Metroda gidiyoruz. İçerisi çok kalabalık, kendime oturacak bir yer bulabilmem zaman aldı. Bir uğultu, bir karmaşa hakim. Bir yandan farklı kokular doluyor vagonun içine. Taptaze çiçekler gibi olağanüstü bir kadın parfümü geliyor burnuma. Hemen sonra çürümüş et kokuyor. Ve kusmuk. Sonra yeni çekilmiş kahve kokusu… Nefis!
Karşımda oturan kadın cebinden parlak bir şey çıkardı. Yoksa? Evet, jilet bu. Son derece keskin, pırıl pırıl bir jilet. Ne yapacak ki metroda jileti diye düşünüyorum. Gözlerimi de kadından ayıramıyorum.
Yine burnuma bir koku geldi. Bu da sevdiğim kokulardan. Yasemin… Mis gibi! Tam arkamdan geliyor koku sanki. O ne öyle? A aa metronun camlarını yasemin kaplamış. Ne kadar güzel… Nereye kök salmış acaba? Anlayamıyorum ama çok hoşuma gidiyor.
Ben yasemin kokusuyla mest olmuşken karşımdaki kadın bir çığlık atıyor. “Nefret ediyorum bu kokudan! Defolsun gitsin! Duymak istemiyorum ben bu kokuyu!” Elindeki jileti sıkı sıkı tutuyor. O sırada kadının çok genç olduğunu fark ediyorum. 30’una bile gelmemiş.
…
Yazarımız Lale Sanem Şekercioğlu’nun öyküsünün devamını Öykü Kumbarası adlı seçkinin 2. cildinde bulabilirsiniz. Satın almak için tıklayın…