Covid 19 İle Birlikte Aklımıza Yeniden Düşen Kitap

Serdar Yıldız'ın yıllar önce basılan kitabı İllet ilginç bir şekilde bugünleri anlatıyor. İyi bir yazar iyi bir kahin olabiliyor bazen. 


Karanlık Gökkuşağı kitabının yazarı yetenekli yazar Serdar Yıldız’ın yıllar önce yazdığı başka bir kitap listeleri altüst etti. Bunun nedeni ise Yıldız’ın yıllar önce basılan kitabı İllet’te ilginç bir şekilde bugünleri anlatmasıydı; salgın günlerini. Pandemiyle yeniden gündeme gelen kitaba ilgi artınca yepyeni bir yayınevinden tekrar basıldı. Nasıl gündem olmasın ki; Serdar Yıldız tarihsel kurgu türündeki kitabında İstanbul’daki bir salgını anlatıyor. İnsanlar aynı, sokaklar aynı, tavırlar aynı. İyi bir yazar iyi bir kahin olabiliyor bazen.

Serdar Yıldız

Kitabı en iyi anlatabilecek kişi yazarıdır diyerek bir röportaj yapalım teklifimizi ilettik seve seve kabul etti. Serdar Yıldız ile yepyeni pırıl pırıl bir yayınevi olan Antares Yayınlarından çıkan romanını, İstanbul’da salgın günlerini, öncesini ve sonrasını konuştuk. İşte röportajımız.

İllet bir salgın fikrinden mi ortaya çıktı?

Aslında aklımda sadece Kızkulesi’ne dair bir hikâye anlatma düşüncesi vardı. Buna rağmen kulenin tarihiyle, Boğaz’ın ortasındaki işleviyle ilgili bir fikre sahip değildim. Araştırmaya başlayınca yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan ilginç bilgiler edindim. Bunların içinde beni en çok çeken ise kolera salgınıydı. Kolerayla Kızkulesi’nin nasıl bir bağlantısı olabilir diye
düşünebilirsiniz. Salgınlarda karantina, izolasyon çok önemlidir, aylardır bununla ilgili çok şey öğrendik. Kızkulesi de yüzyıllar önceki salgın ikliminde benzer bir işlevi yerine getirmişti ve beni cezbeden tarafı da buydu.

İstanbul zengin bir tarihe sahip. Bu tarih, romanlarımızda yeterince ele alınıyor mu?

Keşke Yaşar Kemal’in Anadolu hassasiyeti, yerel kültürlere bakışı edebiyat iklimimizde daha fazla ciddiye alınsa. Şu ana kadar bu tarihin, kültürün çok az bir kısmı işlenebildi. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin birçok yeri tarihsel zenginliğe sahip. Anadolu için medeniyetler beşiği denmesinin sebebi budur ve çok da yerinde bir tabirdir. En önemli örnek belki de
Homeros destanlarıdır. İlyada ve Odysseia özellikle batı medeniyetinin temel izleğidir, tabi kutsal kitaplarla birlikte. Alberto Manguel’in dediği gibi, bütün büyük eserler ya İlyada’dır ya da Odysseia. Peki bunun bizimle ne ilgisi var? Homeros -eğer gerçekten böyle bir ozan yaşadıysa- Anadolu topraklarında doğmuş ve destanlarını burada yeşertmişti. İlyada Troya
topraklarında geçen, Anadolu tarihinin önemli bileşenlerini satır aralarında toplayan bir destandır. Medeniyet kavramı insanlığın ortak tarihine ışık tutar ve yaklaşık bin yıldır üzerinden nefes aldığımız Anadolu bu anlamda dünyanın incisidir.

İllet’e geri dönersek… Nasıl bir hikâye yazdınız?

İllet için salgın romanı desek de esasen insanı, aileyi, çocukların ebeveynlerle ilişkisini, sırların yıkımını anlatan bir romandır. İster bilimkurgu yazın isterseniz polisiye, bütün hikayeler eninde sonunda insanı işler. Geriye kalan tüm katmanlar bunun etrafında dizilir. Benim hikâyem kolera salgınına ait bir iklimin içinde geçer, salgının doğrudan ve dolaylı etkileri hem şehri hem karakterlerimi etkiler. İstanbul’un gerçek tarihidir bu, biraz araştırma yaparak şehrin üzerine çöken salgın hastalıkları dehşetle öğrenebilirsiniz. On binlerce insanı ölüme götüren, şehrin rengini-kokusunu değiştiren, birçok yaptırım uygulanmasını zaruri kılan bir salgın. Kolera tüm diğer salgınlar içinde öne çıkar. Bu gerçekler üzerine kendi
kurgumu da dahil ederek salgını günümüze taşıdım.

Hikâyenizi Covid-19’dan önce yazdınız aslında, öyle mi?

Evet, son baskısı iki ay önce raflara tekrar girse de romanı 2010’da bitirmiştim, yayımlanmasıysa 2013’ü bulmuştu. Salgınlar özellikle bilimkurgu türünde birçok kez ele alındı, hem yazın hem de sineme alanında. Bunlar özellikle distopik anlatılar olarak öne çıkarlar. Tabii gerçekçi edebiyatta da salgın konusu işlendi, çünkü Dünya isimli gezegen özellikle veba salgınlarında milyonlarca insanı kaybetti. İllet’te dikkat çeken şey ise İstanbul’da bir salgın kurgulamamdır. Daha önce denenmiş, işlenmiş bir konu değildi. O yüzden Covid-19 sonrası insanların akıllarına tekrar düştü.

İllet’te nasıl bir salgın atmosferi bekliyor bizi?

Romanım aslında bir aile dramını anlatır. Kolera salgını geçmiş ve şimdi için önemli bir yer tutsa da karakterlerimin yazgısı benim için daha önemliydi. Özellikle baş karakterimin aile sırları, bu sırları keşfetme sürecinde yaşadığı dehşet ve tüm macera sürecinde bir dönüşüme uğraması romanımın asıl meselesidir. Yüzyıllar öncesinin gizemleriyle günümüze ulaşan
kolera salgınıysa şimdi olduğu gibi kitlelerin canını alırken Kızkulesi tekrar esrarengiz bir görüntüye bürünmüştür. İstanbul yüzyıl sonra tekrar karantinaya alınmıştır, caddeler sessizdir, insanlar maskeyle dolaşırlar. Şimdiki duruma benziyor değil mi? Ben ise 2010’da bu romanı yazarken kurguladığım atmosferin, sessiz caddeler, ölen binlerce insan ve maskeyle gezen
insanların biraz fantastik kaçtığını düşünüyordum. Ne var ki gerçek kurgudan tuhaftır. Anlattığım salgın ortamının daha beterini Covid-19 ile bizzat deneyimledik.

Romanda sadece Kızkulesi öne çıkmıyor, bir de Tebhirhaneler var.

Evet, söz konusu bir salgın hastalıksa hijyen her zaman önemsenir. 1893’te İstanbul’da başlayan kolera salgınının şehre nasıl bulaştığı, ne gibi tedbirler alındığı romanımda anlatılıyor, bunlar hikâyemin gerçek katmanlarıdır aynı zamanda. Tebhirhaneler bir nevi dezenfeksiyon istasyonlarıydı. 1893 salgınıyla birlikte İstanbul’da bunlardan üç tane inşa
edildi; Gedikpaşa, Tophane ve Üsküdar’da. Buraya kolera görülmüş evlerdeki mikroplu eşyalar getirilir ve dev etüv (buhar) makineleri içinde dezenfekte edilirdi. İllet’te Üsküdar Tebhirhanesi anlatılır, Kızkulesi’ne yakın olduğu için aralarında bir bağlantı kurulur. Tebhirhaneler salgınla mücadele açısından dönemin takdir edilesi yapılarıdır ve şu an tarihi
bir öneme sahiptir.

İllet’ten sonra aklınızda neler var?

İkinci romanımda Troya’yı anlatmayı planlamış, hatta bir miktar da yazmıştım. İsmi Homeros Saplantısı olacak; karakterleri, kurgusu hazır olsa da araya başka bir roman girince bir süreliğine rafa kaldırdım. Şu sıralar yarısından fazlasını tamamladığım Risk Endüstrisi isimli romanını bitirmek için uğraşıyorum. Aslında daha erken bitirmeliydim ancak gerek çalışma hayatı gerekse diğer işler yüzünden maalesef gecikti. Umarım kısa süre içinde okurla buluşur Ayrıca roman gelene kadar belki bir öykü derlemesi yayımlayabilirim. Son olarak Dutluk Dergi’ye bana yer ayırdığı için teşekkür ederim. Dutluk’u tekrar o güzel formatında elimize alıp okuyacağımız günleri de sabırsızlıkla bekliyorum.

Editörün Notu:  Serdar Yıldız’ın İllet kitabını bütün kitapçılarda bulabilirsiniz. Biz yine de üşengeç okular için buraya hemen satın alabilecekleri bir link bırakalım. “Kitaplarım, bana yetecek kadar büyük bir krallıktır.” (Shakespeare)