“Bazen, bazen olmasaydı cümleye nasıl başlardım?” diye düşünüyorum. İşin sonunda tekrardan bazen ile başlıyorum tümcelerime. Ben bazen bazı zamanlarda bazene bağlı kalıyorum. Şu an yapmış olduğum şey, kara mizah mıdır, bilmem. Fakat şu an yaptığım şey, her ne ise bunu bazen yapmıyorum. Artık yazmak kolay geliyor. Aklıma ne gelse yazıyorum. Anı yaşıyorum; ama bir yandan da bileğim ağrımıyor değil. İki buçuktan üç sözcük yeterlidir dimağımın şenlenmesine. Fark ediyorum da, hala yazıyorum. Ama ne yazıyorum bilmiyorum. Ellerim üşüyor, pencere açık, kapatamıyorum. Acaba üşütmüş müyümdür? Aman, ben ne anlatıyorum? Siz de kalemimin mürekkebine aldırmadan okuyorsunuz. Kafam karışık, fazla düşününce karnım ağrıyor. Bu kadar yıpratıcı olmamalı di mi? Korkmayın demişti hocam, zor olacak, canınız acıyacak; ama bundan ders alacaksınız. Düşerseniz kalkarsınız demişti. Ah, Montine! Gerçekten kalkar mıyım? Kalkarım elbet. Her düştüğümüze kalkmadık mı zaten? Kaç dakikadır seninleyim bilmiyorum. Ama bir sonraki ders Türkçe denememiz var. Bunu biliyorum. Kendimi yormamam, dirençli olmam lazım. Ama benim ince bileğim donup ağrıdı çoktan. Anlıyorsun değil mi?
Tek solukta yazdım seni Montine, sevgiler.