Lockwood’un Komplo Teorisyenlerini Çıldırtan Üç Kitabı


Çoğumuzca tanınmayan ama yazdıkları birçok komplo teorisine kaynak olan yazar Ingersoll Lockwood dilimize çevrilen üç kitabı ile Türk okuyucularla buluştu.
Eminiz ki bu eserler çoktan komplo teorisi severlerin raflarında yerlerini aldı. Peki bu kitapları onlar için bu kadar önemli kılan ne?

Tabi ki birçoğumuzun sadece “rastlantı” olarak adlandırdığı ama onlara göre ise zaman makinesinin kanıtı olabilecek bazı benzerlikler. Bu benzerlikler ve rastlantılar yaptıkları, söyledikleri ve politikaları ile sürekli gündemde olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ile ilgili olunca kitaplar da birçok okurun ilgisini çeker hale geldi.
Bu önemli detaylardan bahsetmeden önce biraz yazarı tanıyalım. Yazarın 1841-1918 yılları arasında yaşamış olduğunu öğrenmek birçoklarınızı şaşırtabilir. İlk zaman makinesi kitabının 1895 yılında basılmış olduğunu düşünürsek 1896 yılında yazarın öngörülerinin günümüz Amerikan politik hayatını bu kadar doğru tahmin ediyor olması birçoklarının aklındaki zaman makinesi “mümkün olabilir” inancını kuvvetlendiriyor.

Öte yandan yazarın aynı zamanda bir avukat olması ve siyasi yaşamda aktif rol alması komplo teorilerine karşı çıkanların ellerini güçlendiren bir koz oluyor. Onlar, bir yazarın günlük yaşamda dilini kullandığı ve detaylarını bildiği bir dünyayı bu kadar iyi tanımlamasını ve onun geleceğine yönelik bazı çıkarımlarda bulunmasını gayet doğal karşılıyorlar.
Peki yazıldıktan yıllar sonra herkesin yazarı ve eserlerini konuşmasına sebep olan bu benzerlikler neler?

Tabi ki bu soru karşısında ilk akla gelen Baron Trump. Yazarın “Baron Trump’ın Fantastik Yeraltı Maceraları” ve “Genç Baron Trump ve Harika Köpeği Dulger’ın Seyahatlari” isimli iki kitabının da ana karakteri Baron Trump isimli genç bir aristokrat. Amerikan Başkanı Trump’ın oğlunun adı is Barron. Karakterimiz Baron Trump Rusya’dan yola çıkıyor; Donald Trump’ın eşi de Rus kökenli. Ve son olarak Baron’un akıl hocasının adı Don; Amerikan Başkanı’nın adının kısaltması olduğunu söylememize sanırım gerek yok.
Üçüncü kitap “Son Başkan” da ise benzerlikler daha da ilgi çekici bir hal alıyor. En önemlisi de kitapta isyanların ilk etkileyeceği yer olarak gösterilen “5. Cadde Otel”inin günümüz Trump Kulelerin olduğu yerde olması.

Tüm bu anlatılanlar yüzyıl sonra bu kitapların yeniden gündeme gelmesi için tek neden değil elbet. Hikayelerin de bunda etkisi var. Ama dürüst olmak gerekirse kitapları çevirirken karakter tanımlamalarının eksik kaldığını, derinliğine inmediğini düşündüm. Hatta yer yer hikayelerin de tam sonlanmadan daha doğrusu sanki bir an önce sonlandırmak için biraz aceleye getirilerek yazıldığını düşündüğüm anlar oldu.

Bunun yanı sıra ana karakterinin yaşının ve yanında çok sevdiği bir köpeğinin olmasının genç okuyucuların hoşuna gideceğini düşünüyorum. Hangimiz o yaşlarda maceralara atılmayı düşünmedik ki? Evden uzaklaşmak, farklı yerler görmek, yeni insanlar tanımak; eminim ki bunlar birçoğumuzun aklından defalarca geçmiştir. Bu anlamda hikayeler okuyucuları tatmin ediyor.

Ama bu kitaplarda beni en çok etkileyen yazarın yarattığı ve detaylı olarak tanımladığı yeni insanlar. Kitabın kahramanı gezileri sırasında birçok farklı topluluk ile karşılaşıyor. Bu toplulukları bizden ve birbirlerinden farklı kılan ise o kurgu “insan”ların fiziksel özellikleri. Her topluluk farklı sebeplerden dolayı coğrafyaları birbirinden çok değişik olan bölgelerde yaşıyor ve yapıları bulundukları yerlere göre değişim geçirmiş. Aslında başlangıçta hepsi normaller fakat fiziksel şartlardan ötürü yer değiştirmek zorunda kalıyorlar ve zamanla yeni yerleştikleri bölgeye tam uyum sağlar hale geliyorlar. Bu değişimler belli bir sürede oluyor ama üçüncü – dördüncü nesille birlikte değişim tamamlanıyor ve bölgeye en uygun hal alınmış oluyor.

Burada beni şaşırtan ise kitabın yazıldığı tarihte evrim teorisinin çok yeni olması ama buna rağmen yazarın bunu çok başarı ile kullanmış olması. Her topluluk ortama o kadar uyum sağlamış ki insan bu insan Darwin’i anmadan edemiyor.

Örneğin bu topluluklardan birinin kendine yeni yurt edindiği bölgede karalar sürekli akan sularla bölünüyor. O suların etrafında dönerek bir yerden bir yere gitmek de normalden çok uzun sürdüğünde bu topluluk zaman içinde zıplama yeteneğini geliştiriyor; yürümek yerine tavşanlar gibi zıplayarak ilerliyorlar. Hatta kolları az kullanılmaktan kısalırken ayakları ve bacak kasları büyüyor.

Bu insanlar sadece uyum sağlamıyor fiziki yapıları ve görünüşleri de buna göre değişiyor. O yüzden yazarımız, kitap kahramanı her yeni bir toplulukla karşılaştığında o insanların detaylı bir fiziki tanımını vermekle birlikte hangi süreçlerden geçerek bugünkü nihai görünümlerine ulaştıklarını da anlatıyor.

Hikayeyi okurken bir sonraki topluluk neye benzeyecek ya da ben böyle bir insan kurgulasam daha başka ne gibi özellikler ekleyebilir, başka ne gibi fiziksel değişiklikler yapabilirdim diye düşündüm durdum.

Bence yazar hikayeleri birbirine ve sona bağlamaktaki acemiliğini bu yaratıcı evrim kurguları ile unutturuyor ve sonuçta okurken zevk alınacak bir eser ortaya çıkıyor.