[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”3098″ title=”false”]
Yoga ile tanışmadan önce okul hayatımda, spor salonlarında, stüdyolarda hemen hemen tüm spor dallarını denedim dersem abartmış olmam. Birlik ve beraberliğe ihtiyac duydugum yaşlarda basketbol, voleybol gibi takım oyunları, asi dönemlerimde crossfit, kickboks, beyaz yakaya geçiş ile tanınmış ve kesinlikle havuzu olan bir spor salonu, ‘Sabahları yüzüp sonra işe gidecektim çünkü’
Her hangi birine düzenli devam edebilseydim madalya ile sonuçlanabilecek heveslerle başlamıştım aslında. Ailem için ‘ne yapacağını şaşırmış, para harcamaya yer arayan, tuhaf işler peşinde olan’ bir insandım. Bense belki daha havalı geldiği için ‘arayış içindeyim’ demeyi tercih ediyordum. Ama açıkcası ne aradığımı bildiğim yoktu, kilo vermeye dair bir çabam da yoktu ama yine de bunca aktiviteye 1-2 kilo vermeliydim, o da olmadı. Ve nihayet 30’Lu yaşların da etkisiyle felsefi yönü de olan bir spor yapmak istediğime karar verdim. Bu sefer kesindi ama aşırı nettim. Hem bir felsefesi olacak hem de bedenen ilerleyebileceğim aşamaları olacaktı. Kara kuşak almayı hedefledim sanırım, bilemiyorum.. Aradığım gibi bir Kung-Fu, Wing Chun.. sınıfı bulamadığım için ve belki biraz da estetik kaygılar ile Yoga’yı denemeye karar verdim. Genelde yoga ile tanışma hikayelerinde anlatıldığı gibi ilk derse girince “evet işte bu! ” demedim. Bilakis hayal kırıklığıydı. Sırt üstü yatar pozisyonda ve “kendinle barış, içine dön, herkesi affet..” deyip duran bir sesle başbaşa kalmış, resmen rehin alınmıştım. İçimden ‘ne oldu, kimi affedicem, kendime küsmedim ki..kalksam ayıp olur mu..’ diye düşünürken uyuya kalmışım. Gözümü açtığımda beni uyuttuğu için sanki gurur duyan anlamsız bir gülümseme ile karşı karşıyaydım. Tabii ki tekrar derse gitmedim. Ama instagramda gördüğüm dersler, pozlar daha farklıydı, galiba dedim ben yanlış bir derse girdim. Ve hangi derse girmeliyim, hangi çeşidi bana uygun derken; işin eğitimini almadan bunun cevabını alamayacağımı hissettim. Çevremde neden herkesin yoga eğitmeni olduğunu da o an anladım. İlk ders tecrübemden sonra kariyerimde hızlı bir yükseliş yaşayarak ‘Yoga Eğitmenlik Eğitimi’ne’ kayıt oldum. Eğitmen, kurs seçmek ayrı bir hikaye ve zorluk. Spirütüel sözleri eklenmiş market reklamları gibi sürekli bir bildirim geliyordu. Kendini tanıman için dev kampanya, 200 Saat bize kayıt ol, 5 ders hediye, aydınlanma yolunda kontenjanda son 5 kişi..Ne büyük piyasaymış diye düşündüm ve karakter olarak bana en uzak insanın tavsiyesine uyarak önerdiği kursa yazıldım. Kurs bittikten sonra neden onun tavsiyeyesine uyduğumu anladım. Her şey olması gerektiği gibi olurdu çünkü..
Eğitim günleri bazen sürünerek, bazen söylenerek, ama çoğunlukla merakla geçti.
Bedenimle, işleyişiyle ilgili bir çok bilgi edindim. Kötü hissettiğim anlar da oldu. Yeni bir telefon aldığımda her şeyini öğrenmeye çalışıyordum mesela, ya da bir sistemin nasıl işlediğini merak ediyordum. Ama sindirme işlemini, nasıl çalıştığını hatta organlarının yerini dahi bilmeyen insanlardık. Kendimize ne kadar uzak olduğumuzu gördüm. Türkiye’nin dağlarını, nehirlerini, nerden doğup nereye döküldüğünü ezberlediğim günleri hatırladım, ama vücudumda dolaşan damarlara dair hiçbir fikrim yoktu. Ülkemizde bedenini tanıma ihtiyacı sadece tıp okuyanlara özgüydü. Böyle bir modifikasyon yaratılmıştı. Kalan kesim karnında bir ağrı hissederse doktor ona oranın midesi olduğunu söylerdi.
Tam anlamıyla yoga bu muydu? bilmiyorum ama kendi adıma doğru bir eğitimde olduğumu eğitim sonunda anlamıştım. Ruhumu ve bedenimi, duygularımı, onların tarifini bana kimlerin öğrettiğini merak etmeye başlamıştım. Ellerimin üzerinde durmaya çalışmaktan daha önemli sorular vardı şimdi kafamda.. hala da var. Ama şu konuda artık netim, “ne yapmak istediğime karar vermek için önce kendimle tanışmam lazım”.