20 Maddede Cemal Süreya

Şiirimize yaptığı devrim bir yana, özel hayatıyla da gündeme gelmiş bu büyük şairi yirmi madde ile özetlemeye çalışalım...


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2120″ title=”false”]Çağdaş Türk şiirinin önde gelen adlarından Cemal Süreya, 9 Ocak 1990 yılında aramızdan ayrıldığından beri şiir ve edebiyat severler olarak huzurlu değiliz. Şiirimize yaptığı devrim bir yana, özel hayatıyla da gündeme gelmiş bu büyük şairi yirmi madde ile özetlemeye çalışalım:

Cemal Süreya

*Cemal Süreya, 1931 yılı Erzincan doğumludur. Doğumu Erzincan ama hayatı tıpkı şiir kitabına verdiği isimde olduğu gibi tam bir “Göçebe” olarak devam edecektir.

*Gerçek adı Cemalettin Seber’dir. Yıllar sonra Ece Ayhan ile yaptığı söyleşisinde, aslında çocukken bu adından hep utandığını belirtir. O yıllarda yazar olma hayaliyle yaşadığı ve büyük yazar-şairlerin çoğunun üç isme sahip olmasının havalı olduğunu düşünmesi nedeniyle (Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin …) ismini değiştirmeye karar verir. Önce Cemal Süreyya Seber adını alır, sonra Seber soyadını ve Süreyya’dan bir y harfini da bırakarak, günümüzde bilinen adını kullanır. Süreyya isminden “y” harfini atma olayını d şöyle anlatır: “O zaman çok güvenirdim belleğime. Telefon numaralarını falan kaydetmezdim. Belki de kaydetmediğim için kalırdı. Ona dedim ki, eğer bu böyleyse, ismimden bir harf atarım dedim. Kaybedince, ismimde harf aradım, iki tane olandan birini atmak daha uygun geldi.”

*Gerçek adı harici gizlemeye çalıştığı birkaç şey daha vardı; Kürt kökenli olması ve ailecek iskana uğratılması. Bunu öğrenim hayatı boyunca gizlemeye çalışmış, dile getirmekten çekinmiştir. Yakın dostu Muzaffer İlhan Erdost da anılarında bunu doğrulamıştır: “Ne çocukluk anılarını ne de Erzincan’ı bize 50’li, 60’lı yıllarda anlatmadı. Gizledi.”

*Henüz 7 yaşındayken kendisini hayatı boyunca etkileyecek bir olay yaşar. 1938 Dersim Olayları sebebiyle yüzbinlerce insan batıya iskân ettirilir. Cemal Süreya ve ailesi de kalabalıklarla birlikte trene bindirilerek Bilecik’e gönderilir. Süreya, o korkunç yılları asla unutamayacak ve eski eşi Zuhal Tekkanat’a mektubunda yıllar sonra şöyle yazacaktır:

Zuhal Tekkanat ve Cemal Süreya

Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü

*Cemal Süreya çocukluğunda üvey anne zulmü de yaşamıştır; hem de en şiddetlisinden! Daha 7 yaşındayken annesini kaybeden Cemal Süreya asıl yıkımı, babasının ikinci defa evlenmesi neticesinde üvey annesiyle aynı evde yaşamak zorunda kalmasıyla yaşayacaktır. Babası evlendiğinde ilkokul son sınıfta olan Cemal Süreya, üvey annesinin dayaklarına, baskılarına ve hatta kendisini zehirlemeye çalışmasına kadar pek çok çeşit şiddetle karşılaşmıştır. Sonunda ondan kurtulmak için gizlice parasız yatılı sınavına girerek, başka kente kaçar. Bu “zalim” kadın hakkında da dize düşürmüştür kâğıda:

“Saçından tutup kızkardeşimi
Kuyuya sarkıtan kadın”

*Cemal Süreya’yı en çok etkileyen şiir, kendi ifadesiyle, Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” isimli şiiridir. Henüz lisedeyken aruzla şiirler kaleme alan Cemal Süreya o yıllarda klasik şiirle ilgileniyor, diğer yandan Orhan Veli ve arkadaşlarının yeni şiiri arasında gidip geliyordu. İşte bu sıralarda “Şadırvan” dergisinde Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” isimli şiirine tesadüf ediyor ve şiire bakışı keskin bir hal alıyor. Bunu da şöyle ifade ediyordu yıllar sonra: “Kar’ı o gün, ertesi gün, o ay, belki bin kez okudum. Olduğu gibi içime sindirdim. Ezberlesinler diye başkalarının defterlerine yazdım”.

*Yayımlanan ilk şiirinin ismi “Şarkısı Beyaz’dır. 1953 yılında Mülkiye dergisinde yayımlanır. Aslında yıllardır şiirler ilgileniyor, ancak yayımlanması gereken ilk şiirinin çok özel olmasını istediği için bir türlü içine sinen bir ürün ortaya koyamıyordu. Bunu da “Herkes bende çok şiir olduğu sanrısındaydı. Oysa ben umudumu, bitirebileceğim ilk ve tek şiire bağlamıştım.” Nihayetinde şiiri yayımlanır. O gece heyecandan uyuyamayacaktır. Ancak bu ilk şiirini “Sevda Sözleri” adıyla derlediği toplu şiirlerine almaz. Ölümünden sonra eklenir.

*Ancak Cemal Süreya, Portekizli yazar Fernando Pessoa misali yazılarına onlarca farklı isimle imza atmıştır. Hatta bununla ilgili şöyle bir sözü de vardır. “Takma adlarla yazdığım yazılarda hiçbir zaman başkası değilim. Ya da başka bir şey söylemiyorum. Çok yazmanın getirdiği bir biçim olmuştur hep”. İşte Cemal Süreya’nın yazılarında kullandığı kimi takma adlar:

Osman Mazlum, Ali Fakir, Dr. Suat Hüseyin, Hasan Basri, Cemasef, Charles Suares, Suna Gün, Ali Hakir, Hüseyin Karayazı, Adil Fırat, Genco Gümrah, Ahmet Gürsu, Birsen Sağanak…

*Ancak şiir onun her şeyidir. Bunu da muazzam şekilde ve tüm açıklığıyla ifade etmiştir: “Şiir ne benim için? Dramım, açmazım, kurtuluşum, batağım, sevgili, babam, gözaltım ve kendimi içlemeyi bilişim…Daha önemlisi, yazgım olarak da görüyorum onu. Şiir benim hem mesleğim hem hayatımın özü olmuş. Kendimi riske etmişim onda.”

*Cemal Süreya öncelikle çok iyi bir şair, iyi bir deneme yazarı ve sağlam bir eleştirmen olarak bilinir. Ancak onun ıskalanan çok iyi bir diğer yanı da çevirmenliğidir. Özellikle
Balzac’ın Goriot Baba’sından, Sade’ın “Aşkın Suçları”na kadar pek çok önemli kitap onun üslubuyla Türk okuruna ulaştı. Çeviri hakkında da şöyle düşünür Süreya: “Çeviri şiir şairden çok şey götürür. Ya da bende götürmüştür. Yabancı dildeki şiirler kişiyi elbet besler. Ama okur olarak, şiirsever olarak… Ama şiir çevirmeni olmak başka. Anlatımını, malzemeni bir de oraya gömersin. O şiir seninkiyle karşılaştırılır. Verdiğin şeye aldığın gibi bakarlar. O durumun aşılması çok zordur.”
Ayrıca Cemal Süreya, ömrü boyunca çeviriyle uğraştığı halde, çeviriden aslında pek doğru dürüst para kazanamamıştır bile. Zira şöyle demişti bu konuda, “Fransızcadan çeviri yapıyordum. Para gelmemeye başlayınca memuriyete geri döndüm.”

*Cemal Süreya şairliğiyle olduğu kadar evlilikleriyle de ünlüdür. Hatta bu kadar evlenmesiyle gündeme gelmesi onu rahatsız etmiş olacak ki, “Birkaç kez evlendim, herkes beni yetmiş kere evlendim sanır” demiştir.

*Gerçekte ise Cemal Süreya tam beş defa evlenmiştir:
İlki ortaokuldan sınıf arkadaşı Seniha Nemli,
İkincisi Cumhuriyet gazetesinde sanat muhabirliği yapan Zuhal Tekkanat,
Üçüncüsü Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca eğitmenlerinden Güngör Demiray,
Dördüncüsü eski eşi Zuhal Tekkanat ile ikinci defa,

Beşinci ve son evliliği ise, 4 çocuk annesi bir kitapçı olan Birsen Sağnak.

Cemal Süreya her ne kadar beş defa evlense de aslında, ”aşk da şiir gibi yasadışıdır; yasallaşınca biter!” görüşündedir.

*Cemal Süreya tam beş defa evlenmesine rağmen, muhtemelen en derin aşkı Tomris Uyar ile yaşadı. Zira Türk edebiyatında hiçbir ilişki yoktur ki bu derece konuşulsun, hakkında yazı yazılsın! Her ikisi de döneminin ünlü edebiyatçıları olan bu isimlerin çalkantılı ilişkisi üç yıl sürmüştür. Aslında tanıştıklarında her ikisi de evlidir. Tomris Uyar, dönemin bir diğer büyük şairi Ülkü Tamer, Cemal Süreya ise Seniha Nemli ile…Ankara’da kalabalık bir rakı masasında ilk defa birbirini gören ve tanıyan ikilinin, zamanla uzaktan ve sessiz sessiz yakınlaşmaları, eşlerinden boşanıp aynı eve çıkmaya varacak derecede ileri gider. Sonrası Cemal Süreya için “infilak”. Kör kütük aşık olmuştur koca şair!

*“Şahsiyet rötarı”: Cemal Süreya o derece aşık olmuştur ki, bu konuda şöyle ilginç bir anekdot vardır: “Her akşam işten çıkıp direkt eve gidiyordu Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, ‘biraz gez dolaş arkadaşlarınla falan buluş’ dedi. Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de geç geldi. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i görür ve gerçek ortaya çıkar. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…”

*Cemal Süreya şiirlerinde en baskın karakterlerin başında gelen erotizm, Tomris Uyar ile ilişkisi sürecinde daha da yoğunlaşmış ve Türkçenin önde gelen kimi şiirleri ortaya çıkmıştır.

Cemal Süreya ve Oğlu

SAYIM

Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni

*Kör kütük aşık olmasına rağmen ondan ayrılan da Cemal Süreya olur. Sonrasında Tomris Uyar, Turgut Uyar ile evlenecek ve yıllar sonra Cemal Süreya ile ayrılığı konusunda şu açıklamayı yapacaktı: “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. ‘Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikâyen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim; benim ağzımdan kimse duymayacak’ dedi ve doğrusu hiç yazmadı.”

*Cemal Süreya erotizm dolu şiirlerinin aksine aslında aşırı utangaç biridir. Bu konuda onu yakından tanıyan herkes hemfikirdir. Kendisi ise, “son derece utangaç bir adamım ben. Yaşım 55, mesela gidip bir dükkanda bir şeyin fiyatını soramam. Bir şeyin yarım kilosunu alamam…Bende utançla cüret arasında çok küçük bir mesafe vardır. Çocukluğumla bugünkü ben arasında da çok kısa mesafe olduğu için belki de bu.” diyerek durumu ifade ediyor.

*İlk şiir kitabı Üvercinka 1958 yılında yayımlandığında deyim yerindeyse ülkede yer yerinden oynar. Yayımlanan ilk kitap olmasına rağmen usta işi şiirler olması bir yana, Türkçede bulunmayan pek çok orijinal kelime kullanılmasıyla da dikkat çeker. En başta da kitaba adını veren “üvercinka” kelimesi… Bunun anlamı sık sık sorulur şaire, şöyle açıklamıştı Süreya, “Üvercinka anılması güvercinle karışık bir ad. Bir kadın adı. Barışa, aşka, dayatmaya dönük bir kavram. Kitaba ad olarak seçmeme gelince, bunun iki nedeni var. Birisi belli: Günümüz şiiri, bu arada benim şiirim kelimeyi zorlayan bir şiir. O adla şiirimi özetlemiş ya da bir parça belirtmiş oluyorum. Şiirimden ufak, ama anlamlı bir kesit vermiş oluyorum galiba. İşin ikinci nedeni son derece özel…” Özel dediği konunun, yakın zamanda ayrıldığı eski sevgilisine bir gönderme olduğu düşünülüyor. Bundan kimseye bahsetmemişti.

*Son günlerinde adresini gizlice değiştirme telaşıyla geçirir. Hem de o dönemde en sevdiği insandan, oğlu Memo’dan kaçmak için… Asosyal ve obez derecede kilolu durumda olan oğlu Memo (askere alınamayacak derecede obez), üvey annesine ve babasına şiddet uygular. Gerçi annesi Zuhal Tekkanat bir röpotajında bu iddiaları yalanladı. Ama Cemal Süreya’yı tanıyanlar farklı düşünüyordu. Nitekim 1990 yılında yine oğluyla yaşadığı tartışma sonrasında hastaneye kaldırılır ve kısa sürede de vefat eder. Hastane raporunda ölüm nedeni olarak şeker koması, akciğer ödemi, kalp yetmezliği yazar.

*Oğlu Memo ise yalnızca bir yıl sonra tüfeğin yanlışlıkla ateş alması sonucu yaşamını yitirir. Bu ölüm biçimi kazayla mı oldu yoksa intihar mı etti asla bilinemeyecek bir sır olarak tarihe karıştı.

*Cemal Süreya’nın cenaze namazı Şişli Camii’nde kılınırken enteresan biri gelir. Olayı o esnada camide olan Sunay Akınyıllar sonra şöyle anlatır: “ertesi gün, namaz için Şişli Camii’ne gittik. Hocayı son yolculuğuna uğurlayacağız. Çok enteresan bir şey oldu: Hiç kimse bilmez bunu… Bir kadın geldi; siyah şapkalı, siyah paltolu… Çok şık ve çok güzel bir kadın… Filmlerden çıkmış gelmiş gibi… Cemal Süreya’nın kız kardeşi Perihan Hanım gidip onunla bir şeyler konuştu. Tanıyordu, dedim demek ki… Acaba akrabası mıydı? Gittim, sordum Perihan hanıma… Perihan Hanım cevap verdi:

“Suna o…” dedi.

Suna, Cemal Süreya’nın ilk aşkı! Ve hatta belki de ‘Üvercinka’… Belki 40 yıl geçmiş ilişkileri üstünden; Cemal Süreya bu süreçte beş defa evlenmiş, onlarca kadınla sevgili olmuş…Yine de Suna Hanım sadakati simgelercesine cenazesine geliyor! Ardında bıraktığı kadınlarda nasıl derin bir iz bıraktığına dair güzel bir örnek!

 


Dutluk Dergi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin