[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2185″ title=”false”]
Yazılarımda yoga sürecimi, tamamen kendi tecrübelerimi anlatıyorum. Yoga ile tanışıklığı olmayanların ya da yanlış bir başlangıç yaptığını düşünenlerin akıllarındaki yoga algısını, gelen yorumları, katıldığım ve katılmadığım noktaları yazmaya çalışıyorum.
Ortak paydada buluştuğumuz ya da sorgulayan, anlamaya yönelik sorular soran insanlarla konuştuğumda sohbet iki taraf için de çok güzel ilerliyor. Kendi adıma yolumda yeni kapılar açılıyor. Bazen ‘iyi ki’ diyorum bazen de bir ‘acaba’ ile beni yeni bir okumaya, bilgiyi araştırmaya teşvik ediyor. Karşı tarafta da bazen aynı duygunun uyandığını ve ‘evet bi denemek istiyorum’ dediğini duyuyorum.
Her hangi bir ikna çabası olmadan karşılıklı fikir alışverişi beni çok mutlu ediyor. Türkiye’de de bazı kesimler için yoga maalesef bir alay konusu. Merak edip araştırmak yerine, duyulan bir kaç olay ve haber ile -net bilgiler- elde ettiğimizi düşünmek bizim için daima daha kolay olmuştur.
Hem stüdyolar hem de yogayı deneyimleyen kişiler ile ilgili çok fazla yargı ve hikaye vardır.
“Psikolojisi iyi değil zaten, yogaya kafayı takmış, kendini göstermek istiyor, sinirli bi tip aslında ama sakin gözükmeye çalışıyor (!), e herkesi seviyordun ya ?, et yiyor bu! hani yoga yapıyordu? ..”
Bir arkadaşım yogaya gitmiş sakatlanmış, ders 40 dk. ama 35 dk. sı uyumuşlar, tamamen para tuzağı, kıza çakran kapalı sen kesin özel ders gel demişler, dolandırıcılar..” ve daha bir sürü kalıp. Bunlara maalesef şehir efsanesi diyemiyorum. Yoga günümüzde hizmet sektöründe dev bir endüstri.
Samadhiye (yüksek bilinç hali denilebilir) ulaştığını ve yüksek meblağlar ödeyerek bunun nasıl yapılacağını size de öğreteceğini söyleyen bir yoga eğitmeni ile size cennetten arsa satmaya çalışan bir insan arasında hiçbir fark yoktur. Size sadece sosyo-külterel yapınıza, eğitiminize hangisi uygunsa, hangisi size daha modern geliyorsa onu seçerek inanmak ve adanmak kalır.
Her sektörde olduğu gibi yoga camiasında da elbette ki birilerinin dolandırıcı olarak niteleyeceği insanlar, stüdyolar olacaktır. Birilerinin diyorum çünkü dolandırıcılık benim için göreceli bir kavram.
“Bile bile lades” deyimini çok seviyorum, ‘umudun gerçeklik karşısındaki üstünlüğü’ ,ne olacağını bilirsiniz ama ya menfaatleriniz doğrultusunda sesinizi çıkarmazsınız, ya da gerçekten o an ona ihtiyaç duyarsınız. Dolandırılmazsınız yani karşı taraf size iyisiyle kötüsüyle ihtiyacınız olan neyse onu verir.
Dolandırıcılar Kralı olarak anılan Sülün Osman’ın da dediği gibi belki de “Ben dolandırıcı olmayan kimseyi dolandırmadım.”
Cem Yılmaz da bir şovunda ‘huzur içimizde, KDV içinde’ diyerek yoganın para tuzağı olduğundan bahsediyordu. Şakası bir yana insanların manevi açlıklarının farkedilerek kullanılması gerçekten üzücü. Yapılan araştırmalara göre aidiyet duygusu, sevildiğini hissetme, dikkate alınma, anlam arayışı.. gibi bir çok psikoljik nedenden ötürü insanlar bir topluluğa yönelme, katılma ve aldanma eğilimindedirler.
Belirli günlerde yapılan aktiviteler, giyilen aynı renk kıyafetler, aidatını ödemediğinde kapısından giremeyeceğin stüdyolarda yaratılan yapay sevgi ortamları, kendini ve bulunduğun topluluğu dış dünyadan ayrı bir yere koymak, belki entel, zeki ve üstün görmek; dışardaki insanları yavaş yavaş hayatından uzaklaştırmak, yoganın felsefesi ‘birlik, bütünleşme’ iken çevren ile neredeyse konuşacak farklı bir konu bulamamak ama zaten olması gerekenin bu olduğuna inanmak.. Stüdyoya gidemediğinde ya da katılamadığın aktiviteler olduğunda vicdan azabı duymak ve parası ne olursa olsun ödemeni yaparak bu programlara katılmaya çalışmak.. Kısacası maddi, manevi sorgusuz sualsiz her şeyini bir kişiye, bir topluluğa sunmak adanmak, teslimiyet!.. Bunun ne derece ilerleyeceği sanıyorum manipülasyonun uygulanmasına, kişinin zekasına ve kurnazlığına bağlıdır. Ki aslında belirttiğim gibi ne kadar tezat; amaç özgürleşmekken, yine birilerinin bir düşüncenin esiri olmak.
Bu noktada vurgulamak istediğim aldatıcı olanın yoga değil; ‘insanlar’ olması. Her meslekte işini iyi ve kötü yapanlar ayrımı vardır, ama biz hep kişileri tenzih ederek konuyu meslek grubuna mal etmemeye çalışırız. Söz konusu eğitmen farklı bir sektörde olsaydı yine kendi karakterini ortaya koyacak ve yine aldatacaktı. Ve aldananlar elbet bir yerde zaten aldanacaklardı. Buluştukları nokta bu sefer yoga oldu. Bu konuya bir sonraki yazıda devam edeceğim, şimdilik sevdiğim bir cümle ile burada bırakıyorum;
“Tanrı’nın varlığını bile cesurca sorgula; çünkü eğer bir Tanrı varsa, mantığa olan saygıyı gözü kapalı korkudan daha çok takdir edecektir.”
Tanrı Yanılgısı, Richard Dawkins