Kaplan Çizgilerini Nasıl Aldı? (Çin Miti)

Dünya Mitleri – Çin Miti- Kaplan Çizgilerini Nasıl Aldı?

Bilgelik üzerine bir Çin söylencesi…


Uzun zaman önce, hayvanlar hala konuşma becerisine sahipken, beyaz, çizgisiz bir kaplan, ormanın kenarında sürünerek, pirinçlerin yetiştiği çeltik tarlasını gözetlemekteydi. Muz ağacının altında oturarak yemeğini yiyen adama gözü takıldı. Çiftçinin işlerine koşturmaktan yorgun düşmüş bir bufalonun hemen yanında oturmaktaydı. Koca hayvan ise kuyruğuyla onu rahatsız eden sinekleri kovalamaktaydı.

Kaplan güçlü kolları sayesinde, karnının üzerinde sürünerek usulca bufaloya yaklaşarak; “Korkma. Buraya açlığımı dindirmeye gelmedim, senin tavsiyene ihtiyacım var. Çok merak ettiğim şeyi söyle bana. Senin cılız, küçük efendini izliyordum. Hiçbir gücü yok, koku duyusu keskin değil. Elleri güçsüz ve dişleri körelmiş ama yine de seni dilediğince yönetiyor. Sen, öbür yandan, yıkıcı bir güce sahip olan görkemli bir yaratıksın. Onun yirmi katısın ve kendi
payıma, bu ormandaki en sıkı yaratıklarla başa çıkabilecek kadar güçlü olduğunu biliyorum. İnsanların gücünün kaynağının “bilgelik” denen bir şey olduğunu duymuştum. Söyle bana, koca bufalo, bilgelik nedir? İnsanlar onu nereden alıyorlar? ”

Bufalo ağzındaki otları yavaşça çiğnedikten sonra yanıtladı: “ Beni her seferinde yeniyor. Hiçbir fikrim yok. Neden ona sormuyorsun? “

Kaplan, bufalodan mantıklı bir cevap alamayacağını anlamıştı. Tek bir sıçrayışta çiftçinin yanına geldi. Çiftçi korkular içinde titremekteydi. Kaplan sakince “ Korkma küçük adam, çünkü buraya açlığımı dindirmeye gelmedim. Buraya bilgeliği aramaya geldim. Lütfen kafamı kurcalamakta olan bu soruyu yanıtla. İnsanların bilgelik dediği şey nedir? Neye benziyor? Nereden geliyor? Bunu benimle paylaşmayacak mısın? “

Adam alnındaki korku terlerini sildi ve olabildiğince sakin kalarak “ Bilgelik çok değerlidir. Gerçekten sana vermeli miyim bilemiyorum? “ dedi.

“Seçim senin.” dedi kaplan “ Ama şu sesi duyuyor musun? Bu benim guruldayan karnım. Üç gündür uyumadım ve hiçbir şey yemedim, çünkü bu soru sürekli kafamı kurcalamaktaydı. Ama şimdi bir şeyler yiyebilirim gibi geliyor. ”

Adam derinlerden gelen guruldamayı duyabiliyordu. Bu sebeple “ Tabi ki seninle bilgeliği paylaşırım. Memnuniyetle. Ama korkarım ki bugün onu evde unuttum. İzin verirsen gidip hemen getireyim. Ama eğer sen de benimle gelirsen köylüler korkabilirler. Rica etsem beni burada bekleyebilir misin? “

Kaplan cevabını vermeden önce çiftçinin etrafında tehditkarca daireler çizdi; “ Bekleyeceğim, ama kesinlikle dönmelisin., yoksa yarın yine tarlana gelirim. Ve bu sefer meraklıdan daha fazla aç olurum. “

Adam tarlayı adımlamaya başladı ama tarladan ayrılmadan hemen önce kaplana dönerek; “Lütfen beni bağışla. Burada aç bir kaplanı hayvanlarımla bırakma konusunda içim hiç rahat değil. Bilgeliği getirirken, seni şu ağaca bağlamama müsaade eder misin? En azından korkum biraz olsun dinmiş olur. “

Kaplan bu isteği yerine getirmezse çiftçinin bilgeliği onunla paylaşma fikrini değiştirebileceğinden korkuyordu. Ufacık bir bilgeliğin ona vereceği yüce gücü düşündü, insan bilgeliğinin yalnızca bir zerresiyle yürüyen, uçan, yüzen, sürünen bütün canlılara hükmedebilirdi. Bu gücü öylesine istiyordu ki sonunda adamın kendisini muz ağacına bağlamasına ikna oldu.

Kısa bir süre sonra, adam üç oğluyla birlikte geri döndü. Hepsi de kucak dolusu kuru saman taşıyorlardı.

“İşte, anlaşmanın bana düşen kısmını yerine getirdim. Sana bilgeliği getirdim. “ dedi adam ve oğulları kucaklarındaki samanı kaplanın üzerine döktüler. Sonra adam bu samanları tutuşturuverdi. Parlak turuncu bir ateş kaplanın her yanını sarmıştı. Acıyla kükredi, ta ki ateş ipleri yakana kadar. Yanan ipler çözülür çözülmez sıçrayarak kaçtı. Bir nehrin kenarına geldi. Yanan kürkünün acısını dindirmesi için kendini soğuk sulara bıraktı.

Zamanla kaplanın yaraları iyileşti. Ama alevlerin yaktığı bedeni sonsuza dek turuncuya dönüşmüştü, onu iplerin sardığı yerlerde ise siyah çizgiler oluşmuştu.

İngilizce’den çeviren: Arda Karaca