Pervîn-i İtisâmî divanının ilk baskısından itibaren hemen hemen bütün baskılarında yer verilen Meliküşşuarâ Bahâr’ın değerlendirmelerine yer veren önsözünden bazı kısımları burada aktarmamız yararlı olacaktır:
“Bu divan, lafzi ve manevi iki farklı tarzın şairin özgün tarzıyla birleşmesi sonucu ortaya çıkan bir şiir tarzıyla yazılmıştır. Bunlardan biri, özellikle Nâsır-i Hüsrev olmak üzere Horasan şairlerinin tarzı; diğeri de başta Sadî olmak üzere Irak ve Fars bölgesi şairlerinin tarzıdır. Anlamsal derinliği açısından ise filozoflar ile ariflerin düşünceleri etkisini göstermektedir. Bütün bunlar, anlamların fiziksel şekiller büründüğü, gerçeği arama hedefi güden özgün bir tarz ve üslup ile birleşerek alabildiğine özgün ve orijinal bir tarz ortaya çıkarmıştır.
Bu divandaki kasideler Nâsır-i Hüsrev kasidelerinin kokusu ve ışıltılarını taşır. Bunun yanı sıra Sadî ve Hâfız’ın olağanüstü ifadelerini çağrıştıran dizeler çoktur. Öğüt, ahlaki üstünlükler ve erdem, dünyanın gerçeğini filozof bir arif bakışıyla tanımlama; zavallıların, yoksulların, zulme uğramışların gönüllerini teselli etme; “Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size zerre kadar haksızlık edilmez.” kutsal sözünden de hareketle bilgelerin kan ağlayan yüreklerini teselli etmeyi amaçlamaktadır sanki. Bu yüzden şair, hayat yolunun mutluluk caddelerini, bilginin mutlaka edinilmesi gerektiğini, çalışmanın zorunluluğunu gönüllere son derece hoş gelecek bir şekilde dillendirmekte, “Tufanlı hayat denizinde bilgi ve azim gemisiyle gezilmeli, umut ve arzu göklerinde hüner koluyla kanadıyla uçulmalı” demektedir:
علم سرمایۀ هستی است، نه گنج زر و مال
روح باید که از این راه توانگر گردد
نخورد هیچ توانگر غم درویش و فقیر
مگر آنروز که خود مفلس و مضطر گردد
قیمت بحر در آن لحظه بداند ماهی
که بدام ستم انداخته در بر گردد
گاه باشد که دو صد خانه کند خاکستر
خسک خشک چو همصحبت اخگر گردد
Varlığın sermayesi bilgi, altın ve mal hazinesi değil
Doğruyu istersen bu yoldan zengin olmalı ruh
Çekmez hiçbir zengin yoksul, düşkün gamını
Kendisi iflas edip yoksul ve çaresiz kalmadıkça
Balık sitem ağına takılıp tepetaklak
Olduğunda denizin değerini anlar
Bazen olur; iki yüz evi kül eder
Kor ateşle oturup kalkmış diken ve kerpiç!
Pervîn-i İtisâmî’den önce de, sonra da İran’da ünlü erkek şairlerin yanı sıra çoğu zaman kadın söz ustaları da hep var olagelmişlerdir. Ancak Pervîn ne klasik dönem Fars şairleri ve ne de kendisinden sonra gelen modern çağların şairleriyle mukayese edilebilecek bir yetenek değildir. Fars edebiyatı tarihinde kendisini hep arka planda tutan, yaşadığı toplumun sorunlarını dillendirmeyi temel amaç edinen Pervîn gidi fedakâr kişilikler elbette her çağda vardır. Ancak bu bağlamda Pervîn bambaşka bir yetenek olarak ortaya çıkmaktadır. Dizelerinde asla kendisinden, arzularından, hevesleri ve alımlılığından söz etmemiş, o hemen hemen bütün eserlerinde yeni birtakım sosyal içerikli hedefleri dillendirmiş; şiirini ve sanatını sadece etik ve sosyal birtakım yenilikleri gerçekleştirme uğrunda kullanmıştır. Pervîn’in şiiri; yeni konular, yoksullar, çaresizler ve düşkünlerin sıkıntılarını dile getirmesiyle öne çıkar. O gerçekte sıkıntılar içerisinde yaşamakta olan toplum kesimlerinin, zarar görmüşlerin, haklarının savunucusu; çalışan, üreten ve sıkıntı çekenlerin dert ortağı, bahtsızların heyecanlı ve yılmaz sözcüsüdür.
Pervîn’in kişiliği, felsefî görüşleri, fikirleri, üslubu ve ahlaki mazmunlarıyla İran edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Şiirle ilgili çalışmalarında esas yönlendirici olan babası başlangıçta ona Fransızca, Arapça ve Türkçe şiirlerden yaptığı mensur çevirileri vererek bunları şiir formatına dönüştürmesini istiyordu. Sosyal ve ahlaki konuları ele alan şiirlerinde özellikle kadın ve aile öne çıkmaktadır. Pervîn bu bağlamdaki şiirlerinde; kadının eğitiminden ve kalkınmadaki öncül rolünün öneminden söz eder. İran toplumundaki aksak yönleri ele alır ve bu aksaklıkların eğitim ve öğretim yetersizliğinden doğduğunu öne sürer. Şiirlerinde ahlakî ve tasavvufî konuların yanı sıra vatan sevgisi, doğa da işlenmiştir.
Pervîn’in sağlam bir lafız ve anlam örgüsüne sahip kasidelerindeki ahlaki ve tasavvufî ruhla kısa mesnevilerindeki renklilik kıtalarında yerini kadınca duygulara ve inceliğe bırakır. Eski ve yeni tarzda yazdığı kıtalarının dili son derece sade ve açıktır. Arapça’yı çok iyi bilmesine rağmen divanında kullandığı Arapça kelime sayısı çok azdır. Kalıp ve şekilden daha çok düşünce ve anlama önem veren Pervîn, yeniden canlandırdığı münazara formunda çok başarılı olmuş, klasik edebiyattan ilham alarak yazdığı bu tarzdaki şiirlerinde kendi içgüdülerini ve yaratıcılığını ortaya koymuştur. Onun bazı beyit ve mısraları atasözü haline gelmiştir. Ali Ekber-i Dihhudâ bunlardan yirmi iki tanesini Emsâl u Ḥikem adlı eserine almıştır.
Pervîn, klasik Fars şiirinin yıldızları olarak kabul edilen ünlü söz ustalarının tarzlarında hiçbir değişiklik yapmadan, onların şiir örgülerini ve sanat tarzlarını bozmadan, büyük bir ustalıkla yeni düşünce ve inançları son derece güçlü ve uyumlu bir şekilde, yetenekli bir sanatkar inceliğinde aynı geleneksel kalıplarda dizelerine aktarmıştır. Bahâr, onun divanı için yazmış olduğu önsözünde şu satırları kaleme alır: “Pervîn’in şiiri, lafzî ve manevî iki sanatın kendi özgün tarzıyla karışımından ortaya çıkan özellikler göstermektedir: bu iki tarzdan biri, başta Nâsır-i Hüsrev olmak üzere Horasan şairlerinin özgün tarzı, diğeri de öncüleri arasında Sadî-yi Şirazî’nin yer aldığı Irak ve Fars şairlerinin yaygın tarzlarıdır. Şiirindeki anlamsal derinlikler ve düşünce altyapısı açısından ise, hekim ve sufî kişiliklerin düşüncelerini çağrıştırmaktadır. Bütün bunları bir potada eriten Pervîn özgün ve son derece etkili bir tarz oluşturmuştur.”
Pervîn bir taraftan klasik şairlerden esinlenerek şiir yazarken, diğer taraftan batılı şairleri yorumlayıp onlara kendi duygularını katarak uyarlamasını bilmiştir. Pervîn, Çağdaş Fars Şiiri’nde, bir başka ifadeyle İran Edebiyatı Tarihi’nin bütün dönemleri ele alınacak olursa apayrı bir edebî kişilik olarak değerlendirilmektedir. Şiiri özellikle yaşadığı çağın ahlaki bozulmuşlukları ve sosyal düzensizliklerine yönelttiği itirazları açısından olağanüstü yetkinlik ve etki gücüne sahiptir; yine şiiri, tam anlamıyla yoksun bırakılmış toplum kesimleri ve mazlumların sesini yansıtmaktadır.
Babasının arkadaşları ve yakın dostları olan büyük edebiyatçılar; şairler ve yazarların Pervîn’in edebiyat ve şiir birikiminde son derece önemli etkileri olmuştur. Bu büyük söz ustalarının, çalışmalarına konu olarak aldıkları klasik dönem Fars şairleri, onlarla birlikte bulunduğu şiir meclisleri ve edebiyat sohbetlerinden dolayı Pervîn’in şiirlerine de yansımıştır: Divanındaki musammatların çoğu Dihhudâ’nın musammatlarını andırır. Kasideleri genellikle Nâsır-i Hüsrev’in aynı kalıptaki şiirlerine, bazen de Senaî ve Mesud-i Sad-i Selmân’ın ifade tarzlarına yakındır. Bazı mesnevileri ise Nizamî, Mevlanâ ve Sadî’yi hatırlatmaktadır.
Pervîn her şeyden önce bir ahlak şairi, bir ahlak öğretmenidir. Ancak onun bu ahlaki birikimi bir tasavvuf temeline dayanmaktadır. O temel de İslâm tasavvufu değildir. Onun irfanı, Eflatun öğretileri ve Gnostik öğretiler ve Yeni Eflatunculuk ilkelerini esas almaktadır. Bu yüzden ruha, ruhun kurtuluşuna özel önem vermektedir. Ruh onun dünyasında, ten hisarında hapistir. Sürekli ten ile birlikte oluşundan dolayı hep eksilmekte ve hep sıkıntı çekmektedir. Ruhun kurtuluşu da kendisini ten zindanına hapseden bütün sebeplerden ve ilgilerden uzak kalmakla olacaktır. Bu yüzden “hırstan uzaklaşılmadan”, “bütün hayvansal özellikleri bir kenara bırakmadan” erginliğe erişilemez. İşte burada Pervîn’in ahlaki öğretisi irfan temelleri üzerine yükselmekte; aynı zamanda çalışıp çabalamayla güç kazanmaktadır. Aynı zamanda Pervîn irfanı, Senaî, Attâr, Sadî, Mevlanâ gibi ulu söz ustalarının eserlerinde görülen örneklerin ilhamıyla yeniçağda yeni ve farklı bir formatta dillendirmektedir.
“Hırs Yağması”, “Tanrı’nın Örgücüsü, “Hakk’ın Lütfu” şiirleri Mevlanâ’nın düşüncelerini ve tarzını; “İrfan Elbisesi”, “Perişan Av”, “Gönül Kabesi” Attâr’ın yanıp yakılmasını andırmaktadır. Bütün şiirlerindeki duygular, düşünceler ve örneklemleri Sadî, Senaî, Nizamî, Enverî, İbn Yemin gibi klasik dönem şairlerinin yaşadığı çağların duygu ve düşüncelerini, irfan dünyasını da bir bakıma yansıtıyor gibidir. Dizeleri; çalışıp çabalamaya dayanan, arzulanan insan erginliğini hedefleyen erdemi göstermektedir. Bütün bunlar da Pervîn’in özgür ve özgün düşünce tarzını, ona dayanan irfan ve düşünce dünyasını şekillendirmede etken olarak onun sanatsal yönünü olağanüstü bir yüceliğe eriştirmektedir.
Pervîn, şiirlerinde betimlediği olağanüstü tabloları yaratmada sadece Nâsır Husrev, Senaî, Attâr, Mevlanâ, Enverî, Sadî, Hâfız, İbn Yemîn, Dihhudâ… gibi klasik dönemlerin ünlü söz ustalarından ilham almakla kalmamış; babasının bilimsel ve edebî kişiliğini, önemli düşünce dünyasını ve üstün özelliklerini de her zaman göz önünde bulundurmuş, duygularını dillendirmede onlardan da en güzel şekilde yararlanmıştır. Bu bağlamda hem babasının paha biçilmez kütüphanesinden nasibini almış, hem de onun batılı değerli bilim adamları ve edebiyatçıların kaleme almış olduğu eserlerden yaptığı çevirileri şiirlerinde yerli yerinde ustaca kullanmıştır.
Babasının Batı dillerinden çevirmiş olduğu metinlerden Pervîn’in şiir formatına aktardığı bir bölüm:
“Cansız tenin bu sandıkta uyumaya başlayalıdan beri nice değişimler, nice devrimler gördük geçirdik. Roma İmparatorluğu Devleti kuruldu. Yeni yeni dünyalar çıktı ortaya. Nice eski uluslar tarih sahnesinden silindi. Nice hükümdarlar toprağın bağrına konuldu. Bütün bu değişimlere karşın sende hiçbir şey değişmedi ve teninin bir zerresi bile zayi olmadı.” (Deryâ-yi Govher, II, 18)
ای مرده و کرده زندگانی
ای زندۀ مرده، هیچ دانی
بس پادشهان و سرافرازان
بردند بخاک، حکمرانی
بس رمز ز دفتر سلیمان
خواندند به دیو، رایگانی
بگذشت چه قرنها، چه ایام
گه باغم و گه بشادمانی
بس کاخ بلند پایه، شد پست
اما تو بجای، همچنانی
بر قلعۀ مرگ، مرزبانی
Ey yaşamış ve ölmüş kişi!
Bilir misin sen hiç ey ölü diri?!
Nice hükümdarlar, nice başları göklere erişenler
Hükümdarlıklarını toprağa götürdüler
Süleyman defterinin nice gizlerini
Şeytana karşılıksız okudular
Nice yüzyıllar, nice günler geçti
Bazen gamlı, bazen mutlulukla dolu
Nice yüce dağlar alçaldı
Ancak yerinde yine aynısın sen!
Ölüm kalesinin bekçisisin sen!
Daha çok kıta, kaside ve mesnevi kalıplarında şiir söyleyen Pervîn’in beş tane de gazeli (“Arzûhâ 1-5”; Divân, s. 172-174) vardır. Lafzi, manevi özelliklerini ve akıcılığı Horasan Tarzı’ndan; fesahatı Irak Tarzı’ndan alarak duygularını, düşüncelerini, vermek istediği yeni mesajlarını alabildiğine özgün ustalığıyla bilinen klasik kalıplara dökerek aktarmıştır. Şiirlerinde Nâsır-i Hüsrev, Senaî, Enverî, Sadî, Mevlanâ ve İbn Yemîn’in izleri açıkça görülmesine rağmen ifade tarzı olarak Pervîn’in şiirlerinde daha çok sembolizmin etkileri izlenir. Fars sembolik şiirinin en yüksek örneklerini büyük bir ustalıkla Pervîn söylemiştir. Şiirlerinde özellikle kıtalarında; hayvanlar, cansız yaratıklar insan tiplerini simgelemekte; şair mesajlarını o sembolik yaratıkların dilinden aktarmaktadır. Pervîn’in şiirlerinde herkes ve her şey dile gelmekte, ya gerçek ya da hal diliyle konuşmaktadır. Onun dizelerinde yer bulabilen ve sıkıntılarını ve yaşadıkları serüvenlerini anlatanlar sadece “öksüz çocuk”, “yaşlı dul kadın” ve “yoksul genç” değildir. Şiirlerinde; Kelîle ve Dimne’nin derin anlamlı didaktik temalı anlatılarında olduğu gibi hayvanlar da dile gelmekte, ağızlarını açarak birçok konuda konuşmakta; sembolik anlatımın doruk” örnekleri olarak toplumsal sıkıntıları dile getirmektedirler: “Bülbül”, “karga”, “tavus”, “kelebek”, “papağan”, “kurt”, ipekböceği”, “kedi”, “salyangoz” ve diğer hayvanlar toplumun sorunlarını ve sıkıntılarını dillendiren, şairin düşüncelerini, duygularını ve mesajlarını ileten sembolik ögelerdir. Daha da ötesi onun dizelerinde; cansız yaratıklar da cana gelerek konuşma yetisi kazanarak; “kırmızı gül”, “lale”, “nergis”, “değirmen”, “su”, “temel”, “mum”, “iplik”, “iğne”, “gömlek”, “tarak”, “ayna”, “fidan”… bütün bunlar insanların, özellikle de yoksun bırakılmış bireyler ya da toplulukların gizli saklı sıkıntılarını, söylenmedik dertlerini perdeleri parçalayıp ortaya çıkararak okuyucularına ilginç didaktik hikayeler anlatırlar.
Pervîn-i İtisâmî, İran Edebiyatı ya da başka bir ifadeyle Farsça dilli edebiyat kapsamında ve Farsça konuşulan coğrafyalarda yetişmiş şairler arasında ünlü ve değerli bir şair olmasının ötesinde üç konuda daha ilk sırada yer almaktadır: İran’ın en büyük kadın şairi; en büyük ve en güçlü kıta şairi; en büyük münazara ustası şairdir.
Rabia-yi Kozdarî, Mehestî-yi Gencevî, Nimtâc-i Salmasî, Simîn-i Behbehanî, Pervîn-i Devletabadî… gibi kadın şairler arasında Pervîn ilk sırada yer alır. İranlı ünlü şairler arasında kıta kalıbında en güzel şiir söyleyen klasik dönem şairlerinden Nâsır-i Hüsrev, Enverî, Sadî, İbn Yemîn ve Camî… bu kulvarın öncüleri olarak en ünlü kıtaları söylemişlerdir. Ancak nitelik ve nicelik açısından; konu çeşitliliği ve insani mesajlar, sosyal ilişkiler temaları açısından Pervîn’in kıtaları bütün bunlar arasında son derece özgün ve yüce bir makama sahiptir. Özellikle: “Öksüzün Gözyaşı”, “Yoksulun Üzüntüsü”, “Mezar Taşı İçin”, “Babasız”, “Feleğin Yağması”, “Eli Boş”, “Bahtsız”, “Gönül Yolu”, “Gözyaşının Yolculuğu”, “Yaşlı Kadının Şikayeti”, “Öksüz Çocuk”, “Özlem Feryadı”, “Kurt ile Köpek”, “Sarhoş ve Ayık”, “Birkaç Nükte”… gibi şiirleri bu iddianın açık kanıtıdır.
Meliküşşuara Bahâr’ın belirttiği gibi Farsça söyleyen şairler münazara tarzı şiirlere son derece az ilgi göstermişlerdir. Ancak Pervîn-i İtisâmî, bir şair olarak yaratılmışçasına; özgün yetenekleriyle, klasik Fars şiirinin bu beğenilen şiir türünü yüzden fazla münazara türü şiiriyle Fars edebiyatında münazarayı yeniden canlandıran ve en çok öne çıkaran şair olarak bilinmektedir. Klasik Fars edebiyatının hiçbir döneminde böylesine güçlü, akıcı ve son derece dolu, en üst dereceden edebi özelliklerle özenilerek söylenmiş, duygusal, insani değerleri temel alan, didaktik, özgün kahramanlar ve çok çeşitli tiplemelerin yer aldığı münazaralar Pervîn dışında hiçbir şairde görülmez. Örneğin “Tavus ile Karga”, “Değirmen ile Su”, “Temel ile Duvar“, “Bilge ve Cahil”, “Gül ile Diken”, “Bülbül ile Gül”, “Bahçıvan ile Gül”, “Menekşe ve Bahçıvan”, “Köpek ile Kedi”, “Bozorgmihr ile Enuşirvân”, “Su ile Ateş”, “Karınca ile Yılan”, “Bulut ve Gül”, “Kedi ile Fare”, “Baykuş ile Papağan”, “Dağ ile Saman”, “İğne ve İplik”, “Sarımsak ile Soğan”… ve daha nice münazara temalı şiirler.
Kasideleri nükteli ifadelerle ve anlam yüklü kelimelerle doludur. Söz konusu kasidelerinde her ne kadar Nâsır-i Hüsrev tarzını izlemişse de genel olarak Sadî’nin şiirlerinin de önemli ölçüde etkisinde kalmıştır. Bu yüzden onun şiirlerinde hem Horasan tarzı ve hem de Irak tarzının özellikleri göze çarpmaktadır. Bu iki tarz birbiriyle o kadar iç içe girmiş ve girişik bir hal almıştır ki, sanki Pervîn kendine özgü yeni bir tarz oluşturmuştur. Kıtalarında daha çok Senaî ve Enverî’ye özenen Pervîn’in kıtalarının çoğu edebî anlamda münazara adı verilen konuşma ve diyalog tarzında kaleme alınmıştır. Bu tarzın mucidi ve ilk defa kullananı kendisi değildir. İslam öncesi İran’ında da bu tarz yaygın olarak görülmektedir. Hurma ağacı ile keçi arasında geçen münazarayı konu alan Dıreht-i Asûrik manzumesi Orta Farsça’dan günümüze kalma eserlerdendir. Yeni Farsça ve Yeni Fars Edebiyatı döneminde ise Esedî-yi Tusî (ö. 465/1072 ) bu türe ilk yönelenlerden biridir. Bu tür daha sonraki dönemlerde özellikle Azerbaycan ve Irak bölgelerinde yaşayan şairlerin dikkatini çekmiş ve onlar arasında yaygınlaşmıştır. Onun münazara türündeki şiirlerinin tarafları kimi zaman iki insan: “Hırsız ile Kadı”; “Sarhoş ile Ayık”; kimi zaman: “Aslan ile Kedi”, “Yılan ve Karınca”, “Köpek ile Kurt” gibi iki hayvan; kimi zaman da: “Soğan ile Sarımsak, “Mücevher ile Taş”, “Gül ile Şebnem” gibi iki nesnedir.
Pervîn’in en açık mesajı, yaşadığı toplumun sıkıntılarına tercüman olmasıdır. Şiirlerinin hemen hemen tamamın ana teması insanların dertleriyle dertlenmesi, sıkıntıları olan kişilerle, güçsüzler ve yoksun bırakılmış kişiler ya da kesimlerle dertleşerek onların sıkıntılarını paylaşması, toplumun adalet isteyen kesimlerinin sesine ses katmasıdır. Onun duygusallığı, toplumsal duyarlılığı, dertlilere yoldaş olması divanın bütün sayfalarında dalgalanan en yüce değerdir: “Örgücünün Şarkısı”, “Kuyumcunun Oğluna Öğüdü”, “Öksüzün Gözyaşı”, “Babasız”, “İlk sıkıntı”, “Öksüz Çocuk”, “Yaralı gönül”, “Bahtsız””, Yoksulluk Üzüntüsü”, “Yoksul”, “Başak Toplayanın Nağmesi”… bu temalı şiirlerin en güzelleridir.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiirlerinde yer alan sembolik kahramanların rol aldığı anlatılar ve hikayelerin önemli bir kısmı, münazara tarzındadır. Bu tarz Fars edebiyatında çok eskilere dayanmaktadır. Unsurî’nin bazı eserlerinde, Esedî-yi Tusî, Muizzî, Enverî, Nizamî, Sadî, Selmân-i Savecî’nin bazı manzumelerinde de bu tür şiirlere rastlamak mümkündür. Bir kısım şiirleri de Attâr’ın İlâhînâme’si ve Sadî’nin “zenginlik-fakirlik konusunda birisiyle mücadelesi” gibi şiirlerinde olduğu gibi soru-cevap şeklinde kaleme alınmıştır. Klasik Fars şiirinde örnekleri oldukça bol olarak görülen bu tarz şiirlere Pervîn kendine özgü düşünce ve hayal gücüyle değişik renkler kazandırmış ve kendi tahlilleri ve yorumlarıyla eskilerin şiirinden daha farklı bir yere oturtmuştur. Edebiyat otoritelerine göre; Pervîn-i İtisâmî, münazara türündeki şiirlerinde hem nitelik ve hem de nicelik açısından bu tarzda daha önce şiir yazmış şairlerden daha ileri seviyelere varabilmiştir. Divanında fabl, hikaye ve sembolik hikaye olarak münazara tarzında, kaside, mesnevi ve kıta türünde yer alan şiirleri bulunmaktadır. Bunlar arasında “Süleyman ile Karınca”, “Kubâd ve Yaşlı Kadın”, “Bilgin ve Cahil”, “Sarhoş ve Uyanık”, “Bülbül ve Karınca”, “Balıkçıl ile balık”, “Serçe ile Güvercin”, “Köpek ile Kedi”, “Lale ve Nergis”, “Bulut ile Gül”, “Kurumuş Ağaç”, “Mücevher ile Taş”, “İğne ile Gömlek”, “Umut ve Umutsuzluk”… gibi münazara tarzında yazılmış şiirleri ilk sıralarda yer almaktadır.
Münazara türü şiirlerinde Pervîn daha çok somut ögelerle ve yeryüzü yaratıkları ile ilgilenmekte, yaratılış evreninin sırları ve simgelerinden söz etmek istediğinde de yine aynı varlıkların dilinden konuşmaktadır. Bu türün en güzel örneklerinden biri de “Nohut ile Fasulye” adlı şiiridir.
Pervîn-i İtisâmî’nin ünlü münazaralarından biri de “Do Katre Hûn: İki Damla Kan” adlı şiiridir. Bu tarzda kaleme almış olduğu şiirleri arasında ilk sıralarda yer alan; iki damla kan arasında geçen münazarada son derece önemli değerlendirmeler vardır. Bu şiiri; sıkıntılara katlanarak yaşamakta olan halkın duygularını ve içerisinde bulunduğu durumu, toplumdaki haksızlıkları dile getirmesi açısından Pervîn’in şiirini bu tarzdaki batılı yazarların şiirlerinden oldukça farklı ayrıcalıklı bir yere oturtmuştur:
شنیده اید میان دو قطره خون چه گذشت
گه مناظره، یک روز بر سر گذری
یکی بگفت به آن دیگری، تو خون کهای
من اوفتادهام اینجا، ز دست تاجوری
بگفت، من بچکیدم ز پای خارکنی
ز رنج خار، که رفتش بپا چو نیشتری
جواب داد ز یک چشمهایم هر دو، چه غم
چکیدهایم اگر هر یک از تن دگری
هزار قطرۀ خون در پیاله یکرنگند
تفاوت رگ و شریان نمی کند اثری
ز ما دو قطرۀ کوچک چه کار خواهد خاست
بیا شویم یکی قطرۀ بزرگتری
براه سعی و عمل، با هم اتفاق کنیم
که ایمنند چنین رهروان ز هر خطری
در اوفتیم ز رودی میان دریائی
گذر کنیم ز سرچشمهای بجوی و جری
بخنده گفت، میان من و تو فرق بسی است
توئی ز دست شهی، من ز پای کارگری
برای همرهی و اتحاد با چو منی
خوش است اشک یتیمی و خون رنجبری
تو از فراغ دل و عشرت آمدی بوجود
من از خمیدن پشتی و زحمت کمری
ترا به مطبخ شه، پخته شد همیشه طعام
مرا به آتش آهی و آب چشم تری
تو از فروغ می ناب، سرخ رنگ شدی
من از نکوهش خاری و سوزش جگری
مرا به ملک حقیقت، هزار کس بخرد
چرا که در دل کان دلی، شدم گهری
قضا و حادثه، نقش من از میان نبرد
کدام قطرۀ خون را، بود چنین هنری
درین علامت خونین، نهان دو صد دریاست
ز ساحل همه، پیداست کشتی ظفری
ز قید بندگی، این بستگان شوند آزاد
اگر بشوق رهائی، زنند بال و پری
یتیم و پیرهزن، اینقدر خون دل نخورند
اگر به خانۀ غارتگری فتد شرری
بحکم نا حق هر سفله، خلق را نکشند
اگر ز قتل پدر، پرسشی کند پسری
درخت جور و ستم، هیچ برگ و بار نداشت
اگر که دست مجازات، میزدش تبری
سپهر پیر، نمیدوخت جامۀ بیداد
اگر نبود ز صبر و سکوتش آستری
اگر که بدمنشی را کشند بر سر دار
بجای او ننشیند بزور ازو بتری
Bir gün bir geçitte iki kan damlası arasında
Neler geçtiğini duydunuz mu tartışma anında?
Biri diğerine “Sen kimin kanısın?
Ben bir padişahın elinden damlayıp düştüm buraya” dedi
Diğeri de: “Ben ayağına bir neşter gibi diken saplanan birinin
Dikeni çıkarırken açtığı yaradan damladım” dedi
Diğer damla: “Üzülecek bir durum yok, her ikimiz de
Aynı kaynaktanız, ayrı bedenlerden çıkmış olsak da” dedi
“Bir kadeh kandaki binlerce damla aynı renkte
Çıktıkları damarların ayrı ayrı oluşları etkilemez onları
İki küçük damlayız biz ne işe yararız?
Gel birleşip daha büyük bir damla olalım
Aramızda anlaşalım çaba ve gayretimizle
Olurlar böylesi yolcular her tehlikeden güvencede
Geçelim ırmakları varalım denizlerin ortasına biz
Geçelim bir kaynaktan varalım akarsulara biz”
Gülerek cevap verdi: “Seninle benim aramızda çok fark var:
Sen bir hükümdarın elinden damladın, ben bir işçinin
Birleşmek, bir olmak için benim gibisiyle
Daha uygun bir yetimin gözyaşı ya da bir çiftçinin kanı
Gönül eğlencelerinden, eğlence meclislerinden var oldun
Bir sırtın iki büklüm olmasından, bir belin sıkıntısından
Hükümdar mutfağında pişti hep senin yemeklerin
Benim ise ah ateşiyle ıslak gözyaşlarıyla yemeğim
Saf şarabın ışıltısıyla kızıllaştı rengin senin
Dikenin kınamalarıyla, ciğer yangınlarıyla rengim benim
Gerçekler ülkesinde bin kişi satın alır beni
Ben ocak yürekli birinin yüreğinde mücevher oldum
Yazgı da, felek de yok edemedi beni
Hangi bir damla kanın olur böyle bir hüneri?
Bu bir küçük damlada gizli iki yüz deniz var
Her birinin kıyısından görünen zafer gemisi var
Kulluk bağlarından bu kullar kavuşur özgürlüklerine
Çırparlarsa kurtuluş aşkıyla kollarını, kanatlarını
Yetim ve yaşlı kadın ciğer kanı içmezler bu kadar
Düşerse bir yağmacının evine eğer kıvılcımlar
Öldürmezler insanları her alçağın boş yere yargısıyla
Eğer babalarının katlinden bir oğul hesap sorarsa
Zulüm ve sitem ağacının ne yaprağı ne meyvesi vardı
Cezalandıracak el baltayla gerektiğinde eğer vursaydı
Yaşlı felek dikmezdi zalimin elbisesini
Sabrından ve sükûtundan olmasaydı astarı
Öldürseler kötü yaradılışlı birini darağacında
Oturmaz yerine daha kötüsü zorla bile olsa”
Bu dizelerinde yetimlerin, yaşlı kadınların, güçsüzlerin sıkıntılı ve yoksun bırakılmış çevrelerin sorunlarını dillendiren Pervîn, toplumda birbirinden oldukça farklı biri nimetler ve zenginlikler içerisinde her türlü imkandan yararlanan, diğeri yokluklar ve sıkıntılar içerisinde ömür tüketen geri kalmış, zavallı iki kesimi iki damla kan ile sembolize ederek değerlendirmelerde bulunmaktadır.
Pervîn-i İtisâmî, tutkulu bir bilgi, irfan ve sanat aşığıdır. Her bağlamda bu üçlüyü öne çıkarır. Bu temalara ayırdığı “Bilgi Varlığın Sermayesi”, “Sanat ve Bilgi Kimyadır”, “Erdem Büyük Bir Sermayedir”, “Erdem Gönül Işıldatan Kandildir” şiirlerinin yanı sıra birçok dizesinde bilgi, bilge, sanat, sanatkar övgüyle dillendirilmekte ve özendirmektedir:
گر زندهای و مرده نهای، کار جان گزین
تن پروری چه سود، چو جان تو ناشتاست
تو مردمی و دولت مردم فضیلت است
تنها وظیفۀ تو همی نیست خواب و خاست
زان راه باز گرد که از رهروان تهی است
زان آدمی بترس که با دیو آشناست
سالک نخواسته است ز گمگشته رهبری
عاقل نکرده است ز دیوانه بازخواست
خوشتر شوی بفضل ز لعلی که در زمی است
برتر پری بعلم ز مرغی که در هواست
گر لاغری تو، جرم شبان تو نیست هیچ
زیرا که وقت خواب تو در موسم چراست
دانی ملخ چه گفت چو سرما و برف دید:
تا گرم جست و خیز شدم نوبت شتاست
جان را بلند دار که این است برتری
پستی نه از زمین و بلندی نه از سماست
آن را که دیبۀ هنر و علم در بر است
فرش سرای او چه غم ارزانکه بوریاست
مزدور دیو و هیمهکش او شدیم از آن
کاین سفله تن گرسنه و در فکرت غذاست
تو دیو بین که پیش رو راه آدمی است
تو آدمی نگر که چو دستیش رهنماست
بشناس فرق دوست ز دشمن بچشم عقل
مفتون مشو که در پس هر چهره چهرههاست
Diriysen ve ölmemişsen canın işini seç sen
Canın aç ise ne yararı var tenini beslemenin!
İnsansın sen ve insanlık devleti bir erdem
Yemek ve içmek değil senin tek görevin!
Geri dön yolcusu olmayan ıssız yoldan!
Kork şeytanla tanışık olan insandan!
Derviş istemez kaybolmuştan yol göstermesini
Sorgulamaz hiçbir akıllı deliyi!
Daha değerli olursun yerdeki yakuttan erdemle
Daha yüksek uçarsın havadaki kuştan bilgiyle!
Zayıf düşersen eğer suç çobanında değil, senin
Otlama mevsiminde çünkü uyku zamanın senin!
Ruhu yücelt! İşte bu yücelik!
Ne alçaklık yerden, ne de gökten yücelik!
Kuşanan tenine sanat ve bilgi ipeği
Üzülmez olsa da sarayında hasır serili
Şeytanın işçisi olduk, odununu taşıdık onun
Çünkü bu alçak, çıplak ve işi gücü yemek onun!
Bak sen şu şeytana; yolunda insanın kılavuz!
Baksana insanoğluna; hangi el ona kılavuz!
Kullan akıl gözünü de ayır dostu düşmandan
Tutulma birine sakın; her yüzün arkasında bir yüz daha var!
Hem kadın oluşu ve hem de genç olmasına karşın Pervîn; yaşlı, dünya görmüş, yüreği yanık bir düşünce insanı ve bir bilge kişilik olarak bütün şiirlerinde okurlarını doğruluğa ve iyiliğe yöneltmeği hedefleyen öğüt dolu dizeleriyle öne çıkar. Ağzını açtığında söylediği her söz neredeyse öğüt içeriklidir. “Aydınlık Yürek Kimdir?”, “Gönül İyiliği”, “Gerçek ve Mecaz”, “Birkaç Öğüt”, “Sonun Tedbirini Önceden Almak”, “Akıl Yoldaşı”, “Arılık Kime Yaraşır?”, “Yürek Kanı”, “Ey Habersiz!”, “Bizim İşlerimiz!”, “Evdeki Hırsız”, “Yolun mumu”, “İyi Adlılığın Şartı”, “Yaşlılık Ulağı”, “Can ile Ten”… gibi hemen hemen bütün kaside ve kıtaları, aynı zamanda münazaraları hep öğüt, yol gösterme ve iyiliği, doğruluğu salık verme gibi temalarla dopdoludur:
حدیث نیک و بد ما نوشته خواهد شد
زمانه را سند و دفتری و دیوانی است
کسی ز درد من آگه نشد، ولیک خوشم
که چند قطرۀ خونم، بدست و دامانی است
هزار کاخ بلند، ار بنا کند صیاد
بهای خار و خس آشیان ویرانی است
چه لانهای و چه قصری، اساس خانه یکی است
بشهر کوچک خود، مور هم سلیمانی است
ز دهر، گر دل تنگم فشار دید چه غم
گرفته دست قضا، هر کجا گریبانی است
چه برتریست ندانم بمرغ، مردم را
جز اینکه دعوی باطل کند که انسانی است
درین قبیلۀ خودخواه، هیچ شقفت نیست
چو نیک درنگری، هر چه هست عنوانی است
İyi ya da kötü yaşadıklarımız yazılara geçecek
Zamanın senedi, defteri ve divanı var
Yok kimsenin haberi derdimden, ancak mutluyum
Birkaç damla kanım elimde eteğimde ya
Bin yüce saray yapsa da avcı
Yıkık bir yuvanın çöplerine bile değmez
Ne yuvaymış! Ne saraymış! Evin eşyası aynı eşya
Küçücük şehrinde karınca bile Süleyman’dır
Küçücük yüreğim sıkıldıysa da bu feleğin elinden ne gam
Yapıştı yazgının eli nerede bir yaka gördüyse!
Ne üstünlüğü var bilmem ki insanın kuşlardan ?
Boş yere insanım diye iddia etmesinden başka!
Yok zerre kadar şefkat bu bencil kabilede
İyi bakarsan, gördüğün her şeyin adı var sadece!
Pervîn’in şiirlerinde en çok sakındırmaya ve insanları uzak tutmaya çalıştığı, birçok dizesinde söz ettiği kötü özelliklerden en çok öne çıkanlar arasında, “hırs, arzularına, heveslerine tutsak olmak” yer alır.
آز و هوی که راه بهر خانه کرد سوخت
از بهر خانۀ تو نگهبان نمیشود
اندرز کرد مورچه فرزند خویش را
گفت این بدان که مور تن آسان نمیشود
آنکس که همنشین خرد شد، ز هر نسیم
چون پر کاه بی سر و سامان نمیشود
دین از تو کار خواهد و کار از تو راستی
این درد با مباحثه درمان نمیشود
آن کو شناخت کعبۀ تحقیق را که چیست
در راه خلق خار مغیلان نمیشود
Hırs ve heves girdiği evi yaktı
Senin evine onlar bekçi olmaz!
Öğüt verdi karınca yavrusuna
“İyi bil: karınca tembel olmaz!”
Akıl ile yoldaş olan, her meltemle
Bir saman çöpü gibi toz duman olmaz!
Din senden çalışmak ister, çalışmak da doğruluk;
Bu derdin çaresi lafla, sözle olmaz!
Gerçeğin Kabe’nin ne olduğunu bilen
İnsanların yolunda deve dikeni olmaz!
***
اگر صد قرن شاگردی کنی در مکتب گیتی
نیاموزی ازین بی مهر درس مهربانی را
به مهمانخانۀ آز و هوی جز لاشه چیزی نیست
برای لاشخواران واگذار این میهمانی را
بسی پوسیده و ارزان گران بفروخت اهریمن
دلیل بهتری نتوان شمردن هر گرانی را
ز شیطان بدگمان بودن نوید نیک فرجامیست
چو خون در هر رگی باید دواند این بدگمانی را
Yüz asır öğrenci olsan da mektebinde bu evrenin
Bu sevgisizden sevgi dersini sen öğrenemezsin
Leşten başka bir şey bulunmaz hırs ve heves konağında
Sen leş yiyenlere bırak bu konukluğu da
Nice pörsümüşü, nice değersizi pahalı sattı şeytan
İyiliğin kanıtı sayılmaz ağırlık her zaman
Şeytandan kuşkulanmak iyi sonluluk müjdesi
Kan gibi her damarda dolaştırılmalı bu kuşku
Pervîn, çok duygulu, sevgi yumağı ve bir şefkat örneğidir. Onun bu özellikleri daha çok babasına yazdığı ağıtta ve “Dertlerle Tanışıklığı” şiirlerinde daha da öne çıkmaktadır. O sadece insanlara karşı değil evrendeki bütün canlılara sevgi beslemekte, onların sıkıntılarıyla dertlenmektedir. “Küçücük Kuş”, “Çocuk”, “Ak ve Kara”, “Yıkık Dam”, “Arzulu Çocuk” başta olmak üzere birçok şiirinde bu duygusallıklarını görmekteyiz:
بادی وزید و لانۀ خردی خراب کرد
بشکست بامکی و فرو ریخت بر سری
لرزید پیکری و تبه گشت فرصتی
افتاد مرغکی وز خون سرخ شد پری
از ظلم رهزنی، ز رهی ماند رهروی
از دستبرد حادثهای، بسته شد دری
از هم گسست رشتۀ عهد و مودتی
نابود گشت نام و نشانی ز دفتری
فریاد شوق دیگر از آن لانه برنخاست
و آن خار و خس فکنده شد آخر در آذری
ناچیز گشت آرزوی چند سالهای
دور اوفتاد کودک خردی ز مادری
Esti bir rüzgar; küçük bir yuvayı yıktı
Çöktü bir çatı ve bir başa yıkıldı
Titredi bir ten, yok oldu bir fırsat
Düştü bir yavru kuş, kana boyandı bir kanat!
Bir vurguncu zulmünden, yolundan oldu bir yolcu!
Feleğin eliyle kapandı bir kapı!
Kopup parçalandı bir söz ve sevgi ipi
Silindi bir defterden bir ad, yok oldu bir hatıra!
Yükselmedi artık o yuvadan bir tutku feryadı
O diken, o çöp sonunda bir ateşe atıldı!
Yok oluverdi arzuları yılların
Uzak kaldı küçücük bir yavru bir anneden!
Pervîn’in şiirinde kadının yeri en yüce makamlardadır. Pervîn kadını uysallık meleği olarak bilir, öyle niteler ve dizelerinde de onu erkekle eşit makamda kabul eder. Bütün şiirlerinde kadını gereğince över. Özellikle onun annelik makamını çok kutsar. Pervîn-i İtisâmî’nin divanındaki doğa tasvirleri Ferruhî-yi Sistanî’yi andırır. Aşağıdaki şiirlerinde kış mevsimini, meltem ve geceyi betimlemektedir:
دگر باره شد از تاراج بهمن
تهی از سبزه و گل راغ و گلشن
پریرویان ز طرف مرغزاران
همه یکباره بر چیدند دامن
خزان کرد آنچنان آشوب بر پای
که هنگام جدل شمشیر قارن
ز بس گردید هر دم تیره ابری
حجاب چهرۀ خورشیدی روشن
هوا مسموم شد چون نیش کژدم
جهان تاریک شد چون چاه بیژن
بنفشه بر سمن بگرفت ماتم
شقایق در غم گل کرد شیون
سترده شد فروغ روی نسرین
پریشان گشت چین زلف سوسن
بباغ افتاد عالم سوز برقی
بیکدم باغبان را سوخت خرمن
خسک در خانۀ گل جست راحت
زغن در جای بلبل کرد مسکن
بسختی گشت همچون سنگ خارا
بباغ آن فرش همچون خزاد کن
سیه بادی چو پر آفت سمومی
گرفت اندر چمن ناگه وزیدن
به بی باکی بسان مردم مست
به بدکاری بکردار هریمن
شهان را تاج زر بربود از سر
بتان را پیرهن بدرید بر تن
تو گوئی فتنهای بد روح فرسا
تو گوئی تیشهای بد بیخ بر کن
ز پای افکند بس سرو سهی را
بیک نیرو چو دیو مردم افکن
به هر سوئی، فسرده شاخ و برگی
بپرتابید چون سنگ فلاخن
کسی بر خیره جز گردون گردان
نشد با دوستدار خویش دشمن
به پستی کشت بس همت بلندان
چنان اسفندیار و چون تهمتن
نمود آنقدر خون اندر دل کوه
که تا یاقوت شد سنگی به معدن
در آغوش ز می بنهفت بسیار
سر و بازو و چشم و دست و گردن
در این ناوردگاه آن به که پوشی
ز دانش مغفر و از صبر جوشن
چگونه بر من و تو رام گردد
چو رام کس نگشت این چرخ توسن
مرو فارغ که نبود رفتگان را
دگر باره امید بازگشتن
مشو دلبستۀ هستی که دوران
هر آنرا زاد، زاد از بهر کشتن
بغیر از گلشن تحقیق، پروین
چه باغی از خزان بودست ایمن
Yine boşaldı Behmen’in yağmalamasından
Çimenlerden ve güllerden bağ ve bostan
Peri yüzlüler hep bahçelerden
Toplayıp eteklerini çekildiler birden
Hazan öyle bir kasırga kopardı ki;
Savaşırken, sanki Kâren’in kılıcı
Öylesine kara bulutlar sardı gökleri ki;
Işıldayan güneşin yüzünü perdeledi
Zehirlendi hava akrep sokması gibi
Karardı dünya Bijen’in kuyusu gibi
Menekşe, yasını tuttu yaseminin
Gelincik üzüntüsüyle ağıt yaktı gülün
Sıyrılıp gitti ışıltısı yüzünden nesrinin
Darmadağın oldu zülüf kıvrımı zambağın!
Çaktı bahçeye kocaman bir yıldırım ateşi
Bir anda kavuruverdi harmanını bahçıvanın
Diken, gülün evine rahatça kuruldu
Bülbülün makamını çaylak mesken tuttu!
Sertleşti kaya gibi
Bahçedeki kürk gibi yumuşak sergi
Zehirli, afet dolu bir kara kasırga
Başladı esmeğe birden bahçede
Korkusuzca, sarhoş insanlar gibi
Kötülükle, şeytanın yaptığı gibi
Taçlarını kapıp aldı başlarından şahların
Gömleklerini parçaladı tenlerinde güzellerin
Sanki ruhları törpüleyen bir fitneydi
Sanki kökleri kazıyan bir kazmaydı
Yıkıverdi nice endamlı servileri
İnsanları bile deviren bir dev gücüyle
Fırlattı her tarafa solmuş dalı, yaprağı
Sapana konulmuş taşlar gibi
Dönen felekten başka kimse
Boş yere düşman olmadı sevdiğine!
Öldürdü alçakça nice uluları, değerlileri
İsfendiyar gibi, Tehemten gibi!
Öylesine kan birikti ki dağın bağrında!
Ocaktaki taş döndü kızıl yakuta!
Kucağında toprağın saklandı
Nice baş, pazı, göz, el ve boyun!
Bu savaş meydanında iyisi mi giyilmeli
Bilgi tolgası ve sabır zırhı
Nasıl girer buyruğumuz altına
Girmedi ki bu serkeş at kimsenin buyruğuna!
Gitme boşuna! Gidenlerin yok artık
Bir daha dönüş umutları!
Bağlama gönlünü bu dünyaya, felek
Her doğurduğunu öldürmek için doğurdu!
Pervîn; gerçeğin gül bahçesi dışında
Hangi bahçe oldu hazandan güvencede?
Diğer bütün şairler gibi Pervîn de gülün aşığı bir şairdir. Değişik ilgilerle gül betimlemelerine ve övgülerine, zaman zaman da gülleri başka rakiplerle münazaralara oturtarak yer vermektedir. “Bülbül ile Kırmızı Gül”, Bülbül ile Gül”, Servi ile Gül”, Lale ile Nergis”, Gül ile Diken”, Sarı Gül ile Beyaz Gül”, “Gonca ile Gül”, “Gül ve Çiğ”… ve daha nice gül münazaraları, divanının en güzel şiirleri arasında yer alır. Bu tür şiirlerinde büyük İran şairlerinin etkisi açıkça görülür. Pervîn bütün büyük İran şairlerinin divanlarını okumuş, onlardan ilham alarak, esinlenerek şiirlerini söylemiştir. Lafız, anlam, tema, mesaj ve edebi sanatlar başta olmak üzere kendisinden önceki ünlü söz ustaları kendisine esin kaynağı olmuştur.
Pervîn’in en çok ilgi duyduğu ve dizelerinde dillendirdiği şey “gül”dür. Gül, güzelliğin simgesidir. Aynı zamanda hayatın kısalığını simgeler. Bu anlamlar Pervîn divanının dizelerinde değişik açılardan ele alınarak anlamlandırılan en çok tekrarlanan ögelerdir. Öte yandan gülün olmazsa olmazı da bülbüldür. Bülbül güle çok güzel olduğunu, çimenliğin ışığı olduğunu söylerken; gül de ona; kendisinin güzel olduğunu, ancak çok kısa bir zaman sonra, yani yarın o güzelliğinin kendisinde kalmayacağını, ondan sonra da kimsenin onun yüzüne bile bakmayacağını söylemektedir:
بلبلی شیفته می گفت به گل
که جمال تو چراغ چمن است
گفت امروز که زیبا و خوشم
رخ من شاهد هر انجمن است
چونکه فردا شد و پژمرده شدم
کیست آنکس که هواخواه من است
بتن، این پیرهن دلکش من
چو گه شام بیائی، کفن است
حرف امروز چه گوئی فرداست
که تو را بر گل دیگر وطن است
همه جا بوی خوش و روی نکوست
همه جا سرو و گل و یاسمن است
عشق آنست که در دل گنجد
سخن است آنکه همی بر دهن است
بهر معشوقه بمیرد عاشق
کار باید، سخن است این، سخن است
می شناسیم حقیقت ز مجاز
چون تو، بسیار درین نارون است
Aşık bülbül güle şöyle diyordu:
“Bu çimenliğin ışıltısı yüzün senin”
Gül cevap verdi: “Bugün güzelim, hoşum ya ben
Her topluluğun gözdesiyim ya ben!
Yarın gelip de solduğum zaman
Kim olur ki benim yanımda kalan?
Üzerimdeki bu gönül çeken gömlek
Gece vakti geldiğinde sen, bir kefen!
Bu günün sözünü neden söylüyorsun? Yarın
Senin başka bir gül vatanın!
Her yer güzel yüzlerle, güzel kokularla dolu
Her yer servi gül ve yaseminle dolu
Aşk gönle sığabilendir!
Söz, her an dilde olabilendir!
Aşık sevgilisi için ölebilendir
İş yapılmalı, iş; bu sadece sözdür, söz!
Gerçek ile mecazı ayırabiliyoruz biz de
Senin gibisi çok bu bahçede!
Bir başka şiirinde de yine şair yine aynı duygularını dillendirmekte; önce bülbül gülün güzelliklerini dillendirmekte; ardından gül, gül bahçesinin kalıcı olduğunu, güllerinin çok güzel olduğunu sayıp dökerken; son olarak bülbüle bir sır vermekte: bugün bu bahçenin gözdesi ve en sevimlisi olanın yarın olup olmayacağının bilinmediğini vurgulamaktadır:
بلبل آهسته به گل گفت شبی
که مرا از تو تمنائی هست
من به پیوند تو یک رای شدم
گر ترا نیز چنین رائی هست
گفت فردا به گلستان باز آی
تا ببینی چه تماشائی هست
گر که منظور تو زیبائی ماست
هر طرف چهرۀ زیبائی هست
پا بهرجا که نهی برگ گلی است
همه جا شاهد رعنائی هست
باغبانان همگی بیدارند
چمن و جوی مصفائی هست
قدح از لاله بگیرد نرگس
همه جا ساغر و صهبائی هست
نه ز مرغان چمن گمشدهایست
نه ز زاغ و زغن آوائی هست
نه ز گلچین حوادث خبری است
نه به گلشن اثر پائی هست
هیچکس را سر بدخوئی نیست
همه را میل مدارائی هست
گفت رازی که نهان است ببین
اگرت دیدۀ بینائی هست
هم از امروز سخن باید گفت
که خبر داشت که فردائی هست
Bir gece yavaşça güle şöyle dedi bülbül:
“Benim bir isteğim var senden”
Sana erişmek için ben kesin kararımı verdim
Varsa senin de böyle bir düşüncen”
Dedi: “Yarın gül bahçesine gel
Seyret, bak orada neler neler var”
Senin dediğin bizim güzelliğimiz olsa da
Güzel güzel yüzler her yerde var!
Ayak bastığın her yerde bir gül yaprağı var
Her yerde güzelliğinin tanığı var
Bütün bahçıvanlar uyanık
Çimenlik, ırmak saf ve temiz
Nergis laleden kadeh alır
Her yer kadeh; her yer kırmızı şarap!
Ne çimenlik kuşlarından bir kayıp var
Ne kargadan ve ne de çaylaktan bir ses var!
Ne feleğin bahçıvanından bir haber var
Ne gül bahçesinde bir ayak izi var!
Yok hiç kimsede kötü huyluluk niyeti
Herkeste birbiriyle iyi geçinme isteği var”
“Gizli olan sırrı gör” dedi
Eğer diyorsan sen “Gören gözüm var”
Bugünden söz etmek gerek
Yarının olacağından kimin haberi var?
Pervîn-i İtisâmî, Çağdaş şiirde “hal dili”ni en çok kullanan şairdir. Şiirlerinin birçoğu, özellikle kıtaları ve kasideleri hal diliyle söylenmiştir. Bu şiirlerinde; “Çamur ile Toprak”, “Karınca ile Yılan”, “Köpek ile Kurt”, Baykuş ile Papağan”, “Kaz ile Balık”, “Fasulye ile Nohut”, “Kova ile İp”, “Umut ile Umutsuzluk” birbirleriyle karşılıklı konuşmakta ve tartışmaktadırlar.
Pervîn her zaman çocuklar ve yoksulların dertlerini, çilelerini ve sıkıntılarını gözleri önünde tutmuş, onların gözyaşlarını hükümdarların taçlarından daha değerli olarak görmüştür. Kafasında tasarladığı çok önemli ve derin anlamları birbirleriyle en güzel şekilde münazara edebilecek türleri karşı karşıya getirerek o tiplemelerle çok güzel tartışmalar kaleme almıştır. Yüreği her zaman hakları ellerinden alınmış, düşkün kesimlerin hakkı ve hukuku için çarpmakta, yaşadığı çağın kabul edilemeyecek sosyal eşitsizlikleri ve çalkantılarının sosyal karşıtlıklar temeli üzerine yükseldiğini çok iyi bilmektedir. “Eşk-i Yetîm: Yetimin Gözyaşı” adlı şiirinde açık açık hükümdarın tacında ışıldayan mücevherlerin insanların gözyaşları ve yetimlerin yüreklerinin kanı olduğundan söz eder:
روزی گذشت پادشهی از گذرگهی
فریاد شوق بر سر هر کوی و بام خاست
پرسید زان میانه یکی کودک یتیم
کاین تابناک چیست که بر تاج پادشاست
آن یک جواب داد چه دانیم ما که چیست
پیداست آنقدر که متاعی گرانبهاست
نزدیک رفت پیرزنی کوژپشت و گفت
این اشک دیدۀ من و خون دل شماست
ما را به رخت و چوب شبانی فریفته است
این گرگ سالهاست که با گله آشناست
آن پارسا که ده خرد و ملک، رهزن است
آن پادشا که مال رعیت خورد گداست
بر قطرۀ سرشک یتیمان نظاره کن
تا بنگری که روشنی گوهر از کجاست
پروین، به کجروان سخن از راستی چه سود
کو آنچنان کسی که نرنجد ز حرف راست
Bir hükümdar bir gün geçti bir yerden
Sevgi seli coştu her bacadan, her mahalleden
Bir yetim çocuk sordu o arada:
“Şu parıldayan şey de ne hükümdarın başında?!”
Oradan biri seslendi: “Biz ne bilelim ne olduğunu
Ancak kesin paha biçilmez bir şey olduğu”
Kamburuyla iki büklüm bir yaşlı kadın ilerledi:
“Bu, benim gözyaşım ve sizin yüreğinizin kanı” dedi
Bizi kandırmış çoban elbisesi ve değneğiyle
Nice yıllardır bu kurt tanışık bu sürüyle!
Köyü ve mülkü satın alan o zahit, yol vurucunun biri
Halkın malını yiyen hükümdar, dilencinin biri
Dikkat et yetimlerin gözyaşlarına!
O taçtaki mücevherin ışıltı kaynağını anla!”
Doğru sözün ne yararı olur Pervîn, eğri yolda gidenlere?!
Doğru sözden incinmeyen o doğru kişi nerede?!
Pervîn-i İtisâmî’nin değişik açılardan öne çıkan şiirinin en önemli özellikleri arasında çağdaş İran şiirinin “ahlaki şiir” dalında en doruktaki örnek olması yer almaktadır. Dizelerinin altyapısı klasik dönem şairlerinin ahlak anlayışı üzerine yükselmektedir: Sadî’nin yumuşak ve orta halli ahlaki eğilimleri, Nâsır-i Hüsrev’in dünyadan kaçışı, Senaî’nin hikmet eğilimleri ve akıl önceliği, Muhammed-i Gazzalî’nin felsefi anlayışı… modern çağın bu yetenekli şairinin düşünce ve duygularıyla ustaca harmanlanarak sentezlenmiş, sade ve akıcı cümlelerle dillendirilmiştir.
Pervîn’in ahlaki özellikler taşıyan şiirlerinde alçak gönüllüğü ilk sıralarda yer alır. Şiirlerinde kendi şairliği konusunda büyüklüğü ve ününden söz etmemesinin yanı sıra şiirini “Erdemli kişilere layık olmayan”; divanını da “Değersiz sayfa”; sözünü de “sıfır” değerinde olarak nitelemesi ne denli alçakgönüllü olduğunun kanıtıdır:
به باغ نظم هرسو گل و بهاری است
نهال طبع مرا نیز برگ و باری بود
چکامه و سخن من به صفر می مانست
که در برابر اعداد در شماری بود
امید هست که کار آگاهانش بپذیرند
به کارگاه امل هر چه بود کاری بود
غبار شوق من انور خود ندیده چه غم؟
همین بسش که بر عرصه اش غباری بود
من این ودیعه به دست زمانه می سپردم
زمان زرگر و نقاد هشیاری بود
سياه كرد مس و روي را به كوره وقت
نگاه داشت به هر جا زر عياري بود
چو باغبان نگرایید باغبان وجود
به بوته ای که در آن گل نبود و خاری بود
نبود درخور ارباب فضل، گفته من
در این صحیفه ناچیز یادگاری بود
Şiir bahçesinde her tarafta gül ve bahar vardı
Benim fidanımın da yaprağı, meyvesi vardı
Şiirlerim sözlerim sıfıra benziyordu
Sayılar arasında onunda sırası vardı
Umulur ki; bilenler kıymetini onun anlarlar
Arzu tezgahında her ne de olsa bir iş vardı
Aşk tozum göremedi güneşin ışığını, ne gam;
Bu da yetmez mi? Üzerinde bir toz vardı
Bu emaneti ben veriyorum feleğin eline
Zamanın bir kuyumcu ve bir ressam edası vardı
Kararttı bakırı ve çinkoyu zaman ocağında
Nerede değerli altın varsa sakladı
Yönelmedi varlık bahçıvanı bir bahçıvan gibi
Ot yığınına; çünkü orada gül yoktu, diken vardı
Erdem ehline yaraşır değildi sözlerim benim
Bu değersiz sayfada bir hatıra vardı!
Kendisi bencillikten, kibir ve gururdan her zaman uzak durduğu, bunlardan son derece rahatsız olduğu gibi başkalarını da bu kötü huylardan uzak tutmaya çalışır:
یکی دیوار ناستوار بی پایهست خود کامی
اگر بادی وزد، ناگه گذارد رو به ویرانی
درین دریا بسی کشتی برفت و گشت ناپیدا
ترا اندیشه باید کرد زین دریای طوفانی
به چشم از معرفت نوری بیفزای، ار نه بیچشمی
به جان از فضل و دانش جامهای پوش، ار نه بیجانی
بکس مپسند رنجی کز برای خویش نپسندی
بدوش کس منه باری که خود بردنش نتوانی
قناعت کن اگر در آرزوی گنج قارونی
گدای خویش باش ار طالب ملک سلیمانی
مترس از جانفشانی گر طریق عشق میپوئی
چو اسمعیل باید سر نهادن روز قربانی
ترا پاک آفرید ایزد ز خود شرمت نمیآید
که روزی پاک بودستی، کنون آلوده دامانی
چه زنگی میتوان از دل ستردن با سیه رائی
چه کاری میتوان از پیش بردن با تن آسانی
زبد کاری قبا کردی و از تلبیس پیراهن
بسی زیبندهتر بود از قبای ننگ، عریانی
ز خود بینی سیه کردی دل بیغش ز خودبینی
ز نادانی در افتادی درین آتش ز نادانی
Eğri duran, temelsiz bir duvar bencillik
Bir yel esse eğer, yıkıldı yıkılacak!
Nice gemiler gitti ve bulunamadı bir daha
Düşünmelisin bu tufanlı denizi sen!
Bilgiyle gözünün ışığını artır, görüyorsa gözün eğer
Bilgi ve erdemden bir elbise giy canına, cansız değilsen eğer!
Kimselere hoş görme kendin için hoş görmediğin sıkıntıyı
Kimsenin sırtına yükleme kendi çekemediğin yükü!
Yetingen ol eğer, Karun Hazinesi istiyorsan
Kendinin kölesi ol eğer Süleyman Mülkü istiyorsan!
Korkma canını vermekten aşk yolunda yürüyorsan eğer
İsmail gibi baş eğmeli kurban edilme günü!
Tertemiz yarattı seni Tanrı; utanmaz mısın kendinden?
Şimdi kirli, bulaşık eteğin?! Tertemizdin bir zamanlar sen!
Hangi pas silinebilir yürekten kara düşüncelerle?
Hangi iş yapılabilir tembellikle?
Kötülüklerden elbise diktin, sahtekarlıktan gömlek
Daha çok yakışırdı sana, utanç elbisesinden çıplaklık!
Bencillikle kararttın tertemiz yüreğini, bencillikle
Bilgisizlikle düştün bu ateşe, bilgisizlikle!
Ahlaki açıdan değerlendirildiğinde Pervîn’in ahlaki düşüncesi başta Sadî olmak üzere klasik Fars şairlerinin ahlaki düşünceleriyle neredeyse aynı özellikleri taşır. Divanının hemen hemen her yerinde bu düşünceler ve ahlaki temalar göze çarpar. Baştan sona bütün divanında yazgı inancının etkin olarak görüldüğü şair, dizelerinde; “yazgının laleyi kan rengine büründürdüğünü”, “nergisi mahmur ettiğini” dile getirmektedir. Yine aynı inançla bakıldığında ona göre gülü solduran da goncaları güldüren de yazgıdır. Umudun yüzüne gülümseyen ve ümitsizliğin gözleriyle birlikte ağlayan da odur. İnsanın başında ak ve kara saçları yan yana bitiren de yazgının elidir. Bütün bunlardan şairin yazgıya tamamen teslim olduğu ve olaylar karşısında hiç itiraz etmediği veya hoşlanmadığı durumlarda değiştirme yolunda müdahalelerde bulunmadığı sanılmamalıdır. Yanlış olarak gördüğü her hareketin karşısında itirazlarını yükselten Pervîn, “riyakar zahitler” ve “iki yüzlü insanlar”a karşı her zaman mücadelesini sürdürmüş, aldatıcılıkların karanlık perdelerini yırtmaya çalışır.
Genel olarak değerlendirildiğinde aşk, içki, şarap ve eğlence gibi konularla dopdolu olan klasik Fars şairlerinin şiirlerinin tersine Pervîn bu gibi konulara asla ve asla yer vermez. O daha çok vatandaşlarına, okurlarına tertemiz, katıksız, pırıl pırıl bir hayat arayışında olduğunu, akıllıca mutlu yaşamanın yollarını araştırdığını ve okurlarına da aynı özellikleri hatırlatmayı bir görev olarak algıladığını salık vermektedir.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiirinde dikkat çeken ve özellikle de bir kadın şair oluşu açısından şaşırtıcı bir özellik olarak görülen durum da hemcinslerinin yani İranlı kadınların daha iyi şartlardaki bir hayat tarzına kavuşmaları ya da durumlarının daha da iyileştirilmesi amacına yönelik herhangi bir faaliyetin içerisinde yer almamasıdır.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiiri ağırlıklı olarak; divanından hareketle daha gerçekçi bir ifadeyle ister sosyal ve ister ahlaki konulu olsun Pervîn-i İtisâmî’nin bütün şiirleri didaktik şiir türündendir. Didaktik şiir öğretme amacıyla kaleme alınmış olan, ahlaki değerleri, dinsel değerleri ya da inançları halk kitlelerine, okurlara öğretme amacı taşıyan şiirlerdir. Fars edebiyatı ürünlerinin önemli bir bölümünü bu türden şiirler oluşturmaktadır. Sadî’nin Bûstân’ı, Mevlanâ’nın Mesnevî’si, Ferîdüddîn-i Attâr’ın İlâhînâme’si Senaî’nin Hadîka’sı ve bu tarzda şiirler kaleme alan şairlerin, şairin düşünce yapısıyla çok yakından ve derinden ilgili olması kaçınılmaz bir gerçektir. Didaktik şiirin düşünce ve inançlardan uzak olması asla düşünülemez. Bu yüzden Pervîn-i İtisâmî’nin şiirlerinin önemli bir bölümü onun düşünce yapısı ve inançlarının etkisinde kalarak yazmış olduğu dizelerden oluşmaktadır.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiirinde yer alan önemli temalardan biri de siyasî içerikleridir. O, Fars edebiyatının yaşadığı döneminde önemli değişimlerin yaşandığı Fars coğrafyasında içerisinde yaşadığı toplumun değerlerine uzak kalmamış, onların problemlerini, çeşitli alanlarda karşılaştıkları sıkıntıları görmezlikten gelerek bir kenara çekilmemiş, tam tersine zulümlere karşı ayağa kalkanlarla birlikte olmuş, dizelerini haksızlıklarla savaşa da adamıştır. Ancak yaşadığı dönemin siyasî ve sosyal birtakım zorluklarından dolayı bu tür konuları bazen gizli ve kinayeli olarak dizelerine aktarmış, daha çok bu gibi konuları tarihî olaylar ile kamufle ederek o dönemlerde yaygın olan sansürden korumaya çalışmıştır. “Yetimin Gözyaşı”, “İran’da Kadın”, “Sarhoş ve Mahkeme”, “Sarhoş ve Uyanık”, “Yaşlı Kadının Hikayesi”, “Enuşirvân’a Mektup” ve “Evin Hırsızı” bu tür şiirleri arasında yer almaktadır. Yine sansürün etkisiyle Kelîle ve Dimne’den bazı hikayeleri hayvanların diliyle yaşadığı dönemle ilgisi bulunanları alıp o çağa uyarlayarak kendisinin de yüz yüze kaldığı olayları sembolik bir şekilde insanlara aktarma yolunu da denemiş ve egemen güçleri, yetkili çevreleri bu dille etkilemeye çalışmıştır.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiirlerinde önemli bir unsur da hayaldir. Hayal, Pervîn’in şiirinde diğer unsurlardan daha az göze çarpmaktadır. Bu tür tasvirlerin önemli bir bölümü de klasik Fars şairlerinin eserlerinde tekrarlanan türdendir. Onun şiirinde yeni tasvirlere fazla rastlanmaz.
Pervîn-i İtisâmî’nin şiirinde en etkili faktör duygularıdır. Şiirlerindeki duygusallık o kadar etkilidir ki, bazı dizelerinde gerçek olayları anlatırken bile duygularının etkisi altında kalmıştır. Bu tür şiirlerinde Pervîn-i İtisâmî’nin kadınsı duygusallığı, kadınsı rengi biraz daha öne çıkmaktadır.
Şüphesiz Pervîn-i İtisâmî’nin şiirinin en önemli ve en belirgin özelliklerinden biri de akıcı, sade ve herkes tarafından anlaşılabilir nitelikteki dilidir. Şiiri onun Farsça’ya ne denli egemen olduğunu göstermektedir. Bu tür şiirlerde Horasan Tarzı’nın etkili olduğu söylenir. İşte bu özellikleri de halkın, özellikle de genç kuşakların şiirine yoğun ilgi göstermesinin temel nedenleri arasında yer almaktadır. Dolayısıyla şiirlerinde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Dili kullanması açısından oldukça başarılı oluşu nedeniyle şiiri klasik Fars şairleriyle aynı derecede yer alacak kalitededir. Pervîn bütün bu ustalığını büyük ölçüde klasik Fars şiirinin usta şairlerinin eserleri üzerindeki aralıksız, yoğun incelemelerine borçludur. Anlaşılması zor, kullanımda olmayan sözcükler, tamlamalar, zor anlaşılan betimlemeler ile diğer lafzi ve anlamsal zorluklar Pervîn’in şiirlerinde hemen hemen yok denilebilecek kadar azdır.
Düşünce ve anlam yükü açısından son derece ergin ve çok güçlü olan şiiriyle, ünlü bir düşünür olarak insan ve insan hayatının çeşitli yönleri, ahlaki özellikleri ve sosyal yönleriyle ilgili bütün incelemelerinin ve düşüncelerinin sonuçlarını sentezleyerek kalemi aracılığıyla dizelerine aktarmış olan Pervîn, elbette bütün bu düşüncelerini dizelerine aktarırken klasik dönem şairlerinin birikimlerinden önemli ölçüde yararlanmıştır. Ancak bu konuda sadece onları taklit etmemiş onlardan anladığını, beğendiğini kendi düşünceleriyle yeniden şekillendirerek içerisinde bir bireyi olarak yaşadığı toplumun gerçeklerine uyarlayarak yeniden mısralara dizmiştir. Hemen hemen bütün şiirlerinde kendisini gösteren onun insan sevgisi, yoksullara, düşkünlere ve yetimlere olan duygusal yaklaşımı, özellikle yaşlılar ve yoksun bırakılmış çevrelere oldukça yakın ilgisi bütün bu toplumsal gelişmelere karşı ruhsal ve annelik duygularından kaynaklanan duygusal yaklaşımı öne çıkmakta ve gönlünün derinliklerinden akıp gelen samimi duygular olarak kendini göstermekte, kendine özgü bir renge bürünmektedir.
Özellikle Batı Şiiri’ni çok iyi bilen Pervîn- İtisamî’nin şiirinde Batı Şiiri’nin özelliklerinden olan maddi aşk ve cismani gayretleri ve kadınsı rengi yer almaz. Dolayısıyla Pervîn’in şiirinde yetişmiş olduğu çevrenin, o çevrede yaşamakta olan insanların ahlaki ve yüce değerlerinin iffet ve üstün değerleri koruma özelliği gibi kendine özgü unsurlar öne çıkar. Diğer bir açıdan bakıldığında Pervîn’in şiirlerinde yer alan insan, gül, insana huzur veren tabiat manzaraları ve günlük hayatında insanın çevresinde yer alan her tür unsurlar, derin kavrayışlar, ince anlayış ve hayal ve düşünce gücünü ileri düzeyde kullanarak bunlardan çok değerli sonuçlar çıkarma, daha sonra da bunları oldukça anlam ve mesaj yüklü ifadelerle sanatkar bir tavırla, etkileyici ifadelerle dizelere aktarma İranlı kadın şairlerin en ünlüsü olan Pervîn’e özgü bir ayrıcalıktır. Fars şiirinde bu açıdan benzeri yoktur. O, Fars şiirinde La Fotaine gibidir.
Pervîn-i İtisâmî’nin divanı ilk defa Bahâr’ın önsözüyle birlikte 1314 hş./1935 yılında basılmıştır. Bahar, onun sadece “Sefer-i Eşk: Gözyaşının Yolculuğu” adlı şiirinin bile kendisini İranlı en iyi kadın şairi derecesine çıkarabileceği inancındadır. Pervîn, ahlaki ve didaktik şiirleri açısından Sadî-yi Şirazî ve İbn Yemîn ile mukayese edilebilecek derecede nitelikli şiirler kaleme almıştır. Ölümünün üzerinden fazla zaman geçmeden kardeşi Ebu’l-Feth-i İtisamî, Pervîn’in divanını yeniden 1360 hş./1941 yılında yayınlamıştır.
Şiirleri kaside, musammat, mesnevi ve kıta türlerinde yazılmış ve didaktik, ahlaki, sosyal ve realist mazmunları içermektedir. En iyi şiirleri arasında: “Yetim Çocuk”, “Çığlığımız Zenginlerin Sitemi”, “Zincir”, “Gözyaşının Yolculuğu”, “Zerre”, “Gönül Kabesi”, “Gözyaşı Mücevheri”, “Mücevher ve Taş”, “Tanrı’nın Lütfu”, “Sabahın Nağmesi”… gibi şiirleri yer almaktadır.
Şiirlerinde kullandığı mazmunlar genellikle kendisinden önce kaleme alınmış başka şairlerin divanlarından, şiirlerinden ödünç alınmış mazmunlardır. Kendisinden öncekilerin işlemediği ve bizzat kendisine ait olarak onun ilk defa kullanmış olduğu mazmunlar o kadar fazla değildir. Bu alanda en çok dikkat çeken ve şiirini öne çıkaran dizelerine ayrıcalık kazandıran en önemli özelliği, mazmunlardaki özgün ifadeleri ve kendine özgü beğenilen tarzıyla sunmasıdır.
Siyasî ve sosyal açılardan; Pervîn-i İtisâmî yaşadığı kargaşa ve problemlerle dolu günlerde diğer şairler amaçlarını örtülü ve kinayeli tarzlarla ifade etmelerine rağmen o düşünce yapısı ve ruh incelikleriyle yeni bir tasavvufi şiir denilebilecek bir tarzda bütün bu sosyal kargaşalardan ve çalkantılardan uzak kalıp bir köşeye çekilerek istenmeyen sosyal ve siyasî olaylarla dizelerini doldurma yerine ahlaki değerlere yönelip onları ele alarak, özellikle genç kuşakların ihtiyaç duyduğu değerleri, duygusallığı ele alarak bunları dizelerinde işlemekle yetinmiştir. Pervîn’in divanında yer alan bir kısım duygusal ve özellikle annelik duygularının ağır bastığı şiirler bir tarafa bırakılacak olursa, diğer şiirlerinin tamamı mertçe kaleme alınmış; düşünce, musiki ve tasvir açısından bakıldığında klasik Fars şairlerinin şiirlerinde görülen özelliklerin devamı niteliğindedir.
Amerikan Kız Lisesi’nde eğitim görmesi ve İngilizceyi öğrenmesi, babasının batı kültür ve medeniyeti hakkında bilgi toplamaya oldukça ilgi göstermesi ve bu alanda çok sayıda makaleyi tercüme ederek Bahâr adlı dergide yayınlaması nedeniyle Pervîn’in dikkatleri ister istemez Batı Edebiyatı’na yönelmiş, batı edebiyatının ünlü yapıtlarıyla yakından ilgilenmiştir. Batı edebiyatından okuduğu eserlerin etkisi altında kalarak onları olduğu gibi değil de kendi bakış açısı çerçevesinde kendine göre değerlendirdikten, kendi düşünce ve değerleriyle sentezledikten sonra dizelerine aktarmıştır.
Pervîn, Batı edebiyatından etkilenerek şiirler yazmıştır: “Mücevher’in Değeri”, “Bülbül ve Karınca”, “Nur Denizi”, “Özgürlük Nişanı”, “Dostların Anısına” gibi eserleri Aesop’un; “Horoz ve Mücevher”, La Fontaine’ın; “Horoz ve İnci”, Amerikalı ünlü yazar Arthur Brisbane’ın; “Gömleğin Nağmesi” adlı eseri, batılı yazar ve şairlerin eserlerini okuması nedeniyle etkileri altında kaleme almış olduğu eserleridir.
Pervîn’in en güzel şiirlerinden biri olan “Lutf-i Hakk: Tanrı’nın Lütfu” Fars Edebiyatı’nın en çok beğenilen manzumeleri arasında yer almaktadır. Bu şiirinde şair; Tanrı’nın yüce makamından gönderdiği buyruğuyla Musa Peygamber ile annesinin daha önceki kutsal kitaplarda ve Pers tarihsel metinleriyle Şahnâme’de de benzeri örnekleri görülen ilginç serüveninden söz etmekte; olaylar örgüsünü olağanüstü duygularını son derece fasih ve beliğ anlatımıyla okuyucularına sunmaktadır. Çağdaş Fars şiirinin dehalarından Hûşeng-i İbtihâc’ın ifadesiyle: “Pervîn olağanüstü bir yetenekti; ne yazık ki, bu evrenden çok erken göç etti. Dizeleri Farsça’nın en güzel dizeleridir. “Mâder-i Musâ: Musa’nın Annesi” mesnevisi bir başyapıt olarak Fars şiiri tarihinde yerini almıştır. Bu şiiri okurken insan; sanki Mevlana’nın Sadî ve Hâfız’ın diliyle şiir söylediğini düşünmekten kendini alamaz. Gerçekten dilin büyüsüyle doruklara çıktığının göstergesidir bu şiir. (Pîr-i Perniyân Endîş).
Şiir, Musa Peygamber’in annesine Tanrı’nın Firavun’un yapacağı katliamdan kurtulması için çocuğunu Nil’e atmasını; Musa’nın ancak bu şekilde Tanrı’nın korumasında öldürülmekten kurtulacağını ilham yoluyla bildirmesiyle başlamakta; sonra da anne yüreğinin bu ayrılığa dayanamayacağı, özlem ateşinin daha ayrılmadan yanıp tutuşacağını, Tanrı’nın unutması durumunda çocuğunun yok olacağını; bunun üzerine Tanrı’nın kendisini asla unutma sözcüğüyle bir arada görmemesini, annede sadece sevgi, Tanrıda ise kulunu koruma ve ona sahip çıkma yetisinin bulunduğunu, asla umutsuzluğa kapılmamasını, Tanrı’nın o çocuğu annesinden çok çok fazla sevdiği ve koruyarak annesine teslim edeceğini; bütün doğa ögelerini; sudan, damlaya, çiğden dalgalara kadar her şeyi onun emrine seferber ettiğini, Tanrı bir kişiye sahip çıkarsa hiçbir gücün ona zarar veremeyeceği; Tanrının, kimsesizlerin kimsesi olduğu, insanoğlunun kibir ve gurur hastalıklarına kapılmamasını, kibirle başına buyruk olmanın insanı ne denli amansız sıkıntılara düşüreceği, böyle bir başına buyrukluk sonucu Nemrud’un başına gelenleri ve Tanrı’nın her zaman dostlarının yanında olduğunu son derece veciz ifadelerle dillendirmektedir:
مادر موسی، چو موسی را به نیل
در فکند، از گفتۀ رب جلیل
خود ز ساحل کرد با حسرت نگاه
گفت کای فرزند خرد بیگناه
گر فراموشت کند لطف خدای
چون رهی زین کشتی بی ناخدای
گر نیارد ایزد پاکت بیاد
آب خاکت را دهد ناگه بباد
وحی آمد کاین چه فکر باطل است
رهرو ما اینک اندر منزل است
پردۀ شک را برانداز از میان
تا ببینی سود کردی یا زیان
ما گرفتیم آنچه را انداختی
دست حق را دیدی و نشناختی
در تو، تنها عشق و مهر مادری است
شیوۀ ما، عدل و بنده پروری است
نیست بازی کار حق، خود را مباز
آنچه بردیم از تو، باز آریم باز
سطح آب از گاهوارش خوشتر است
دایهاش سیلاب و موجش مادر است
رودها از خود نه طغیان می کنند
آنچه میگوئیم ما، آن می کنند
ما، بدریا حکم طوفان می دهیم
ما، بسیل و موج فرمان میدهیم
نسبت نسیان بذات حق مده
بار کفر است این، بدوش خود منه
به که برگردی، بما بسپاریش
کی تو از ما دوستتر میداریش
نقش هستی، نقشی از ایوان ماست
خاک و باد و آب، سرگردان ماست
قطرهای کز جویباری می رود
از پی انجام کاری می رود
ما بسی گم گشته، باز آوردهایم
ما، بسی بی توشه را پروردهایم
میهمان ماست، هر کس بینواست
آشنا با ماست، چون بی آشناست
ما بخوانیم، ار چه ما را رد کنند
عیب پوشیها کنیم، ار بد کنند
سوزن ما دوخت، هر جا هر چه دوخت
زاتش ما سوخت، هر شمعی که سوخت
……………………
……………………
Musa’nın annesi Musa’yı Nil’e
Atınca ulu Rabbi’nin emriyle
Baktı kıyıdan kendisi özlemle şu sözlerle:
“Ey küçücük, günahsız yavrum
Unutursa seni eğer lütfu Tanrının
Bu kaptansız gemiden nasıl kurtulursun?!
Tertemiz Tanrı hatırlamazsa eğer seni
Sular yok eder, alır götürür tenini!”
“Bu ne yanlış bir düşünce” diye hemen vahiy geldi:
“Yolcumuz bizim bak konağında şimdi
Yırt da at kuşku perdesini aradan sen,
Bak bakalım kâr mı ettin zarar mı sen?!
Tuttuk bak biz attın ya onu sen
Gördün Tanrı’nın elini, tanımadın onu sen
Annelik aşkı ve sevgisi sadece sendeki
Adalet ve kulunu koruma bizim töremizdeki
Bir oyun değil Tanrı’nın işi, kaybetme kendini
Alıp götürdük senden onu; geri getiririz onu biz geri
Suyun üzeri beşiğinden daha iyi ona
Akan su dadı, dalgalar anne ona
Kendiliğinden coşup taşmaz ırmaklar
Biz ne buyurursak, onu yaparlar onlar
Denize tufan buyruğunu biz veririz;
Sele de dalgaya da buyruğu biz veririz.
Sakın Tanrı’ya unutmayı yaraştırma ha!
Küfür yüküdür bu, sakın bu yükü yüklenme ha!
İyisi mi; sen dön ve teslim et bize onu,
Nicedir bizden çok sever oldun sen onu?!
Gördüğün varlık resmi, ayvanımızdan bir resim bizim
Toprak da, su da, rüzgar da hayranımız bizim
Kopup giden bir damla şu ırmakta
Bir işi yapmak için koşmakta
Nice kaybolmuşları bulup getirmişiz biz
Nice azıksızları beslemişiz biz
Misafirimiz bizim nerde bir zavallı varsa
Tanıdığımız bizim nerde bir kimsesiz varsa
Kabul etmeseler de bizi çağırırız biz
Örteriz ayıplarını kötülük de yapsalar biz
Bizim iğnemiz o ne diktiyse her nerede
Yandı ateşimizden bir mum yandıysa her nerede…
Pervîn-i İtisâmî Divanı