Şiir yazma nedenlerini çoğaltan adam: Engin Turgut

'Ardından' adlı yeni şiir kitabını yayımlayan Engin Turgut'un şiirine bakanlar, insanı yüzünden iç sokaklarına dek görmüşler, resmine bakanlar da insanın şiirini gündelik halinden yoğunluğuna, derinlemesine okumuş olurlar.


Dünyaya şiir yazmaya gelmiş olanlar vardır, hemen söyleyeyim, Engin Turgut bunlardan değildir. Böyle olunca da anlarsınız ki kimseyle şiir yüzünden dargın değildir, kavga etmemiştir. Tam tersine şiiri de güneş gibi, ay, bulut, gökyüzü, su gibi doğal gördüğünden, eh insan gökyüzüyle, suyla, güneşle kavga eder mi, yani birlikte var olduğu şeyleri kırıp arkadaşlarını üzer, yoldaşlarını küstürür mü, hayır, onlara karışıp gelmiştir bugüne.

Engin Turgut bu yolculukta bizi ‘renkli sözcükler’le tanıştırmış, olmayanı da renklendirmiş, coşturmuş, bazen hüzünlü bazen koyu ama hep ‘yaşayan sözcükler’le bir şiirşenlik içinde olmuştur. Onun şiirine bakanlar, insanı yüzünden iç sokaklarına dek görmüşler, resmine bakanlar da insanın şiirini gündelik halinden yoğunluğuna, derinlemesine okumuş olurlar.

Yaşama sanatı, sevme sanatı, dostluk sanatı diye çokça konuşulan, ama çoğu kez de güzel kitap adlarında kalan ‘sanat’ları, yok olmasınlar, mazi olmasınlar diye alıp üstlerindeki ölü toprağını dağıtan, tozlarını üfleyen, renklerini parlatan, içlerini canlandıran sayılı insandan biridir Engin Turgut. Kendisini önemseyip bir varlık nedeni aramaz, bu dünyaya gelmesindeki hikmeti sorgulamaz ama, insanlar birbirini sevsin diye tutar şiir yazar. Biri de “Böyle de şiir yazma nedeni mi olurmuş?” diye sorabilir ki, işte şiir de tam bunun yanıtıdır. Şiir yazmak için bir neden yoktur ve her şey şiir yazmak için bir nedendir. Engin Turgut da tıpkı dünyaya sevgiyi çoğaltmak için gelmiş bulunduğu gibi, şiir yazma nedenlerini de çoğaltan adamdır. Daha doğrusu onun 1987’de ‘Kışkırtıcı Erguvan’la başlayıp 2021’de ‘Ardından’ (Edebiyatist) ile süren, şimdilik 14 kitaplık şiir serüvenindeki her kitap bir şiir yazma nedenidir.

Eskiden, aslında şimdi de öyle, “Bir şiirinin içinde kaç şiirlik malzeme var!” diye düşünürdüm Engin Turgut şiiri için. Cömert bir gönlün şiirleri tabii, insanı ve tabiatı sevmeye ve övmeye doyamayan birinin de övgüleri. Daha azını yazmak istese de gönlü razı olmuyor diyorum artık. Şiire gönlümüz de karışıyor çünkü!

Belki de şair için, dünyadaki ve doğadaki her şey bir ‘gönülçelen’dir, bazıları seçerek alır, Engin Turgut ise nesnelerin de kalbi vardır ve kırılır diye düşünüyor olmalı ki, kırılmasınlar diye hiçbirini geri çevirmez ve bizimle paylaşır. Şiirini ilk kez okuyan biri kendi kendine “Engin’le aynı dünyada mı yaşıyoruz?” diye sorar ve onun dünyasını aramaya gider. Zira dünya ve şiir böyle iyilik görmemiştir. Onun duası da şiiridir, kim bilir!

Onda şiir kendini sevdirmekten çok, içinde yer alan, çoğu kez farkına varılmayan, küçümsenmiş, örselenmiş, kıymeti bilinmemiş şeyleri onarmak için vardır sanki. Tek ustalığı da budur sanırım, kadri bilinmeyenleri avutma ve onarma ustası. Gönlü gibi şiirinin kapısı da bu yüzden ardına kadar açıktır her sözcüğe, her nesneye, herkese. Keşke onun insanı ve sözcükleri övdüğü kadar, benim kalemim de onu ve şiirlerini övebilecek yeterlilikte olsaydı! O zaman “Arkadaşlığın kurabiyesi/bayatladı, çöpe at” dizelerini de üstüme alınmazdım!

DÜNYA AĞRISINI AZALTIP SEVİNCİ ÇOĞALTMAK

Mualla Alpaydın’ın ilk şiir kitabı ‘Ağır Gölge’ (Hayal) “Hal dilinden anlamak ağaçların” dizesindeki gibi bir arayışın ve anlayışın yolunda. Çoğu kez “Bozulmasın diye anlam, sustum” diyerek ‘hal dili’nin yalnızca sözcüklerden ibaret olmadığını da duyumsatıyor. ‘Gidenlerin Işığı’yla dünya ağrısını azaltıp sevinci çoğaltmaya yönelik çaba her şiirde kendini gösteriyor. ‘İncinmenin Yalnızlığı’nın ne kadar ağır olabileceğini hatırlatıyor. İki yanda da sevdiklerimiz olduğunu öylesine zarif biçimde anlatıyor ki, iki dünya birbirine karışıyor, iç içe geçiyor ve insanın yitikleriyle, hayattakilerin ölüleriyle var olduğunu, yaşamın böyle anlamlı olduğunu okuyoruz şiirlerinde. “Hep senin ışığında/Soyunmak istedim/Kendimden” derkenki yalınlık, aslında doğruluğun yalınlığı sayılır ve insanın karanlığını insanın kaldırması da, yükünü alıp arındırarak onu ferahlığa kavuşturmasıdır.

Bir de “Yavaşlayan zamanın içinden” çıkıp gelme çağrısı yapıyor ki bu şiirin de çağrısıdır.