1878’de Vincent Van Gogh 25 yaşındaydı. Dönüp baktığında sallantılı din adamlığı kariyerinde kutlayacak bir şeyi yoktu. Alışılmış orta sınıf standartlarına göre başarısız sayılırdı.
1876’da Hollanda’nın Hague kentinde, daha sonra Londra ve Paris’te sanat simsarlarıyla çalışmış, ama bu utangaç ve tuhaf insan, ticareti öğrenemediği için işten atılmıştı. İngiltere’de öğretmenlik işleri denedi, olmadı. Sonra Hollanda’ya dönüp bir kitapçıda çalıştı, yine olmadı. En sonunda Amsterdam’a taşınıp babasının izinden gitmeye, din adamı olmaya karar verdi.
Fakat gerekli eğitimi yapacak azmi ve sabrı yoktu. 1878’de Brüksel’e giderek daha yavaş bir din eğitimi programı izleyen evangelist okuluna yazıldı. Ama bu bile fazla geldi. Üç aylık deneme programının ardından kursa kabul edilmediği bildirildi.
Van Gogh’un ailesi artık kaygılanmaya başlamıştı. Babası, bu beceriksiz ve tuhaf davranışlı büyük oğlunun hayatını nasıl kazanacağını düşünmeye, hatta onu bir akıl hastanesine yatırmanın yollarını aramaya başlamıştı.
Van Gogh ise hala din ateşiyle yanıyor, bu alanda bir iş bulacağına inanıyordu. Aynı yıl Belçika’da kömür ocağı işletilen Borinage bölgesine gidip oradaki maden işçilerine vaizlik yapma planlarıyla yola çıktı.
Bir ustanın doğuşu
Fakat Borinage’de de hayat kolay değildi. Sade bir kulübede yaşıyor, parasının çoğunu dağıtıyor, şık giysilerini basit işçi tulumlarıyla değiştiriyordu. İyi bir hatip olmadığı için vaazlarına pek kimse katılmıyordu. Madencilerle iletişim kurmasına engel olan bir başka neden de dil sorunuydu. İşçilerin ‘Wallon Fransızcası’ karşısında onun konuşması çok resmi kalıyordu. Altı ay sonra yetkililer onun evangelist vaizlik görevine son vererek Van Gogh’ta tam bir özgüven sorununa neden oldu.
Borinage’de iki yıl kaldıktan sonra Brüksel’e döndü. Artık din adamlığı planlarından vazgeçmişti. Kız kardeşi ondan tümüyle umudunu kesmiş, fırıncılık yapmasını önermişti. Fakat Borinage’de geçirdiği zaman, küçük erkek kardeşi Theo’nun da teşvikiyle Van Gogh’un ressam olmaya karar vermesi bakımından önemliydi. Resim dersleri almak için Brüksel’de güzel sanatlar akademisine yazıldı.
Van Gogh’un Borinage’de yaşadıkları, daha sonraki ressamlık döneminde çalışmalarına damga vuran motifler ve konular açısından temel oluşturdu. Ta ki 1890’da bir silahla kendisini göğsünden vuruncaya kadar.
Peki, orada Van Gogh’un resme yönelmesini sağlayan neydi? Her şeyden önce Van Gogh madencilere sempati duyuyordu. Borinage yakınlarındaki Mons kenti 2015 Avrupa kültür başkentlerinden. Ocak-Mayıs ayları arasında burada, Borinage’deki Van Gogh adlı bir sergi düzenleniyor. Serginin küratörü Sjraar Van Heugten, Borinage’nin Van Gogh üzerindeki etkisiyle ilgili olarak şunları söylüyor:
İşçilerle tanışma
“Orta sınıftan gelen Van Gogh hayatında ilk kez işçilerle tanışıyordu. Bunlar cahil ve yoksul insanlardı; tehlikeli ve ağır işlerde çalışıyorlardı. Ama Van Gogh açısından onların basit yaşam tarzlarında daha büyük bir gerçeğin saklı olduğunu düşünüyordu. Ressam olduktan sonra konularını oradan seçti. Hayran olduğu Jean-François Millet gibi o da işçilerin yaşamını resme dökmek istiyordu. Bu konu onun için hep önemli oldu.”
Van Gogh Borinage’de kendisini etkileyen günlük sade yaşam tarzı ve kır yoksullarının yanı sıra orada “ilk kez doğa çalışmaya” başladığını söylüyordu. Van Heugten’a göre, “Madencilerin oturduğu basit kulübeler iyi bir örnek. İlk iki çiziminde bu kulübeleri konu aldı ve kariyeri boyunca bu onun için önemli bir tema oldu”.
Van Gogh’un Borinage’daki eserlerinin çok azı günümüze ulaştı. Arkadaşına yazdığı mektupta oradaki resimlerinin çoğunu imha ettiğini söylüyordu. Belki onları fazla kaba bulmuş, belki de kendi tarzını bulmaya çalıştığı o belirsiz dönemi hatırlattığı için rahatsız olmuştu.
Van Heughten de Van Gogh’un Borinage’de geçirdiği zamanın ressam olarak gelişiminde büyük önem taşıdığını düşünüyor. “Ömrü boyunca eserlerini etkileyecek olan tercihleri orada yaptı ve seçtiği konuya sadık kaldı. Bu ise onun tarz ve renklerle oynamasına olanak sağladı ve bugün bildiğimiz modern ressamı yarattı.”