İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri dikkatini birçok alana yönelterek eşyanın hakikatini keşfetmeye çalışır. Bu çabanın en büyük etkisi hayatta kalma güdüsüdür.
Tarihsel süreçte insan, ilk olarak doğanın bilinmezliğine yönelerek ve onu tanımak ister. Sonuç olarak, doğaya hâkim olur ve onu yönetmeye başlar. Daha sonra dikkatini varlığa, bilgiye, ahlaka yönelterek sorular sorar. Bu sorularla bugün yeni gezegenler keşfetmekte, ölümü geciktirebilecek teknolojik çalışmalar yapabilmekte, bir canlıyı kopyalayabilmektedir.
İnsanoğlunun bilgi ve kudret bağlamında yaşadığı bunca ilerlemeyle beraber modern psikolojinin tabiriyle, “arkaik insandan post modern insana” kadar kişinin kendine yönelttiği bir soru vardır; “ben kimim?”.
İnsanın içine doğru yaptığı yolculuk, kendini tanıma süreci, süreci anlamlandırma çabası tarih boyunca var olmuştur. Bu sorular ilk olarak sistematik bir şekilde felsefeden koparak bağımsızlığını ilan eden psikoloji alanında cevap bulmaya başlamıştır.
Burada psikoloji deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan Freud’u konu edinen bir kitabı tanıtacağız. Kitap, Breth Kahr kaleminden orijinal ismi “Freud’dan Hayat Dersleri” olarak çıkmıştır. Eser, Freud’un psikolojiye kattığı psikanaliz metoduyla, günlük hayatımızda karşımıza çıkan birçok olayı irdelemektedir. Sekiz bölümden oluşan kitap, hemen hepimizin bir şekilde yaşadığı, şahit olduğu olaylar üzerinden ilerlemektedir. Ele aldığı örnekleri psikanaliz yöntemle açıklamaktadır. Bir nöroloji doktoru olan Freud, kendi geliştirdiği psikanaliz yöntemiyle psikolojide bir çığır açmıştır.
Freud histerik, nevroz gibi psikolojik hastalıkların temelinde çocukluk döneminde yaşanan travmaların sebep olabileceğini öne sürmüştür. Bu travmaların hayat boyu insanlarda telafi edilemez yaralar açtığını ve nevrozların asıl kaynağı olduğunu savunmuştur. Bu yaşantıların bilinçaltına itildiğini fakat bilinç düzeyine farklı problemler olarak çıktığını iddia etmiştir.
İlk bölüm “En Büyük Başarımızı Baltalamak” başlığıyla hayatta büyük bir başarı kazandıktan sonra insanın bu başarıyı kendi elleriyle nasıl yok ettiğine dair birçok örnek vermektedir. İlk olarak Sinema tarihinin en çok kar eden filmi olan “Dört Düğün Bir Cenaze” de başrol oyuncusu olan ve çok sayıda prestijli ödül kazanan Hugh Grant’ın öyküsünü ele almaktadır. Grant bu büyük parlamadan sonra bir hayat kadınıyla kamuya açık bir alanda ahlaka mugayir davranışlar sergiler ve kariyeri ciddi manada darbe alır.
Bu örnek üzerinden, insanların büyük başarısızlıklardan sonra değil, elde ettikleri bir zaferden sonra çöküş veya patlama yaşadıklarından bahseder yazar. Freud bu durum için acı çeken kişinin kendine mutlu olma izni vermediğini, kendini bu mutluluğa layık görmediğini, çünkü yazgısının ona bu kadar güzel bir şey veremeyeceğini söyler. Yazar bu bağlamda, hepimiz arzularımızın gerçekleşmesinden rahatsız olma potansiyeli taşırız. Kahr, ikinci bölümde “Pireyi Deve Yapmak” başlığıyla, dil sürçmelerinin psikolojik kökenlerini ele almaktadır.
Yazar, kendi hastası olan Rupert’in sorunlu ilişkisini bitirmek için sevgilisine attığı e-postadan bahsetmektedir kitabın bu bölümünde. Çok güzel bir kadın olmasına rağmen Sally adlı kız arkadaşını eğitimsiz bulmakta ve ona bir ayrılık mektubu yazmaktadır Rupert. Mektubun başında “Sevgili Sally” yazacakken “Sevgili Silly”(aptal)yazar.
Freud’un günlük hayatta gayet önemsiz gördüğümüz dil sürçmelerinin sebebini bilinçaltının bilinç düzeyine çıkması olarak gördüğünü söyler. Kahr bu noktada, teknolojinin imkânlarının artık yazı dilimizi pürüzsüzleştirdiğini ve otomatik düzeltmelerle kendimizle olan iletişimimizin siber âlemin sisleri içinde kaybolabileceğine dikkat çeker. Üçüncü başlığı “Çok Gizli ve Karanlık Bir Sırrı İfşa Etmek” başlığı ile ele alan yazar burada, Freud’un cinsel bir travma geçirmiş ve suçluluk duygusu yaşayan, çeşitli psikolojik rahatsızlıkları olan birçok hastayla ilerlediği süreci anlatmaktadır.
Ona göre, Freud, dönemine göre fazlasıyla titiz davranarak hastalarının güvenini kazanmış ve sırlarını kendisine anlatmalarını başarmıştır. Bu bölümde yazar, hastaların en mahrem sırlarını terapilerde nasıl anlattıklarını ve terapilerden sonra o güven duygusuyla nasıl iyileştiklerini ele almaktadır. Dördüncü başlıkta yazar, “Bir Başkasının Karısını Sevmek “ başlığıyla erkeklerin “yasak olana” dair bir tutku beslediklerinden bahsetmektedir.
Evli bir kadının çoğu zaman bekâr bir kadından daha cazip görünmesi aslında kadınların güzelliği ya da çekiciliğiyle alakalı olmadığını, parmağındaki alyansın esas çekim merkezi olduğunu, orada bir iktidar savaşı başladığını söyler. Beşinci bölümde ise “ Bütün Ailenizi Silmek” başlığıyla çocukluk döneminde anne baba tutumlarından kaynaklanan birçok soruna dikkat çekmektedir.
Goethe’nin biyografisini incelerken karşılaştığı, çocukken mutfaklarında eline geçen her şeyi pencereden dışarı fırlattığını hatırlayabilmesi Freud’a göre gizli bir simgesel anlam taşır. Goethe’nin tabak çanağı pencereden atmasının, kız ve erkek kardeşlerini pencereden dışarı atmanın örtülü bir yolu olabileceğinden bahseder yazar. Daha sonra çocukken yoğun bir kardeş rekabeti yaşamış hastalarında da aynı durumla karşılaştığını ifade eder. Yazar bu konuda psikanaliz aracılığı ile kişinin nefret ettiği aile bireylerini simgesel anlamda öldürerek bir boşalma (katarsis) yaşayabileceğini ileri sürer.
Altıncı başlığı “Çok Komik Bir Espriyi Mahvetmek” olarak atan yazar günlük hayatta onlarca kez yaşadığımız espri yapma, ya da espriye konu olma bahsini psikanalitik yöntemle incelemektedir. Yine Freud’dan alıntılar yaparak espriyi iki başlık altında ele alır. İlk başlıkta “masum” espriyi, ikinci başlıkta ise “kasıtlı” esprileri irdeler. Freud’a göre, bir esprimasum değilse ya düşmanca, ya da müstehcen bir espridir. Kasıtlı espri, düşmanımızın açıkça öne süremediğimiz gülünç bir yanını istismar etmemizi sağlar. Kahr bu bahiste, kasıtlı espri düşmanca tavırlarımızı ifade etmemizi sağlamakla kalmaz, espri yapanla dinleyici arasında özel bir ittifak da oluşturur der.
Sondan bir önceki bu bölümde yazar, “Geçmişi Unutmak” başlığını atarak Freud’un psikologları arkeologlara benzettiğinden bahsetmektedir. Kahr. Freud’un bu bağlamda fikirlerine yer vererek hastanın bildiği bir noktadan başlayarak derinlere inmeyi amaçladığını bugün yaşanan bir ruhsal problemin kaynağına indiğini söylemektedir. Kitap bu “kazı çalışmasına” dair çok çarpıcı örnekler barındırmaktadır.
Sekizinci ve son bölümde bizi “Tamamen Sıradan Olmak” adlı başlık karşılamaktadır. Bu bölümde yazar, Freud’un “Narsisizm Üzerine Bir Giriş” makalesini irdeleyerek, günümüz insanını ele almaktadır. Makaleye göre, her insan doğal olarak bir narsist olarak başlar hayata. Bu dönemde bebeğin tüm psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçlar dışarıdan karşılanır.
Problem yetişkinlik döneminde ilkel narsizmi terk edememiş insanlarda yaşanır. Yazar bu bölümde Kopernik devrimiyle dünyanın evrenin merkezinden çıkmasıyla, evrim teorisiyle insanın ilahi bir yönünün olmadığı iddiasıyla ve son olarak Freud’un psikanalitik yönteminin ortaya çıkardıklarıyla insana yaşadığı narsizmden kurtulması gerektiğini söyler. Kitabın “Ödevler” başlığıyla bölümlerde ele alınan konularla ilgili makale, kitap youtube videosu, film önerileri verilmiştir.