Yekta Kopan’dan “Bana Kuşlar Söyledi”

Yekta Kopan’ın yeni kitabı ‘Bana Kuşlar Söyledi’, çocukların gözünden konuşup yetişkinlerin dünyasına bakabilen öykülerden oluşuyor. Geleceğe umutla bakabilmek için yaralı çocukların dünyasına dalıyor yazar. O dünyadan okurlarına bildirdiklerinde ise direnç, kararlılık, merak, sorgulama, mücadele ve hayal gücü var.


Çocukluk, sadece çocuklukla sınırlı kalmıyor hiçbir zaman. Hayat ağacında çok da uzun olmayan bir dal belki bu zaman dilimi ama etkileri, ardından gelen tüm bir ömre yayılıyor. Hayat ağacındaki bir dal çocukluk, evet fakat köke en yakın o durduğundan olsa gerek tüm gövdeyi şekillendiriyor. Tam da bundan çocukluk döneminin kırılmaları da, kavgaları da, yaşananları ve yaşatılanları da hep en derinde bir yerde kalıp bir daha dönülemeyen ama ömür boyu taşınan bir mirasa dönüşüyor.

Edebiyatın da önemli duraklarından bu nedenle. Yazarların bir yönüyle hesaplaşması gereken bir dönem adeta. Kimilerine göre ‘altın ülke’, kimilerince ‘demir leblebi’. Her nasıl tanımlanırsa tanımlansın; orada olduğu bilinen ve bir gün mutlaka sizden selamını isteyen durağın adı çocukluk. Yekta Kopan da yeni öykü toplamı ‘Bana Kuşlar Söyledi’de bu durağa uğrayan yazarlar arasında katıldı. Fakat bir hesaplaşma derdi taşımıyor Kopan. Aksine, geleceğe umutla bakabilmek için yaralı çocukların dünyasına dalıyor. Kitabın arka kapağında da belirtiliyor zaten: “Çocukların dünyasından bakınca hâlâ umut var. Çocuklar varsa umut var.” Kopan da öyküleriyle bir anlamda bu umudun kelimelere dökülmüş bir resmini çiziyor. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda ise umuda giden yolun cesaretten geçtiğini görüyoruz. O nedenle ‘Bana Kuşlar Söyledi’de bir araya gelen öyküler için çocukluk öyküleri diyebildiğimiz gibi cesaret, mücadele öyküleri de diyebiliriz. Neyle mücadele? Yeri geldiğinde bilinçsiz anne-babayla, yeri geldiğinde okuldaki zorbayla, yeri geldiğinde kendisine sunulan şartlarla…

Bu zengin anlamlar barındıran izlekler karşısındaki çocuklar hakkında konuşmak için Kopan’a ulaştığımda ilk sormak istediğim de bu oldu. “Öyküleriniz aslında gerçek mücadele hikâyeleri” dedim. “Neden çocukların kahraman olduğu öyküler içinde mücadele kavramını öne çıkardınız?” Sürekli olarak söylediğimiz bir sözü hatırlatıyor Yekta Kopan: “Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakamadık.” Ardından devam ediyor: “Bu sözün çocukların gözünde nasıl bir karşılığı olduğunu soruyordum yıllardır kendime. Bütün bu haksızlıklar, adaletsizlik, çevre felaketleri, salgınlar, yıkımlar, ölümler bir çocuğun gözünden baktığımızda bize neler söyleyecek diye düşünüyordum. Sonuçta direnç, kararlılık, merak, sorgulama ve mücadele gücü çıktı karşıma. Yetişkinliğimizde kaybettiğimiz ya da başka anlamlar yüklemeye başladığımız kavramlar bunlar. Çocukların dünyasında her birinin daha saf, daha güçlü anlamları var. Dünyanın bozulan ayarlarını yeniden kuracak kadar güçlü anlamlar. Yeter ki bizler gölge etmeyelim.”

Kopan’ın öyküleri çocuklardaki bu ‘güçlü anlamlar’ın hatırlatıcısı olduğu gibi çocukluğun o kendine has muzipliğini, alaycılığını ve en önemlisi hayal gücünü de yansıtıyor öte yandan. Yazarın deyimiyle, biz gölge etmediğimizde ‘dünyanın bozulan ayarlarını yeniden kuracak anlamlar’ın gezdiği zihinlerin yansıması da öykülerde yerini alıyor böylelikle. Tam da bundan, gerçekliğin kalbinden doğuyorsa da bu öyküler, bir yanı mutlaka hayal gücü canavarının kollarına bırakıyor kendini. Sayfalar arasında dolaşırken zaman zaman uğradığımız fantastik duraklar da bu bağlamda kitabın gerçek rengini bulmasında önemli bir görev üstleniyorlar öykülerin içinde.

Peki, “Çocukluğun, çocukların özellikle yaralarına olan ilginiz” diyorum… “Neleri dile getirme fırsatı verdi size bu yaralar?” Yekta Kopan, “Ben çocukluğu insanın doğup büyüdüğü, yetişkinliğe geçtiği gün terk ettiği ve bir daha asla gidemediği o uzak kasaba olarak tanımlarım” diyor ve ekliyor: “O kasabanın bütün sokakları, binaları, bahçeleri, havası, suyu ilgilendiriyor beni. Yıllar sonra o kasabayı hatırlamaya çalıştığımızda görüntüler bir türlü tamamlanamıyor zihnimizde. Hep bir eksiklik, bir yarım kalmışlık, biraz yara bere. Kim bilir hangi sokakta yürürken korku kapladı içimizi, hangi evde yaşadıklarımız uykusuz gecelere neden oldu, hangi bahçede düşüp yaraladık dizimizi. Yetişkin yaşamımızda kapanmayan yaralara, çocukluğun bakış açısıyla yaklaşmak istedim. Dünyanın bugününe çocukların gözünden bakınca, o yaralarla çok daha özgürce hesaplaşabildim.”

Bir de meselenin yazarın da içinde olduğu özdeşim boyutu var. Onu da soruyorum Kopan’a: “Her kitap okuruna bir şeyler katar ama yazarına da dokunur. Çocuk dünyasında dolaşmak size neler kattı?”

Kopan: “Freud, ‘Rüyalarda yeniden üretilen, bir kısmını uyanık halde düşünce etkinliğimizle hatırlayamadığımız ve kullanmadığımız malzeme, çocukluk yaşamına aittir’ der. Bu kitabı yazarken, kendi çocukluğuma dair anlara da gittim zaman zaman. Kendimle farklı bir şekilde yüzleştim. Ama kendime dair malzemeleri bir kenara koyup ilerlemeyi tercih ettim. Kendi anılarıma büyük değerler verip kişisel bir anlatı kurmaktansa, yarına farklı çocukların farklı mücadeleleriyle bakmak istedim. Sonuçta bu kitabın yazılış süreci, bana yarına yeniden umutla bakabilme gücü verdi.”
‘Bana Kuşlar Söyledi’, çocukların gözünden konuşup yetişkinlerin dünyasına bakabilen öykülerden oluşan bir toplam. Yekta Kopan’ın, kalemini bir de çocuk bakışıyla sınadığı bir kitap ayrıca. Kopan sadece kendine değil, öyküleri arasında dolaşan herkese ‘umutla bakabilme gücü’ veriyor.

Dünyanın bugününe çocukların gözünden bakınca...


Yekta Kopan
Can Yayınları, 2021
128 sayfa, 21 TL.

Kaynak: Hürriyet


%d blogcu bunu beğendi: