Stefan Zweig (28 Kasım 1881 – 22 Şubat 1942) Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarıydı. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1881 yılında Avusturya’da doğdu. Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan küçük yaşlardan itibaren edebiyat, kültür alanında iyi bir eğitim gördü Latince, Fransızca, İngilizce, Yunanca dillerini iyi şekilde konuşmaktaydı.
İlk şiirlerini lise yıllarında yazdı. Hugo Von ve Paul Verlaine şiirlerini Almancaya çevirdi.
Yazmaya olan doyumsuz isteği ve yeteneği sayesinde henüz 23 yaşındayken felsefe doktorasını tamamladı, sonrasında o dönemin en prestijli edebiyat ödüllerinden birini kazandı.
Zweig’in toplumu gözlemleyerek ve düşüncelerini kaleme alarak geçirdiği yılların ardından, yozlaşmışlığın farkına varması da geç olmadı haliyle. Ve bu gözlemlerini dile getirmekten asla kaçınmadı.
O dönem Avusturya’da bu düşünceleri açıklamak, savaşa karşı olduğunu belirtmek, ağır cezaları ve dışlanmayı göze almayı gerektirmekteydi. O da fazlasıyla cezasını çekti.
Kendisine yapılan tüm karalama çalışmalarına rağmen savaşa katılmayı reddetti ve sonunda bir şekilde Viyana’da savaş karargâhında Arşiv Memuru olarak çalışmaya başladı.
Savaş bittikten sonra Avusturya’ya döndü Salzburg’a yerleşerek Frederike Von Winternit ile evlendi.
Burada yaklaşık 20 yıl kaldı. Burada geçirdiği yıllar en verimli yıllarıydı yazarın. İnsanlarla güzel dostluklar kurdu.
Salzburg’da geçen senelerinde Stefan Zweig Avrupa’nın düşünsel birliğinde ağırlığını koydu bir takım konferans ve makaleleri ile aşırılığa karşı devamlı uyarılarda bulundu.
1927 yılında Duygu Karmaşası, Yıldızın Parladığı Anlar, Tarihsel Baş Minyatür isimli kitaplarını yayınladı. Stefan Zweig, Leo Tolstoy’un 100. Doğum yıldönümünde kutlamalara katılmak için Sovyetler Birliğine gitti.
Tarihler 1933″ü gösterirken, Nazilerin yakmağa başladıkları kitaplar arasında Zweig’ın eserleri de yer alıyordu. 1934 yılında, Nazilerle Stefan Zweig arasındaki çatışmalar doruk noktasına ulaşınca, Zweig’dan “savunma” istendi ve hemen arkasından, Zweig’ın Kapuzineberg’deki evi basılarak, silah araması yapıldı. Eğer evde silah bulunmuş olsaydı, Zweig’ın hapsi boylayacağı kesindi. Bu uğraşmalar üzerine Zweig, ailesini bile yanına almadan yurdu terk etti ve Londra’ya yerleşti. Bu esnada “Rotterdamlı Enasmus’un Zaferi ve Trajedisi” adlı eseri yayımlandı. Burada da huzur bulamadı.
“Her gölge sonunda yine de ışığın çocuğudur. Ancak aydınlıkla karanlığı, savaşla barışı, yükselişle alçalışı yakından tanımış olan kişi, hayatı gerçekten yaşamış sayılır.”
1937 yılında karısı Frederike’den ayrıldı. Bir yıl sonra Portekiz’e giderken yanında Lotte Altman vardı. Gittiği hiçbir yerde huzur bulamayan Zweig daha sonra New York, Arjantin, Portekiz’e gitti.
1939’da “Kalbin Sabırsızlığı” adlı romanı yayımlandı ve Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940 yılının temmuz ayında, karısı Lotte ile birlikte önce New York’a ve sonra da konferanslar vermek üzere Brezilya, Arjantin ve Uruguay’a gittiler. Aralıkta New York’a geri dönerek “Amerigo-Tarihi Bir Hatanın Öyküsü” adlı kitabı yazmaya başladı.
Umutsuzluk içindeki Zweig, en sevdiği yazarlar olan Goethe, Homeros ve Shakespeare’de teselli arıyordu. Montaigne’in “Denemeler” hayatının dönüm noktalarından biri oldu. Montaigne, ölüm karşısında özgür olmak istiyordu. Zweig da, Naziler’den kurtuluş için tek çare olarak ölümü görüyordu.
Zweig günlüğüne 26 Mayıs 1940 tarihinde “En iyisi insanın yanında hep küçük bir şişe morfin bulundurması” notunu düştü.
1941’de “Brezilya-Geleceğin Ülkesi” isimli kitabı yayımladı. Brezilya daha sonraları Stefan Zweig’ın hayatında çok önemli bir yer tutacaktı. Bu kitabın yayımlanmasının ardından Zweig ve eşi, Brezilya’nın Petropolis şehrine yerleşirler.
Yazar orada çok ünlü eseri Satranç’ı yayınladı. Satranç öyküsünün finali, yazarın, 1942 yılı başlarındaki ruh halini yansıtır.
Oldukça üretken olması ile bilinen Zweig bir çok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, Trajedi türünde sahne eserleri, biyografi alanlarında çalışmalar yayınladı. Balzac, Dickens, Dostoyevski gibi üç büyüğün biyografilerini hazırladı.
Savaş bittikten sonra pek çok yazar, şair ve bilim insanı savaş çığırtkanlığına devam etse de Zweig bildiği doğrudan ayrılmadı. Savaşa methiyeler düzen kitaplar, şiirler yazmadığı için tepkileri üzerinde toplamaya devam etti..
Almanya’da iktidara gelen Naziler, savaş karşıtı olan yazar, şair ve bilim insanlarına karşı da bir ‘savaş’ başlatmıştı.
Patlak veren karmaşa tüm dünyayı yakmaktaydı bu da en çok Zweig’i üzüyordu. Büyük yazar Zweig Monteigne bir yana Alman bir şair olan Kleist kendini ve eşini silahla vurarak intihar etmesinden çok etkilenmişti.
Zweig 23 Şubat 1942’de Petrópolis’teki evlerinde bir soda şişesine bol miktarda Veronal denilen zehri ilave etti ve bu şişeden üç yudum alarak eşine şişeyi uzattı şunları söyledi: “Yanıma gelmek arzusundaysan eğer bunu istediğin zaman yapabilirsin.”
Bunun üzerine Lotte ona son olarak ‘ Beni seviyor musun’ diye sorar Zweig evet cevabını verir. Lotte şişenin tamamını içer ve eşinin yanına uzanır. Son uykularına yatarlar. (Bunun kaynağını bulamadım açıkçası)
İntiharından önce en çok okuduğu yazarlardan birisi olan Montaigne’in şu ifadesinde kendini bulduğu söylenir Zweig’in: “En gönüllü ölüm, ölümlerin en güzelidir…”
“Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız” demiş vakti zamanında Stefan Zweig. Ruhunun derinlerinde, mahkum edildiği yalnızlığın her türlü acısını yaşamış, sıkıntılar içinde boğulmuş ve sonunda zor bir ölümü seçti.
Zweig ve eşinin, Hitler ve taraftarlarının takındıkları düşmanca tavır nedeniyle intihar etmesinden tam 3 sene sonra tarih tersine döndü. Eşi ile birlikte intihar eden isim bu kez, Ruslara karşı büyük bir yenilgi alan ve Nazi faşizminin öncü ismi Hitler olmuştur…
Avusturyalı yazar Stefan Zweig’in intihar mektubu, geçtiğimiz yıllarda İsrail Ulusal Kütüphanesi tarafından internetten yayınlanmıştı.
Brezilyalı bir doktor, Almanca intihar mektubunu 1960’larda bir polis memurundan almış ve 30 yıl sonra da İsrail Ulusal Kütüphanesi’ne bağışlamıştı. “Amok Koşucusu”, “Yürek Çöküntüsü” gibi birçok kitabı Türkçe’ye de çevrilen Zweig’ın, karısı Lotte ile intiharına, Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden olmuştu.
İşte Stefan Zweig’ın intihar mektubu:
“Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”
Eski karısına yazdığı mektuplar
Eski karısı Frederike ile hayatı boyunca mektuplaşmayı sürdüren Zweig ona da son bir mektup bırakır; 22 Şubat 1942 tarihli mektupta Friderike’ye şöyle yazar:
“Sevgili Friderike, bu mektup sana vardığında ben kendimi eskisinden çok daha iyi hissedeceğim. Senin iyi günler göreceğine eminim. Melankoli yüklü yaşamımla daha uzun süre beklemediğim için beni haksız bulmayacağıma inanıyorum. Sana bu satırları son saatlerimde yazıyorum. Kararımı verdiğim andan sonra kendimi nasıl da rahat hissettiğimi bilemezsin. Sevgi ve dostlukla…Hep yürekli ol! Rahata ve mutluluğa kavuştuğumu öğrendin. Stefan”.
Aşağıdaki fotoğraf Zweg onuruna Brezilya’da verilen bir yemekten.👇
Brezilya hükümeti, Zweig vasiyetinde özellikle istememesine rağmen ona yaraşır bir devlet töreniyle cenaze merasimi de düzenler. Başta önde gelen devlet adamları ve generaller olmak üzere, ülkedeki büyük yazarlar, sanatçılar ve pek tabii Brezilya halkı da bu devasa törene katılır. Stefan Zweig, görkemli bir törenle Brezilya imparatorunun yanına defnedilir.
Eserlerindeki zeka pırılıtılarıyla gözümüzü gönlümüzü fetheden Avustralyalı yazar Stefan Zweig’in hala çok satanlar listesinde olmasının pek çok nedeni olabilir lakin en önemlisi savaş yıllarının onda yarattığı tahribatı usta yazarlara sığınarak gidermeye çalışan Zweig’in yaptığını yapmamızdır diye düşünüyorum; Zweig’e sığınıyoruz. Bu da hala umur var demektir.