Bakır Tonlar İçinde

Düşünüyorum da; yaprakların hışırtısıyla geçiyor şu aralar sokaklar, ve yine düşünüyorum da mutlu muyduk yoksa biz de bir zamanlar...


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2572″ title=”false”]

Claudia Amuedo’nun Copper adlı çalışması, sarsıcı bir uyumla zihnin sularında yüzüyor adeta. Baksana; yanında, Agnes Obel’in de Fuel to Fire şarkısıyla birlikte hem de. Yeşil ve kahverengi duyumlar arasında kalmış bir balık gösteriyor kendisini, başlangıçla son arasındaki sürdürülümez bir çelişkiyi taşıyaduruyorlar beraberinde, yeryüzü ve gökyüzü arasında kalmış bir düş’üştür bu da işte! Ve onun kafasındaysa, içinde şu dört döndüğü fanustan kurtulmak vardır belki de? Evet, belki de.. Durmuşuz, dönmüşüz bir derdin ki yalnızlık çemberine. Hürriyet, hürriyet ki asıl mühim mesele; öyle değil mi?

Var oldukları eşiklerden atlamak istercesine bir sızı dolaşıyor sanki her ikisinin de penceresinde. İyi bak şuna! Işığın tortularıyla birlikte sürüklendiği, sürüncemede kalmış bir andır imtinayla bu da bizlere. Öyle ya, yadımızda birikirler istesek de istemesek de. Çok şey anımsatıyor elbet bu kesitler yine, kaçınılamaz birçok şey öğrenilmiş çaresizlikler içindeyken ve de. Hüzün mü veriyor bu tarz şeyler gene ekseriyetle? Bakır tonlardan bulutlar yaparcasına yanımızda taşıdığımız hani.. Yaşamak dediğin de nedir ki zaten bi’söylesene?

Bir nebze de olsa anlamak istercesine yaklaşıyorken önümüzdekine her neyse – yakınlaşmaktan da çekiniyorken haliyle – ve kaçıyorken bir kabuk heveslerimize, olur da hafiflerse ağrımız bir gün diye? Tezatlık ve temenni hepsi de iç içe karışmışken de ben olabilmenin şu karmaşık hallerinde, bir dünya yaratırız öyledir ki kendi içimizde. Bir dünya olup biten ne varsa bizi bu hengameden kurtaracak, bir dünya içimizde çürüyen şeyleri biraz da olsa durduracak, bir dünya adı gerçekten de var olmak olacak. Bir dünya, insanı insandan alacak..

Düşünüyorum da; yaprakların hışırtısıyla geçiyor şu aralar sokaklar, ve yine düşünüyorum da mutlu muyduk yoksa biz de bir zamanlar… Bilemiyorum doğrusu, ama kabul edemediğimiz bir gerçeklik var ki işte onu da çok iyi hatırlıyorum. Bu bana, farklı bedenlerde de olsak nasıl da aynı sancılarda olduğumuzu, yüzeysel de olsa ne denli benzerlikler taşıdığımızı gösteriyordu işte. Bir balık bir fanus içinde, ve bir insan kim bilir şimdi nerelerde?

[foogallery id=”3189″]


Dutluk Dergi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin