Hayal Gücü Dostu Yiyecekler ve İçecekler

İnsan beyni vücudumuzda en çok enerji harcayan organdır. Hatta derler ki ilkel insanın beslenme alışkanlığında yaptığı değişiklik (et yemek) ve sindirim sisteminde yaptığı enerji tasarrufu beynin büyümesine olanak sağlamıştır. Yani demem o ki hayal gücünü çalıştırmak çok yorucu bir işlemdir. O nedenle kitap okurken ve yazarken atıştırma ihtiyacı duyarız.


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2194″ title=”false”] Genç bir yazar adayı iken ilk öykümü sattığımda kazandığım parayla kendime pizza ısmarlamıştım. Bir dilimini elime alıp ısırdığımda, “Şu anda beynimi yiyorum,” düşündüm. Einstein’ın enerji ile kütle arasındaki formülü kadar ses getirecek değildi ama hayal gücümle yoktan var edip satarak pizza yemem arasında denklem kurmuştum.

İnsan beyni vücudumuzda en çok enerji harcayan organdır. Hatta derler ki ilkel insanın beslenme alışkanlığında yaptığı değişiklik (et yemek) ve sindirim sisteminde yaptığı enerji tasarrufu beynin büyümesine olanak sağlamıştır. Yani demem o ki hayal gücünü çalıştırmak çok yorucu bir işlemdir. O nedenle kitap okurken ve yazarken atıştırma ihtiyacı duyarız.

Yaratıcılık ile yemek-içmek arasında çoğu zaman dolaylı ama bazen direkt ilişki vardır. Örneğin yıllar önce Almanya’da bir bölgeden çok fazla şair çıktığı fark edilince, buranın özelliği ne diye araştırma yapılmış. O bölgede bulunan ve insanların tükettiği tuzun yapısından dolayı olduğu sonucuna varılmış. (Lityum tuzu uzun yıllardır bipolar bozukluğu başta olmak üzere psikiyatrik sorunlarda tedavi amaçlı kullanılıyor.)

Şair dostu tuz ise öykü ve romanların kutsayıcısı patatestir.

Patatesin kökeni Amerika kıtası… İnka yerlileri And dağlarında buldukları yabani patatesi yedi bin yıl kadar önce ekmeye başlamış ve kutsal görmüşler. İspanyol istilacılar bu mucizevi yiyeceği eski kıtaya taşımış. Pizzaro 1535’de bu sebzeyi İspanya kralına sunmuş ama beğeni görmemiş.

Bundan elli yıl sonra bir İngiliz soylusu Sir Walter Raleigh patatesi yeniden keşfetmiş. Zamanla Avrupa’da yetiştirilmeye başlanmış. İtalya, Almanya, Fransa ve Rusya’da ilk zamanlar hayvan yemi olarak kullanılmış. Bir de yetiştiren köylüler yemeklerinde kullanıyormuş.

Patatesin mutfak kültüründeki saygın yerini aynı zamanda Fransa ordusunda subay olan kimyager Antoine Augustine Parmentier’e borçluyuz. Patatesin yararları üzerine kitaplar yazan Parmentier kralı ikna etmiş ve patates ekimi için geniş araziler tahsis edilmiş.

Patates eski kıtada kıtlığa çare olmuş. Patates öncesi Almanya, İrlanda, İskandinavya ve Rusya’da açlıktan kitle ölümleri olurdu.

Türklerin patates ile ilk tanışması Avrupa’ya seyahat edenler sayesinde. Bu seyyahlar ülkelerine dönünce de bu yiyeceği arar olmuş. Osmanlı patatesi ilk önceleri egzotik bir yiyecek olarak görmüş. 1895’de Adapazarı’nda ilk ekim denemeleri için Alman Doktor Hermann görevlendirilmiş.

Biz gelelim edebiyat ile ilişkisine…

Edebiyatın Avrupa’da evrimsel bir sıçrama yapmasıyla patatesin kıtaya gelmesi arasında şaşırtıcı bir paralellik var. Bu mucizevi sebze sadece sağlığa yararlı, doyurucu değil aynı zamanda zeka ve hayal gücü üzerinde de etkilidir. Dünya üzerinde en çok patates tüketilen bölgelerle zeka ve edebiyat haritalarını üst üste koyarsanız neredeyse aynı olduğunu görürsünüz.

Hayal Gücü Dostu Yiyecekler

Almanya’da edebiyatın altın çağı, Rus klasiklerini bize hediye eden nesil, İrlandalıların büyük yazarları hep patates geldikten sonra görülüyor. Avrupa’da en çok patates tüketilen, patatesin mutfak kültürünün en büyük kısmını oluşturan ülkelere bakın zekaya ve hayal gücüne etkisini daha iyi anlayacaksınız. Örneğin Hollanda… Yemeklerinin birçoğu patates içerir.

İskandinavya’ya bakalım… Patates gelmeden önce sürekli yoksulluk ve kıtlık yaşanan bu bölge bugün Dünya’nın en zengin ve uygar insanlarını barındırıyor.

Dünya’da giderek patates ekimi ve tüketimi artmış, buna paralel olarak edebiyat da büyük sıçrama görüşmüştür.

Vücudumuza giren hayal gücü dostlarıyla ilgili bir yazı çaydan bahsetmezsek eksik kalır. (Kahve dostları alınmasın ama hayal gücünün yakıtı çaydır.)

Efsaneye göre uzun meditasyona giren bir Budist rahip uykuya yenik düşünce göz kapaklarını kesip atmış. Zamanla onların düştüğü toprakta koyu yeşil yaprakları göz kapağına benzer bir bitki büyümüş. Hikaye bu da olsa çay sınavı, ödevi olanlar için uykuya karşı en güçlü müttefiktir. Daha da ilginç olanı gözünü ekrana bakmaktan rahatsız olduğu zaman soğuk çay damlatıp biraz dinlendirirseniz iyileşir. Çaydaki tein maddesi hayal gücünü tetikler.

Tabii şekeri unutmamak lazım… Annelerimiz önemli sınavlardan önce boşuna bal, şeker yedirmediler bize. Şekerde büyük enerji vardır. Bir deney seyretmiştim. İki roket yapıyorlar. Birine jet yakıtı, diğerine şeker koyuyorlar. Şeker koyulan, içindeki enerjiyi çıkartan kimyasal tepkime sonrası jet yakıtı olandan çok daha hızlı şekilde iki kat yüksekliğe çıkıyor.

Her şeyin fazlasının zararlı olduğunu unutmadan bu bilgileri aklınızda tutun. Unutmayın obezite yazarlar için de öldürücüdür.

John Steinbeck, iyi bir eserde beş duyu da olmalı yazmıştı. Yani bir roman okurken koku, tat, görme, duyma ve dokunma hislerini tatmin etmeliyiz. George Orwell’ın 1984 romanında apartmana girerken lahana çorbası kokusu alır. Isaac Asimov’un “The Caves of Steel” (Çelik Mağaralar) romanında  dedektif kahramanımız Elijah Baley, genel yemekhanede yoğun sos içindeki, yapay eti yer ve ağır kokusu saatlerce ağzından kaybolmaz. Başka bir gezegene giden astronot tadı portakala benzer bir meyve bulur.

Belki bir gün torunlarımız yemek yerine haplarla beslenecek ve o zamanın yazarlarının işi çok zor olacak.