[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”3070″ title=”false”]
Dünya Edebiyat tarihinin en ilginç ölümlerinden biri Lev N. Tolstoy’un başına gelendir. Daha yaşarken dünya çapında ün kazanan ve oldukça varlıklı bir yazar olan Tolstoy, adeta ölmek için evinden ayrıldı –kimsenin haberi olmadan ve kimse tarafından rahatsız edilmeden, tıpkı yaşlı bir fil gibi. 28 Ekim 1910 sabahı saat 5’te hasta yatağından kalktı ve son yolculuğuna çıktı.
“O kadar karanlıktı ki insan gözlerinin önündeki elini göremiyordu,” diye yazdı günlüğünün son sayfalarına. “Yoldan ayrılıp sol tarafa doğru sendeledim, bir çalılığın içine düştüm, sağıma soluma diken battı, ağaçlara çarpa çarpa ilerledim, şapkamı düşürdüm, bir daha da bulamadım, güç bela tekrar yola ulaştım, eve gittim, yeni bir şapka aldım, bir el feneri yardımıyla ahıra vardım, at arabasını hazırlattım […]. Titriyordum, çünkü takip edileceğimden korkuyordum. Ama çoktan yola koyulmuştuk.” Geride sadece, onu hiç anlamayan, ama onun da hiç anlamadığı karısına yazılmış bir mektup bıraktı. “Sofya Andreyevna’ya. Gidişim seni üzecektir. Bunu istemezdim, ancak bunu anla ve başka türlü davranmanın elimden gelmediğine inan. Evdeki durumum katlanılmaz olacak, hatta şimdiden oldu. Bütün olumsuzluklar bir yana, yaşamakta olduğum o lüks koşullarda daha fazla yaşamazdım ve şimdi, benim yaşımdaki insanların genel olarak yaptıkları şeyi yapıyorum: Onlar dünyevi hayattan çıkar giderler, son günlerini dünyadan elini ayağını çekerek, huzur içinde geçirebilmek için.” Sofya Andreyevna sabah bu mektubu okuyunca evden fırladı ve histerik bir tepkiyle bahçedeki gölete atladı.
O saatte yaşlı Tolstoy, kendisini, gençken Kazaklar arasında bir süre kaldığı Kafkaslara götürecek olan bir trende oturmaktaydı. Ama aslında nereye gideceğini tam olarak bilmiyordu. Kafası karışık, umutsuz ve hastaydı; ateşi yüksekti, başı ağrıyordu, susuzdu ve kalbiyle ilgili sorunları vardı. Bin kilometreden fazla olan o yolu sağ salim atlatamayacağı çok açıktı.
Kiliseden aforoz edilmiş olmasına rağmen geceyi Opta manastırında geçirdi ve ertesi gün kız kardeşini ziyaret etti. Kız kardeşi, oradan pek de uzak olmayan Şamardino manastırında rahibeydi. Orada doktor arkadaşı Dusan Makovicki ile karşılaştı. Hâlâ son yolculuğunda nereye gideceğine tam karar vermiş değildi. Bir Kuzey Kafkaslardaki Kazak bölgesine gitmeyi düşüyor, bir daha uzak bir yerlere, örneğin Bulgaristan’a gitmeyi düşünüyordu.
Ryasan-Ural yolunda üçüncü mevkide ilerlerken soğuk algınlığına yakalandı. Hastalık hızlı bir şekilde zatürreye dönüştü. Ölümcül hasta olduğu anlaşılınca, yol üzerindeki küçük bir istasyonda, Astapovo istasyonunda bir demiryolu bekçisinin kulübesinde bakıma alındı. Tolstoy’un kaçışı hiç de sandığı gibi herkeslerden habersiz değildi. Kimliği bilinmeyen biri Tolstoy’un ailesine şu telgrafı çekmişti: “Lev Nikolayeviç Astapovo’da, istasyon şefinin kulübesinde yatıyor. 40 derece ateşle.” Bunun üzerine aile derhal yola çıktı. Alelacele Tula’ya ulaştılar. Ancak daha fazla ilerleyemediler. Çünkü Astapovo’ya günde sadece bir tren vardı. Bunun üzerine özel bir vagon kiralandı. Tren ailenin bulunduğu vagonu Astapovo’da bıraktı.
Vagon kullanılmayan bir perona aktarıldı. Kısa süre sonra küçücük tren istasyonu panayır yerine döndü. Tolstoy’un kaçışı hızla duyulmuş, adını daha önce pek kimsenin duymadığı tren istasyonu bir anda dünyanın merkezi haline gelmişti. Vagon kiralama yöntemini Sofya Andrejevna’dan öğrenen gazeteciler de aynı şekilde vagonlarla akın akın oraya geliyordu. Hatta kilisenin ileri gelenleri de oraya koşmuştu; belki son anda Tolstoy’u tekrar Ortodoks Kilisenin kanatları altına almak mümkün olabilirdi. Ama hasta odasına kimsenin girmesine izin verilmedi. Karısı Sofya Andreyevna’nın bile. Gazeteciler ise ondan tam da bu konuda yardım umuyorlardı. Oysa o sadece odanın önündeki koridorda duruyor ve içeri girmesine izin verilmesi için yalvarıyordu -ama sonuç alamadı. Çünkü Tolstoy sadece sevgili kızı Tatiana’nın odasına girmesine verdi. Ve sonunda, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri Lev N. Tolstoy, 20 Kasım191’da, evden ayrıldıktan 10 gün sonra o küçük tren istasyonunda hayata veda etti. Saat altıyı beş geçiyordu.