Yeni Bir Hayat

Gecenin ayazında kartondan evinin içinde iyice büzüştü ve üzerindeki çullara sıkı sıkı sarıldı. Bu kış sert geçiyordu diğer yıllara oranla. “Bu geceyi atlatayım, yarın belediyeye gideceğim.” Diye, titrerken düşünüyordu. Zar zor yarı uyur yarı üşür vaziyette sabahı zor etti… Defalarca yarı dalarak uyuduğu uykusundan tiz bir çığlıkla uyandı. Uyku sersemi gözlerinin açılmasına neden olan çığlığın ardından, sesin geldiği yöne baktı. Orta yaşlı, güzel giyimli bir kadın topuklarının elverdiği süratle caddeye doğru koşuyordu. Başını hızla caddeye çevirdi, önce bir şey farketemese de biraz daha araştırıcı gözlerle bakınca caddenin ortasında arabaların arasında, ilk anda cinsiyetini ayrımsayamadığı beş yaşlarında bir çocuğun arabaların arasında korkudan donmuş bir şekilde durduğunu fark etti. Hala tam ayılmamış olmasına rağmen uyanık tarafı onu dürttü. Hızlıca yerinden fırlarken üzerindeki çulu silkeledi. Caddenin ortasındaki çocuğa ulaşmak için yaşından ve cüssesinden umulmayacak bir çeviklikle caddeye arabaların ortasına fırladı.


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”3083″ title=”false”]

Gecenin ayazında kartondan evinin içinde iyice büzüştü ve üzerindeki çullara sıkı sıkı sarıldı. Bu kış sert geçiyordu diğer yıllara oranla. “Bu geceyi atlatayım, yarın belediyeye gideceğim.” Diye, titrerken düşünüyordu. Zar zor yarı uyur yarı üşür vaziyette sabahı zor etti… Defalarca yarı dalarak uyuduğu uykusundan tiz bir çığlıkla uyandı.

Uyku sersemi gözlerinin açılmasına neden olan çığlığın ardından, sesin geldiği yöne baktı. Orta yaşlı, güzel giyimli bir kadın topuklarının elverdiği süratle caddeye doğru koşuyordu. Başını hızla caddeye çevirdi, önce bir şey farketemese de biraz daha araştırıcı gözlerle bakınca caddenin ortasında arabaların arasında, ilk anda cinsiyetini ayrımsayamadığı beş yaşlarında bir çocuğun arabaların arasında korkudan donmuş bir şekilde durduğunu fark etti. Hala tam ayılmamış olmasına rağmen uyanık tarafı onu dürttü. Hızlıca yerinden fırlarken üzerindeki çulu silkeledi. Caddenin ortasındaki çocuğa ulaşmak için yaşından ve cüssesinden umulmayacak bir çeviklikle caddeye arabaların ortasına fırladı. Bu arada iki elini havaya kaldırmış arabaları durdurmaya çalışıyordu. Acı fren seslerini duydukça başardığını anladı. Bir iki hızlı adımla caddenin ortasına çocuğun yanına ulaştı ve adeta ışık hızında hareket ederek çocuğu kavradı ve omuzuna atarak, tekrar bir eliyle arabaları durdurmaya çalışarak geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Birden omuzundan bir hıçkırık yükseldi ve sonra o ses ağlama sesine dönüştü. Kaldırıma adımını atarken, “Sakin, geldik. Korkma ufaklık” diyerek çocuğu sakinleştirmeye çalıştı. Annesi olduğunu düşündüğü kadın, çocuğu hızla adamın omuzundan alarak, kendine çevirip sarılırken; “Yavrum yavrum tamam geçti” diyerek kendisi de gözyaşları içinde daha sıkı çocuğa sarıldı.

Orta yaşlı adam kenarda onları izlerken gözleri dolu dolu olmuştu. Kadının çocuğa sarılışına ve çocuğun sakinleşip başını kadının omuzuna koyuşunu izledi. Bir an için kendisiyle gurur duyduğunu hissetti, bir hayat kurtarmıştı. Bu uzun zamandır yapmadığı birşeydi ve şimdi anıları geri dönmüştü. Silkinip kendine geldi artık anıları yoktu ve geçmişte yoktu. Artık o hayatı yaşamıyordu, sokakta yatan bir serseriydi. İçini hüzün kapladı, yüreği burkuldu ve geri dönüp yürümeye başladı. Bugün belediyeye gidecekti. Duyduğu sesle arkasına baktı. Kadın ona sesleniyordu, “Bayım, bir dakika. Bekleyin lütfen” diyerek adama doğru yürümeye başladı. Adam, kadına doğru yürüdü ve karşısına kadar geldi. Kadın, “Çok teşekkür ederim, çocuğumu kurtardınız. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum” deyince adam buruk bir gülümsemeyle, “Ben üzerime düşeni yaptım. Kim olsa aynı şeyi yapardı” dedi. Kadın, “Lütfen size teşekkür etmeme izin verin. En azından bir tabak sıcak çorba ikram edeyim” dedi. Adam kadının ricasının çok içten olduğunu hissetti ve “peki sizi kırmak istemem, geleyim” dedi. Bunları duyan kadın bir taksi çevirdi. Kadın, adam, çocuk üçü birlikte taksiye bindiler. Kadın şöföre adresi söyledi ve yola çıktılar. Kadın ve adam sessizdi çocuk hala olayın şokundan sıyrılamamış ve hafif titreyişlerle hıçkırıyordu. Bir on dakika sonra eve vardıklarında kadın, “Hadi geldik, inelim” dedi. Taksiden indikten sonra adam eve baktı. Burası küçük bir ev veya apartmandan ziyade köşke benzer, bahçe içinde büyükçe bir yapıydı.
Kadın öne geçerek merdivenlere ilerlerken; “Lütfen buyrun” dedi. Hep beraber merdivenleri çıkarak evin kapısına ulaştılar. Kadın kapıyı çaldı. Yaşlıca, yemenili bir kadın kapıyı açtı ve “Hoşgeldiniz hanımım” dedi. Kadın, adama dönüp “şöyle buyrun” diyerek salonu işaret etti. Hep beraber salona geçtiler ve kadın adama yer göstererek, “lütfen oturun” dedi. Kadın çocuğu kucağına aldı, sıkı sıkı sarıldı, “Geçti yavrum, korkma artık” dedi. Biraz sonra kapıyı açan yemenili kadın içeri girdi, “Nir ihtiyacınız var mı hanımım? Ne istersiniz” diye sordu. Kadın, “Eminecim, önce Ömer’i yukarı çıkar dadısına. Bir duş alıp yatırsın. Çocuk ufak bir korku yaşadı. Duş alıp uyursa kendine gelir. Beyefendiye de yemek hazırla, lütfen gümüş takımı çıkar ve yemek odasında servis yapın. Bende birazdan gelip Ömer’e bakarım. Emine hanım şaşırmış bir şekilde,”Peki efendim” diyerek uzaklaşırken aynı zamanda, “Allah Allah… Bu nasıl iştir” diyordu. Çünkü gümüş takım bu evde sadece önemli misafirlere çıkarılırdı. Oysa Leyla hanımın yanında getirdiği adamın saçı sakalı birbirine karışmış pejmürde kılıklı biriydi. “Neyse” dedi kendi kendine, “Nasıl olsa Leyla hanım anlatacaktır ne olduğunu. Sabredip beklemek lazım. Şimdi sormak yakışık almaz.” Ömerin elinden sıkı sıkı kavrayarak yukarı çıkardı. Emine hanım dadıya Leyla hanımın direktiflerini söyledi ve mutfağa yöneldi. Bu arada salonda oturan adamcağız büzüştükçe büzüştü koltuğuna, şaşkınlıkla etrafını incelemeye koyuldu. Tavandan büyük bir avize sallanıyordu, odanın dışarı bakan tarafı boydan boya camdı ve yeşil perdeler yerlere kadar inmişti. Kalın perdelerin altını ince dantelli tül perde süslüyordu. Oturma gurubu şeker pembesi, hali eflatun, yeşil, gri desenliydi. Ortada kare büyük bir sehpa vardı. Adam, Leyla hanımın sesiyle inceleme işini bıraktı ve ona baktı. “Bana büyük bir iyilik yaptınız. Bunun karşılığını vermek isterim. Ama bana önce isminizi söyler misiniz rica etsem çünkü size nasıl hitap edeceğimi bilemiyorum. Dedi. Adam,”İsmim Enver” diyerek sıkkın bir şekilde başını eğdi. İnsanların gözlerine bakmayı unutmuştu uzun zamandır. Hoş sokak hayatında ona hitap edip konuşan kimse de yoktu. Birkaç sokakta yatan arkadaşları dışında pek konuştuğu kişi de yoktu. “Enver bey, söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Size nasıl yardım edebilirim. Gerçekten bana müsaade edin size destek olayım. Sanırım sokakta yaşıyorsunuz” dedi.

“Evet sokakta yaşıyorum.”

“Bu durum ne kadar zamandır böyle devam ediyor, yani kaç senedir sokaklardasınız?”

“Aşağı yukarı bi on sene olmuştur. Net hatırlayamıyorum ama evet yaklaşık on sene.”

“Peki on sene önce nerdeydiniz, nasıl yaşıyordunuz, mesleğiniz neydi, lütfen anlatır mısınız?”

Enver yerinde huzursuzca kıpırdadı ve ellerini kucağında kilitleyerek durdu. Leyla hanım Enverin sıkıldığını anlamıştı. Ona cesaret vermek ister gibi gülümsedi ve “Lütfen çekinmeyin, biz bizeyiz ve konuştuklarımız aramızda kalacak güvenin bana lütfen” dedi. Enver önce boğazınnı temizledi ve gene şöyle bir kıpırdanarak anlatmaya başladı; “Bundan on sene. Evvel mutlu ve huzurlu bir yaşamım vardı. Doktordum, cerrah… Bir özel hastanede çalışıyordum. Evliydim iki kızım vardı. Eşimi ve çocuklarımı çok seviyordum ta ki o lanet güne kadar bu güzel hayat böyle devam etti. Hastanede aldım haberi bir ameliyattan yeni çıkmıştım yorgundum dinlenmek için odama giderken telefonum çaldı. İtfaiyeden olduğunu söyleyen biri evimde yangın çıktığını söyledi ama ailem hakkında bilgi vermedi. Koşarak çıktım hastaneden arabama atlayıp eve gittim. Bahçeli müsttakil bir evdi. Oraya vardığımda küll olmuştu. Ailemin nerede olduğunu sordum ordakilere. Bana yangında evde olduklarını ve onları hastaneye kaldırdıklarını söylediler. Hangi hastane olduğunu öğrenip oraya gittim. Ama ne yazık ki hepsininde ağır yaralar aldığını ve kurtarılamadıklarını öğrendim. Dünyam başıma yıkılmıştı, hayatım mahvolmuştu. Güzel kızlarım ve sevgili eşim yoktular artık ve ben yapayalnız kalmıştım. Acımdan içmeye başladım. Bir saat bile ayık gezmiyordum. Doktorluğu bıraktım. Zamanla param bitti elimde avucumda ne varsa içkiye yatırdım. Benim akrabam yok. Ailem ben küçükken ölmüş. Eşimin ailesi de yangından ve kızlarıyla torunlarının ölümünden sonra benimle bağlarını kestiler. Hayatta yapayalnızdım ve acım beni çaresizleştiriyordu. Sokaklara düştüm. Para bulamadığım için belli bir zaman sonra içki de bulamaz olmuştum. Çöplerden yemek toplayarak ve sokaklarda yatarak yaşamaya başladım ve bu yıllardır böyle.”

Leyla hanım, gözyaşları içinde Enveri dinliyordu. Hikaye bitince gözerini sildi ve “Bu kadar acıya dayanmak kolay değil. Sizi anlıyorum Enver bey, ben de birkaç sene önce eşimi bir tarfik kazasında kaybettim, sizinle çok ortak yönümüz var” dedi. O sırada Emine hanım kapıda belirdi ve “Yemek hazır Leyla hanım” dedi. Leyla hanımda Enver’e dönerek, “Lütfen yemek salonuna buyrun, bir iki lokma bişey yeyin daha sonra devam ederiz. Bende bu arada bi oğluma bakayım” diyerek kalktı. Emine Enver’i yemek odasına götürdü ve onu yemeklerle baş başa bıraktı. O gün henüz bişey yememiş olan Enver, çekinerek masaya otursa da iştahını kabartan sofraya daha fazla dayanamayarak yemeye başladı. Yarım saat sonra Enver tıka basa doymuş şekilde masadan kalkmıştı. Tekrar misafir odasına geçip Leyla hanımı beklemeye başladı.

Leyla hanım biraz sonra misafir odasına geldi ve oturdu. Enver, kalkacakmış gibi bir hareket yapınca, “Lütfen gitmeyin, sizinle konuşmak istediğim şeyler var” dedi Leyla hanım. Enver tekrar yerine oturdu ve mahçup bir edayla ellerini birbirine kavuşturdu. “Bakın Enver bey…” diye söze girdi Leyla hanım, “Ben bu köşkte oğlumla ve yardımcılarımla yaşıyorum. Müştemilatımız boş ve benim bahçeyle ilgilenecek birine ihtiyacım var. Lütfen beni kırmayın, bu soğukta dışarıda yaşayamazsınız. Gelin azıcık aşımızla kader birliği yapıp yaşayıp gidelim” dedi. Enver kendini daha da mahçup hissederek yerinde kıpırdandı. Ne diyeceğini şaşırmıştı ama nihayet konuşması birşey söylemesi gerektiğine karar vermiş bir şekilde, “Size rahatsızlık vermek istemem” dedi. Leyla hanım, “O ne demek rica ederim rahatsız olmak gibi bir durumumuz yok bilakis hayatımıza yeni bir renk katacağınızı düşünüyorum” diyerek içeriye doğru, “Emine hanım bir bakar mısın” diye seslendi. Emine hanım az sonra kapıda belirince, “Emine hanım müştemilatı hazırlayın lütfen. Isıtıcıyı açın, banyoyu hazırlayın. Enver beyi misafir edeceğiz, bu arada şöförü yollayın enver beye uygun kıyafetler alsın. Tabi önce kaç beden giydiğine bakalım. Pijama, kaban vb. şeyleri almayıda unutmasın” dedi. Emine hanım şöföre yollanırken Leyla hanım Envere döndü ve ”Hadi size müştemilatı göstereyim” dedi.

Leyla hanım önde Enver arkada evin arka bahçesine doğru gittiler. Leyla hanım, paspasın altından anahtarı alarak kapıyı açtı. İçeri girdiler, girişte bir antre vardı, hemen sağında bir oda kapısı karşıda bir koridor ve koridorun sonuna doğru sağlı sollu iki kapı daha görünüyordu. Ayrıca antrenin sol tarafında bir kapı daha vardı. Girişte sağdaki kapıyı açarak gezmeye başladılar; burası bir oturma odasıydı rahat bir şekilde döşenmişti. Buradan çıkıp sol kapıya yöneldiler; burası mutfaktı, küçük ama oldukça kullanışlı görünüyordu. Koridorun ileri sağındaki oda; yatak odasıydı. Çift kişilik bir yatak, elbise dolabı, şifonyer ve küçük bir sehpayla koltuk vardı. Odadan çıkıp sol taraftaki kapıyı açtılar; burası banyoydu, duşakabin, lavabo, klozet ve banyo dolabı vardı. Leyla hanım, “Hadi gelin salona geçelim”dedi. Yeşil bir köşe takımı vardı ve Enver oturunca rahatlığını hissetti. Duvarlar krem rengi, perdeler koltuklara uygun açık yeşil renkteydi ve krem rengi sade tül takılıydı kalın perdelerin altında. Leyla hanım,”Umarım burda mutlu olursunuz Enver bey, birbirimize destek olur yaşayıp gideriz. Can yoldaşı oluruz birbirimize. Bahçivanlıktan korkmayın, arkadaşımın bahçivanını çağıracağım o size gerekli işleri öğretecek.”

Enver ne diyeceğini bilemiyordu. Olanlar karşısında şaşırmış ve sessiz kalmıştı. İçinde bulunduğu durum hayır demesini engelliyor Leyla hanımın kendisine yardımcı olmasını sessizce kabul ediyordu. Ama onun da bişey söylemesi gerekiyordu artık ve oturduğu yerden gözyaşlarıyla ıslanmış başını kaldırarak, ”Çok teşekkür ederim, sizi mahçup çıkarmayacağım ve güveninize layık olmaya çalışacağım” dedi. Leyla hanım, “Güvenime layık olduğunuza eminim Enver bey, şimdi eve geçelim burası hazır olunca sizi çağırırlar”dedi. Müştemilattan ayrılıp eve geçtiler. Enver, misafir salonunda ilk oturduğu yere tekrar oturarak beklemeye başladı. Leyla hanım oğlunun yanına çıktı.

Enver, oturmaktan sıkılmış olsada yoğun güzel duygularla bekliyordu. Aradan iki saat kadar bir zaman geçti, Emine hanım kapıda göründü,”Enver bey, müştemilatı ısıttık, banyonuz hazır, kıyafetlerinizde geldi. Lütfen sizi müştemilata alayım”dedi. Enver, Emine hanımın arkasına takılıp müştemilata gidip yatak odasına geçti. Yatağın üzerinde temiz kıyafetler ve havlu vardı. Soyundu havluyu sardı ve banyoya girdi, banyosunu yapıp çıktı. Emine hanım akşam yemeğinin saat 19:00’da yendiğini söylemişti. Ayrıca banyoya girmeden önce tıraşını olmuş ve yorgun yüz ifadesi daha çok ortaya çıkmıştı. Hemen giyindi ve büyük eve misafir odasına geri döndü. Aynı yerine oturdu. Saat 18:30 olmuştu. Biraz sonra Leyla hanım içeri girdi. Enveri görünce önce bir şaşırmıştı. Temiz giyimi ve traşlı haliyle oldukça etkileyici bir beyefendiye dönüşmüştü. Gülümseyerek,”Sizi az kalsın tanıyamayacaktım Enver bey, böyle daha iyi görünüyorsunuz” dedi. Enver birazda utanarak tebessüm etti, “Teşekkür ederim sayenizde” dedi. Bu arada Emine hanım yemeğin hazır olduğunu söyledi. Leyla hanım önde Enver bey arkada yemek odasına geçtiler. Masa çok güzel yemeklerle hazırlanmıştı. Leyla hanım, Enver’e yer gösterdi. Oturup sükunet içinde yemeklerini yediler. Yemekten sonra oturma odasına geçtiler ve kahve içerken Leyla hanım,” Enver bey, yarın aile doktorumuz oğlumu muayene etmek için gelecek. Müsaade ederseniz size de baksın” dedi. Enver,”Nasıl isterseniz Leyla hanım” Dedi. Kahvelerini içtikten sonra o gün yaşadıkları olay üzerine biraz daha konuştular ve Enver müsaade isteyerek kalktı müştemilata geçti. Yorgun ve kafası karışıktı Enver’in hala olanlara inanamıyordu. İçi kıpır kıpır oldu. Kalktı evi tekrar gezdi. Mutfağa girdi dolapları karıştırdı. Buzdolabı ağzına kadar doldurulmuştu. Kahvaltılık dahil birkaç çeşit yemek vardı. Mutfak dolaplarını açtı; tabaklar, tencereler, bardaklar bir evin ihtiyacı olan herşey vardı. Başka bir dolabı açınca çay, kahve, neskafe buldu. Kendine çay yapmaya karar verdi. Çaydanlıklar ocağın üstündeydi, ketıla su koydu, kaynattı, çayı demledi ve demlenmeye bıraktı. Ordan oturma odasına geçti, bir kitaplık görmüştü belki kitap okuyabilirdi. Oturma odasında kitaplığın önüne geçip kitapları taramaya başladı. Birkaç roman vardı klasiklerden, psikoloji, felsefe kitapları, kişisel gelişim kitapları… Oldukça zengin bir kütüphane olduğunu düşündü. Bir psikoloji kitabı seçti, çay artık demlenmişti kendine bir çay koydu ve oturma odasına geçerek oturdu. Bir taraftan çayını yudumlarken diğer taraftan kitabını okumaya devam etti. Bir iki saat sonra kendisini yorgun hissedince yatak odasına yollandı. Günün getirdiği güzellikleri düşünürken huzurlu bir uykuya daldı.

Sabah kapının çalmasıyla uyandı. Önce uyku sersemi nerde olduğunu anlayamadı. Biraz sonra hatırlayınca yüzüne bir gülümseme yayıldı bu arada kapı ısrarla çalıyordu. Artık ayılmıştı ve kapıdakini daha fazla bekletmemek için hızla kapıya yöneldi. Kapıda orta yaşlı bir adam duruyordu. Enver,” Buyrun” dedi. Adam,” Ben Leyla hanımın şöförüyüm. Adım Fevzi. Öncelikle hoşgeldiniz. Leyla hanım sizi bekliyor doktor geldi sizi muayene edecekmiş” dedi. Enver hızla giyindi. Şöför hala kapıda onu bekliyordu. Onun peşine takıldı büyük eve gittiler. Leyla hanım ve yanında yaşlıca bir adam onu bekliyorlardı. Leyla hanım doktoru tanıttı Envere, “Bu bey aile doktorumuz Eşref bey” dedi. Doktor Envere elini uzattı tokalaştılar. Bu arada Leyla hanım, “Ben sizi yalnız bırakayım doktor beyle” diyerek odadan çıktı. Doktor, Enver’e dönerek ,”Enver bey, önce sizi muayene edeceğim. Sonra kanınızı alıp tahlil yapacağım. Herhangi bir rahatsızlığınız varsa tespit edeceğiz, buyrun şöyle oturun”dedi. Enver oturunca ciğerlerini dinledi, gözlerini kontrol etti, boğazına baktı… Doktor, “Şimdilik bir şey yok şimdi kan alacağım, açsınız değil mi?” diye sordu. “Evet, henüz kahvaltı yapmadım” dedi Enver. Doktor üç tüp kan aldı ve bunları bir kutuya koydu. Arkasından, “Enver bey herhangi kötü alışkanlığınız var mı? Alkol, uyuşturucu, sigara, vb?” diye sordu. Enver, “Hayır yok” Dedi. “Peki herhangi bir rahatsızlığınız bir şikayetiniz var mı?” dedi. Enver, “Bildiğim bir rahatsızlığım yok ama biraz halsizliğim var” Dedi. Doktor, “Tamam tahlil sonuçlarınıza bakalım ona göre bir tedavi düşünürüz” dedi. Enver, doktora teşekkür etti ve onu kapıya kadar yolcu etti. Kapıda Leyla hanımla karşılaştılar, doktor, “Leyla hanım kan aldım, sonuçlar birkaç güne çıkar. Muayenede bir şey çıkmadı” dedi. Leyla hanım, “Öyleyse ve birkaç gün sonra görüşürüz Eşref bey” dedi.

Doktor gidince Leyla hanım ve Enver oturma odasına geçtiler. Tam oturmak üzereyken Emine hanım geldi ve kahvaltının hazır olduğunu haber verdi. Yemek odasına geçip kahvaltıya oturdular, Leyla hanım, “Nasıl rahat uyuyabildiniz mi Enver bey,” dedi. Enver, “Evet, teşekkür ederim” diye yanıtladı.

Kahvaltıdan sonra Enver bahçeyi görmek istediğini söyleyince, Leyla hanım onu bahçeye çıkardı. Oldukça büyük bir bahçeydi, adını bilmediği çiçeklerle doluyudu üstelik. Ortada küçük bir havuz, biraz ileride çocuklar için bir oyuncak grubu vardı. Bahçenin çevresi ağaçlarla kaplıydı. Birraz daha dolaştıktan sonra içeri girdiler. Leyla hanım, “Sizi birkaç gün özgür bırakıyorum. Dilediğiniz gibi gezip dolaşın” dedi. Emine hanımı çağırıp cüzdanını istedi. Gelince cüzdanı aldı ve içinden oldukça yüklü bir meblağda para çıkartarak Enver’e verdi. Enver şaşkınlık içerisinde ne yapacağını bilemedi , uzun zamandır bu kadar büyük meblağda parayı bir arada görmemişti. Leyla hanımm durumu anlamıştı,”Lütfen alın çekinmeyin. Hem bunu avans olarak görün, artık benim çalışanımsınız ve bu sizin hakkınız” dedi. Enver, çekinerek elini uzattı ve parayı aldı. “Teşekkür ederim” dedi. Enver, parayı aldıktan sonra müşteemilata gitti. Paltosunu, atkı, bere ve eldivenlerini aldı. Dışarı çıktı. Bu birkaç gün böyle sürdü. Her gün çıkıp dolaşıyor ve akşam eve geliyordu. Öncelikle sokak hayatını beraber paylaştığı arkadaşlarını buldu. Onların karnını doyurdu, alıp belediyenin evsizler yurduna götürüp yerleştirdi. Kışlık giysiler ayakkabılar aldı.

Birkaç gün sonra akşam müştemilatta otururken kapısı çalındı. Gelen Emine’ydi, “Enver bey, doktor bey geldi. Sizi görmek istiyor” dedi. Beraber büyük eve geçtiler. Doktor ve Leyla hanım misafir odasında onu bekliyordu. İçeri girince Leyla hanım, “Hoşgeldiniz Enver bey, tahlil sonuçlarınız çıkmış, doktor bey getirdi şimdi. Bu saatte rahatsız ettik ama doktor bey gelmek için ancak fırsat bulabilmiş” dedi.

“Yok ne demek rahatsız olmadım. Buyrun doktor bey, sonuçlar nasıl?

“Enver bey, hiçbir sağlık sorununuz yok. Sadece yetersiz beslenmeye bağlı vitaminsizlik çıktı. Bende size birkaç vitamin getirdim. Birkaç ay kullanın değerleriniz yerine gelecektir.”

“Çok teşekkür ederim. Yardımlarınız ve ilginiz için de.”

”Ayrıca size bir süprizim var. Leyla hanım bana cerrah olduğunuzdan bahsetmişti. Benim çalıştığım hastanede bir cerraha ihtiyaç varmış. Eğer kabul ederseniz sizi önermek isterim.”

Enver, birden heyecanlanmıştı, Leyla hanımsa araya girip şaka yollu, “Bizim bahçivanlık işi yattı desenize. Ama size cerrah olarak daha çok ihtiyaç vardır. Lütfen, bir deneyin derim” dedi. Enver hala şaşkın bir şekilde oturuyordu. Ne diyeceğini bilemedi, gözünden yaşlar boşandı. Doktor, “Sakin olun, yaşam herşeye gebedir ve önümüze birçok fırsat çıkartır. Bu da sizin karşınıza çıkan güzel bir fırsat kaçırmayın derim” dedi. Enver başını kaldırdı ve “Teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için. Ben de buna layık olmaya çalışacağım ve elimden geleni yapacağım” dedi.

“Ama önce biraz daha istirahat çünkü vitaminsizlik sizi biraz güçsüz düşürmüş. Bir hafta daha dinlenin, ondan sonra buluşur hastaneye gideriz, değerlendirilmeye alınırsınız.”

“Peki” dedi Enver. Biraz daha sohbetten sonra içi kıpır kıpır müştemilata gitti. Çok heyecanlanmıştı, uyuyamayacaktı ve kendine bir kahve yaptı, kitabını alıp okumaya koyuldu.

Bir haftanın geçmesini sabırsızlıkla bekledi. Beklerken boş durmadı; kütüphanedeki tıp kitaplarını karıştırdı, daha çok insan anatomisi… Bu arada arkadaşlarını sık sık ziyaret etti, ihtiyaçlarını giderdi ve müjdeli haberi onlarla paylaştı. Bir hafta sonra; kapısı çalındı, gelen Leyla hanımın şöförü Fevziydi. ” Enver bey, sizi götürmeye geldim. Doktor bey sizi hastanede bekliyor” dedi. Şöför, Enver’i doktorun çalıştığı hastaneye götürdü, danışmadan doktorun odasını öğrenen Enver, doktorun yanına gitti. Kapısını çalıp içeriye girdi. Doktor Enver içeri girince ayağa kalktı ve elini uzattı, “Hoş geldin azizim, hiç oturmayalım, bizi bekliyorlar başhekimlikte” dedi. İkisi beraber başhekimliğe gittiler. Odaya girdiklerinde başhekimle beraber iki kişi daha olduğunu gördüler. Başhekim, “Hoşgeldiniz” dedi. Odadaki herkesle tanıştı Enver. El sıkıştı, merhabalaştı ve sonra oturdu. Başhekim ve doktorlar, Enver’e sorular sordular, o da cevapladı. Başından geçenleri anlattı. Hepsi de hikayesinden çok etkilenmişlerdi ama onu teselli edip artık yarına bakması gerektiğini telkin ettiler. Enver, bu samimi ve içten ortamda kendini rahat hissetti ve başarabileceğine kendisi de inandı. Görüşme bittikten sonra doktorun odasına geçtiler, biraz da doktorla sohbet ettikten sonra müştemilata döndü.

Altı ay sonra; Enver artık başhekime, Eşref doktora, Leyla hanıma ve diğer doktorlara iyi bir cerrah olduğunu ıspatlamıştı. Enverin halsizliği gitmiş ve hatta birkaç kilo da almıştı. Çalıştığı esnada pekçok hastanın hayatını kurtarmış ve hastalarının güvenini kazanmıştı. Mutluydu, şükür içindeydi. Yaşadığı güzel şeyleri gördükçe daha da umutla bakıyordu geleceğe. Eşi ve çocuklarının hatırası içini burksa da yaşama devam ediyordu. Üstelik yeniden sevebilirdi bile hatta seviyordu da. Leylaya aşık olmuştu, en zor gününde evinin kapısını kendisine açan bu kadına hayrandı. Artık müştemelatta kalmasada Leyla hanımla görüşüyorlardı. Bu görüşmelerinde romantık dakikalar geçiriyor bir dahaki görüşmelerine kadar sabırsızlıkla bekliyordu. Yeniden dünyaya gelmiş gibiydi. Yeni bir hayat, yeni umutlar, güzel bir gelecek. Yeni evinde yatağına uzanıp yarına bakarken mutlulukla gözlerini kapadı…


%d blogcu bunu beğendi: