülkesinde benliğini korumuş halde bulunan Zerdüşt inanışını imparatorluğun resmi dili olarak kabul etti. Yazılı belgeler, kitabeler ve tarihi gerçekler yanında arkeolojik bulgular da bu gerçeği vurgulamaktadır. Öte yandan Sasanî Devleti’nin kurulduğu dönemlerde de İran topraklarında Ahura Mazda inanışı, ana tapınakları İstahr’da bulunan Anahita inanışı yaygındı. Bu tapınakta hîrbedler ateşkede görevlileri arasında da Sasanîler hanedanının ataları yüce makamlara sahip idiler. Hanedanın kurucusu Sasan ve babası da söz konusu dini merkezde çok önemli bir konumda bulunmuştur.
Sasanîlerin dört yüz yıllık egemenlikleri boyunca Zerdüşt inanışı devlet desteğiyle gücüne güç katarken bu dayanağını kaybeder etmez birçok şehirde eski gücünü ve etkisini de aşamalı olarak yitirdi. Bununla birlikte Zerdüşt dininin güç kaybında, egemen yöneticilerin güçleri ve Zerdüşt dini aleyhinde faaliyetlerinin yanı sıra daha çok Zerdüşt din adamları mubedler tabakasının ahlaki çöküntüleri de etken rol oynamıştır. Bazı yörelerde Arap fetihleri sonrasında halifeler ve onların atadıkları yöneticiler tarafından Mecusî dininin yayılmasını engelleyecek faaliyetler de yürütülmüş olduğu tarihi bir gerçektir. Zaman zaman bazı ateşkedeler de Müslüman topluluklar tarafından yıkılmıştır. Buna karşın İstahr, Kazerun, Deylem ve Taberistan gibi bölgelerde Zerdüşt dini İran’da, aristokrat kesimlerde İslam sonrası dönemlerde bile uzun süre hayatını sürdürdü. Ateşkedelere ve mubedlerin faaliyetlerine hilafet yönetimi tarafından fazla zorluk çıkartılmadı. Müslümanlar arasında Zerdüşt ya da Mezdiyesna inanışı adıyla bilinen din inananları Kur’ân’da da belirtildiği gibi “Mecûs” adıyla anılmaya başladılar. Yine onlar kitap ehlinden kabul edilip kendilerine karşı bu kural gereği davranıldı.
Zerdüşt, bütün iyilikler ve güzelliklerin Ahura Mazda’dan, buna karşın bütün kötülükler ve zararların da Ehrimen’den kaynaklandığına; iyiliklerin kötülükleri ortadan kaldırmaları için insanların Ehrimen ve ordusuyla mücadeleyi bırakmamaları gerektiğine inanmaktadır. Tanrıya inananlar ziraatla ve hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamalı; temizlik, dürüstlük ve doğruluğu ilke edinmeli; insanlara ve ziraata zararlı yaratıkları ortadan kaldırmalı; yalan, yanlış işler, kötülükler, suyu kirletme ve hastalığa götürecek sebeplerden uzak durmalıdır. Ülküleri ve ilkeleri her zaman “güzel düşünmek”, “güzel söz söylemek” ve “güzel davranmak” olmalıdır. Öldükten sonra dirilmeğe iman da Zerdüşt dininin temel ilkeleri arasında yer almakta, ona göre bu inanışın insan eğitiminde ve sosyal hayatta çok önemli olumlu etkileri bulunmaktadır. Öldükten sonra kişiler iyilik ve kötülükleri tartılarak karşılaştırıldıktan sonra cennet ya da cehenneme gireceklerdir. Buradan hareketle Zerdüşt inanışının ahlaki birtakım ilkelere de önem verdiği ve kişinin yaptıklarından sorumlu olduğu, bireyin iyi ya da kötü olmasının kendi tavırlarıyla sınırlı olduğu inanışı esastır.
Zerdüşt yaşadığı dönemde İran’ın yeni problemlerini çok iyi çözebilecek bir ilaç olarak dinini sunmuştur. Bir bakıma çok güçlü bir devrim yapmış, kurtuluşun “güzel düşünce”, “güzel söz” ve “güzel iş”ten geçtiği mesajını yaymıştır. Aryalar ayrıldıklarında Hint Aryaları kabile halindeki yaşamlarını sürdürürlerken İran Aryaları ziraatla uğraşarak geçimlerini sağlamaya başladılar. Gelişen ve değişen hayat şartları karşısında eskiden kalma bakış açıları, sosyal yapıları, algılamaları, sosyal ahlak kuralları yeni İran’da, yeni ihtiyaçları cevaplayabilecek güçte değildi. Yeni şartlara uygun, sosyal yapı, ahlaki ve ekonomik alanlara uyum sağlayabilecek yeni bir inanış sistemi her alanda gücüyle yönlendirmelerde bulunan bir sistem gerekmekteydi. İşte tam o zamanlarda Zerdüşt yeni diniyle ortaya çıkarak bu belirtilen özellikleriyle İran toplumunda köklü bir yer edinmeye başladı. Bütün putları ve Ahura Mazda dışındaki tanrıları din dışı ilan eden Zerdüşt, tapınaklardaki sayısız türde tanrı diye tapılan putları ortadan kaldırttı; o çağların en büyük reformlarından birini gerçekleştirdi. Bu inanış bağlılarının temel geçim kaynağı ve İran toplumunun yeni hayatını yönlendirecek güç de çiftçilik ve ziraattır. Dinsel açıdan bakıldığında Zerdüşt’ün en önemli reformu, inanç sisteminin temelini oluşturan tek tanrıcılık inancını İran toplumunda yerleştirmiş olmasıdır.