Timur Selçuk’a Veda

Hikaye anlatmayı da  dinlemeyi de seven bir ana babanın evladı olarak çocukluğumun kızlı erkekli öğrenci evinin gurbet kokulu usta hikaye anlatıcılarından biri olan Timur Selçuk'u uğurluyoruz.


1980’li yıllar. Timur Selçuk ilk iki plağını 7-8 sene evvel (1974) çıkarmış; Timur Selçuk ve Orkestrası ve İspanyol Meyhanesi. Bana o kadar yakın gelmiyor tabi tarihler; çocuğum daha çünkü kaç yılında ne plak çıkmış haberim bile yok. Tek bildiğim Cerrahpaşa ve Çapa’da okuyan abimle ablam ve kızlı erkekli arkadaşlarının kaldığı Kocamustafapaşa’daki bahçe katı öğrenci evinde hemen her gün dinlenen şarkılardan türkülerden bazılarını onun söylediği. Beyaz takım elbisesiyle piyanonun başında foroğraflanmış plak kapağında sanki evden biri gibi duruyor. Rahmetli annemin Adana’dan gönderdiği içli köfteler ve mantıların neredeyse bütün Cerrahpaşa’ya yettiği günler…

Timur Selçuk Cerrahpaşa ve Çapa’ya cetvelle ölçülmüş gibi aynı uzaklıkta olan öğrenci evinde sanki bizim hikayemizi anlatıyor; garip, trajik aynı zamanda eğlenceli, melankolik ama çok değil acıklı ama güldürüyor da öldürmüyor ama ok gibi saplanıyor sözleri sonra hemen geçiyor…

Ekonomi tıkırında kriz var kriz var diye bağırıyor tatlı tatlı… Kömürlüğe bakan arka tarafı komple rutubet bahçe katında işsizlik pahalılık enflasyon diyor şiir tadında keman eşliğinde. Nerden geldi bu karlar kime gitti bu karlar diyor… Masal gibi anlatıyor tatlı tatlı şişşşt aman kimse duymasın diyor. Kriz var tabi olmaz mı öğrenci evinde. Memleketten henüz haberim yok. O söylüyorsa orda da işler iyi değil demek ki… O söyleyince komik geliyor tabi.

Halit Rezaki’yi anlatıyor omuzlarını silke silke tabi bu benim gözümde canlanan…  Tonton bir dede masal anlatıyor sanki. Hikaye anlatmayı da  dinlemeyi de seven bir ana babanın evladı olunca daha da dikkatini çekiyor insanın.  “Bilmedim fiyatını ömrümce, Ekmeğin şekerin tuzun muzun, Girmedim bakkal kasaptan içeri, Ayağıma geldi ne istedimse, Kondu önüme ne yedimse, Esvaplarım ütülü mintanım kolalı potinlerim boyalı” diyor.  “Hayatın yorgunu” Halit Rezaki kendi kendini yiyip bitiriyor ben de hayretle tekrar tekrar dinliyorum…

Karışık bir iş vesselâm, Deli dolu yazar kalem, Yazdığı da ne bir sürü, İpe sapa gelmez kelâm… Nasıl karışık olmasın ki ekonomik açıdan zor ama mutlu günler. Köy ilkokulundan gelip kızlı erkekli doktor adaylarının olduğu bir öğrenci evinde beyaz takım elbiseli bir adam çığlık çığlığa şarkı söylüyor. Bizim evin arka odası rutubetli ama kim takar ki rutubeti… Kömürlüğün olduğu arka bahçede akşam sefaları açıyor. Timur Selçuk diye biri tatlı tatlı “Bu düzen böyle mi gidecek” diyor. Bırak gitsin bırak gitsin… Kime söyleriz derdimizi ne hekim anlar ne hoca…

Malum öğrenci evi ya sık sık ev sahibi tarafından aşındırılıyor kapı. Kimse de para yok ki kira ödensin… Nasıl tatlı, ironik ve ikonik gelmesin Bana Bana? Hakikaten Hacı amca bir ömür böyle geçmez bize bize bize bize bunu bize bunu yapamazsın ayay..

Gitar solosuyla başlayan İspanyol Meyhanesi var bir de… Gitar çalmayı öğreniyorum bir uçtan. Piyano çalmak istiyorum ama o ne gezer yok.  Henüz meyhanelere falan gidemiyorum ama hep duyuyorum bir Cumhuriyet Meyhanesi varmış İstiklal’de. Timur Selçuk’un anlattığı İspanyol Meyhanesi… O anlatıyor benim gözümde kulak arkasında kırmızı bir karanfil olan bir kadın canlanıyor. Sular sık sık kesiliyor bu arada. Günlerce gelmediği oluyor. Arka odalardan biri komple su bidonlarıyla dolu. İçimiz kahır ve hüzün doluyor o bidonlar doldurulmayı unutulduğunda. Yeter yeter öleceksek ölelim:)

İşgal altüst etti nasıl da İzmir’de her şeyi. Öğrendi kullanmasını Despina bu yanlış geceyi….Muammer beyin gözdesi. Bizimkiler de okulun gözdeleri. Ben de köy ilkokulumun. O zamanlar Adana İstanbul 18 saat sürüyor neredeyse… Git git gel. Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması…

Her yaz ve kış tatilinde gelince öğrenci evine tabi arkadaşlarım da oluyor bahçesinde hem kömürlüğü hem de akşam sefaları olan rutubetli bahçe katımızda. Biz üç kişiyiz. Apartmanda başka çocuklar da var ama onlar pek çıkmıyor bahçeye. Üç arkadaş bazen monopoli oynuyoruz bazen saklambaç. Ebru’nun annesi bize reçelli ekmek ve ayran veriyor. İkisi bir arada oluyor bu arada. Ebru Burak’tan hoşlanıyor. Burak çok yüz vermiyor. O sırada abim kendi sınıfından bir kıza aşık ona her gün Beni Kör Kuyularda’yı dinletiyor. Kavga mı ediyorlar acaba gizli gizli yoksa abim neden ona bu şarkıyı dinletsin söylesin hatta?

Yaz sonu geldiğinde Yollarımız Burada Ayrılıyor, arkadaşlarıma ve her şeye veda edip hiç yaşamamışçasına geri dönüyorum köye. Mevsimler gelir geçer yıllar geçer…

Caddeden sokaklara doğru sesler elendi, Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi. Bir kömür dumanıyle tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına düştü damlar. Ve dönüş yolu başlar İstanbul’u kömür dumanı sarıp sarmalamaya başlamadan hemen önce.

Çocukluğumun en tatlı hatıralarının dış sesiydi Timur Selçuk. Kocamustafa’daki is kokulu rutubetli öğrenci evinin ve hayatımızın usta anlatıcısı… Gurbet kokulu yapardı her yeri sonra eve döndürür hasret bırakırdı. Şimdi onu uğurluyoruz. Herkes gibi o da göçüp gitti. Mekanı cennet olsun.