On sekiz yaşındaki Mary Shelley, 1816’da kasvetli bir yaz gecesi, şair Percy Shelley (o zamanki sevgilisi, daha sonra kocası) ve Lord Byron ile İsviçre Alpleri’nde tatil yaparken , her birinin kendi hayalet hikayesini yazarak vakit geçirmesini önerdi. Mary, “Belki bir ceset yeniden canlandırılır,” diye düşündü ve gerisi edebi tarih.
İki yıl sonra Frankenstein’ı dünyaya salıverdiğinde, bunu anonim olarak yaptı. Yine de, kitabın yazarının bir kadın olduğu ve ardından gelen ilk incelemelerin inanılmaz derecede kritik olduğu söylendi. Özellikle kadın düşmanı bir eleştirmen şöyle yazdı: “Yazarı, anlıyoruz, bir kadındır; bu romanın yaygın hatası olan şeyin ağırlaştırılmasıdır; ama yazarımız cinsiyetinin nezaketini unutabiliyorsa, bunu yapmamız için bir neden yoktur; ve bu nedenle daha fazla yorum yapmadan romanı reddedeceğiz. ”
Yayınlanmasından bir yıl önce, miyopik kritik tepkinin beklentisiyle, Percy Shelley yeni karısının dikkat çekici çıkışına dair çılgın bir eleştiri yazdı (ne yazık ki 1832’ye kadar, Percy’nin La Spezia Körfezi’nde boğulmasından on yıl sonrasına kadar yayımlanmadı). İşte o inceleme:
“Frankesnstein ya da Modern Prometheus romanı, kendine has bir hikaye, zamanının en orijinal ve yoğun eserlerinden biri. Okurken, başka neler olabilirdi, olabilecek şeyleri hangi garip deneyimler canlandırabilirdi, yazarı yönlendirenler ,hikayeyi oluşturan motiflerin, olayların ve ürkünç felaketlerin şaşırtıcı kombinasyonlarını oluşturanlar hangileridir diye kendi kendimize düşüncelere dalıyoruz. Sağlam ve istikrarlı bir şekilde nihayetlendirilmiş. Hikayeye olan ilgi yavaş yavaş birikiyor ve dağdan yuvarlanan taşlar misali bir hızla nihayete doğru ilerliyor. Gerilim ve sempati ve olayları kovalayan olaylar ve tutkudan doğan tutkuların yığılması ile nefessiz bırakılıyoruz. Hissedilen acıma duygusu dayanılmaz ve derin. Bu kitabın ortaya koyduğu hikayenin içerdiği en belirgin kıssadan hisse, ve belki de en önemlisi, ve en evrensel genel geçeri. Bir insana kötü davranırsan kötü birine dönüşecektir. Az çok benzer karakterlerin olduğu herhangi diğer olaylarda olduğu gibi, kalbin titreşimini ve gözyaşlarının yanakta süzülüşünü hissetmeden bu diyaloğu okumak imkansız. Hikayenin baş karakteri kesinlikle kendisinden önce gelenlerin hepsinden farklı bir şey ortaya koyuyor. Okuyucunun nadiren geçildiğini kabul edeceğini düşündüğümüz, entelektüel ve yaratıcı gücün bir sergisi.”
Percy Shelley, Athenaeum – 10 Kasım 1832