Sultan Abdülaziz döneminde, yurt dışına gönderilen ve eğitimlerinin ardından ülkelerine geri dönen ressamlar, öncü bir yerli sanatçı kuşağı oluşturdu. Bunlardan biri de Şeker Ahmed Paşa’ydı. Türk ressam ve devlet adamı Şeker Ahmed Paşa 1841’de İstanbul Üsküdar’da doğdu.

On dört yaşında Tıbbiye Mektebi’ne girdi. Burada üstün başarı gösterip, bu arada da resim sanatında özel yeteneğini ortaya koyduğundan, öğrenciliği sırasında, okulun resim öğretmeni yardımcılığına atandı. Resimleri, Padişah Abdülaziz’in dikkatini çekti ve onun isteğiyle, Paris’te Türk öğrenciler için kurulmuş olan Mekteb-i Osmaniye’ye gönderildi.
Boulanger ve Gerome gibi akademik sanat eğitimi veren atölyelerdeki dersleri de izleyen Ahmet Ali 1862’den 1871’e kadar Paris’te çalıştı. 1870’te Paris’te düzenlenen Evrensel Sergi’ye katıldı. Istanbul’a dönüşünde piyade yüzbaşısı rütbesiyle Tıbbiye Mektebi’ne resim öğretmeni oldu. Ayrıca Bayezit, Zeyrek, Kaptan İbrahim Paşa ve Sultanahmet sanayi mekteplerinde resim dersleri verdi.

İlk sergisini 1873’te açtı
Kolağası (kıdemli yüzbaşı) olarak Abdülaziz’in yaverliğini yaptı. 27 Nisan 1873’te İstanbul Sanayi Mektebi salonunda, Türkiye’deki ilk resim sergisini açtı. Bu sergide kendi yapıtlarının yanı sıra, başka ressamların ve kendi öğrencilerinin resimlerine de yer verdi.
Portre, figür ve kompozisyon gibi türlerin pek denenmediği o devirde Şeker Ahmed Paşa, natürmortları ile dikkat çekti. İki yıl sonra, 1 Temmuz 1875’te bir sergi daha düzenledi. 1877’de dördüncü rütbeden Osmanlı nişanı aldı ve bir yıl sonra da kaymakam oldu. 1890’da ferikliğe (tümgeneralliğe) yükseldi ve 1907 yılına kadar sarayda yabancı konuklar teşrifatçısı olarak görev yaptı.
Fransızcayı çok iyi bilen, iyi huyu, tatlı dili, dost severliğinden ötürü “şeker” lakabını kazanan Ahmed Paşa, İstanbul’da, Mercan semtindeki evinde büyük bir resim atölyesi kurdu, orada çalıştı ve birçok gence sanatını öğretti.

Sanat Anlayışı
Şeker Ahmed Paşa, yapıtlarında yerel ve geleneksel özellikleri Batı’daki resim tekniğiyle özgün biçimde bağdaştırmıştır. Bu açıdan, çağdaşları arasında ayrı bir yeri vardır. Daha çok manzara ve natürmort türündeki resimleriyle tanınan sanatçı, bu resimlerinde doğalcı sanatın ayrıntılarına girmediği gibi, empresyonizmin kurallarından da uzak durmuştur. En ilgi çekici örneği Orman tablosunda görülen bu eğilim, Doğu kökenli bir ressamın doğa karşısında “vahdet-i vücut” düşüncesini benimsemesinden kaynaklanır. Betimlemenin ince dokusuyla büyük geometrik yığmaların ön ve arka plan arasındaki derinlik bağıntıları, izleyiciyi parçadan bütüne, ayrıntıdan genele götürür.
Avrupa’da alınan uzun bir eğitimden sonra tıpkı Süleyman Seyyid’in de bazı yapıtlarında olduğu gibi sanki, teknik açıdan daha özensiz ya da daha safyürek bir anlayışla yapılmış izlenimi uyandıran çalışmaların varlığı, Şeker Ahmed Paşa’nın sanat biçemine ilişkin yapılan değerlendirmelerde yer bulmuştur.
Özel bir düzenleme anlayışı
Yapıtlarını az ve öz çizgi ve renkle oluştururdu. İçtenliğe verdiği öneme karşılık, gelip geçicilik onun için ikinci plandaydı. Bu yönleriyle bakılırsa Şeker Ahmet Paşa’nın klasik ve romantik anlayışı yeğlediği düşünülebilir.
Natürmortları, Batı ressamlarının tablolarından, algılama yönüyle ayrılır. Kavun dilimleri, üzüm salkımları, özenle kesilmiş karpuzlar ve meyve kümeleri, bir “vecd” duygusunun anlatımı olarak “özel bir düzenleme” anlayışını yansıtır. Resimlerinde bir tür çağdaş nakkaş tutumu gizli olan Şeker Ahmed Paşa, Batı tekniğine uyum gösterirken, Doğu’ya bakış anlayışındaki özgün ve kişisel değerlerini ön planda tutmayı başarmıştır.
Kaynak: İstanbul Sanat Evi, SSM Müzesi