Puşkin’in Hayatı

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Rus şair ve yazar. Kimi çevrelerce en büyük Rus şairi ve Rus Edebiyatı'nın kurucusu olarak kabul edilir.


John Lennon’un Yoko Ono’su vardı onu ölüme götüren Puşkin’in de Natalya’sı… Yoko Ono’nun hiç değilse John Lennon’u sevdiği varsayılır oysa Puşkin’in aşkı nedeniyle düello yapıp hayatını kaybettiği Natalya’nun onu sevdiği bir varsayım bile değil sevmediği tarihsel gerçektir. Öyleyse baştan başlayalım.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Rus şair ve yazar. Kimi çevrelerce en büyük Rus şairi ve Rus Edebiyatı’nın kurucusu olarak kabul edilir.

Puşkin, 26 Mayıs 1799’da Moskova’da doğdu. abası Sergey Lvoviç, soylu bir ailenin çocuğuydu. Annesi Nadejda Osipovna Hannibal’in dedesi Etiyopya’lı İbrahim Hannibal’in Rus Çarı I. Petro’nun vaftiz çocuğuydu. Ailesi zamanlarının çoğunu balolarda geçirdikleri için Puşkin, anne ve baba şefkatinden uzak bir çocuk olarak büyür, ilk bilgilerini yabancı eğitmenlerden edinir. Henüz sekiz yaşındayken Fransızcası Rusçası kadar iyidir. On bir yaşına geldiğinde ise özgürlükçü ve alaycı yazarlarına hayran olduğu Fransız edebiyatını neredeyse ezberlemiştir ve Fransız şiirler ve komediler yazmaya başlar.

Döneminin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin’in evine gelip gidenler arasındadır. Ancak hiçbiri onu kendisine durmadan tuhaf masallar anlatıp, eski Rus türküleri söyleyen dadısı kadar etkilemez. Yaşlı dadısı Arina’nın anlattıkları, Puşkin’in çocukluk ruhunda silinmez izler bırakır.

Puşkin, on iki yaşına geldiğinde, Rus Çarı I. Aleksandr’ın Tsarskoye Selo’da (Çar’ın yazlık köyü) açtırdığı okula yazılır ve buradaki altı öğrenim yılı boyunca tıpkı okulun diğer öğrencileri gibi, Petersburg’a gitme izni bile verilmeden adeta dış dünyadan koparılarak eğitim görür.

Puşkin’in lise yıllarında yazdığı şiirlerinde bile, gerçekçilik eğilimi açıkça göze çarpar. O dönem şiirinde kullanılmayan kaba ve gündelik sözcükleri rahatlıkla kullandığı ve canlı, kıvrak bir zekanın izlerinin görüldüğü şiirleriyle Derjavin‘in dahi dikkatini çekmeyi başarır.

Artık ünlü bir şair sayılmaya başlayan Puşkin, bu sıkıcı okul yıllarından sonra büyük bir eğlence susuzluğu ile, Petersburg’un canlı yaşamına dalar. Yazdığı ve birçoğu yasaklanan özgürlükçü şiirleri ve taşlamaları bu sıralarda dilden dile dolaşmaya başlar. Rus edebiyatı tarihinde şiir, ilk kez olarak, herkes üzerinde hayranlık uyandırır. Yeni doğan ve adeta üzerine titrenen bir çocuk gibi coşku ile büyümeye başlar.

Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya atanır ve burada ünlü “Kafkas Esiri” ve “Bahçesaray” adlı destanlarını yazar. Onun edebiyatında ne klâsik şiirin kuralcılığı ne de Romantizmin sahte, fantastik güzellikleri yer alır. O, gerçeği duyumsar, gerçeğin içinden gelir ve onu olduğu gibi anlatmayı ister.

Kafkasya’dan dönen Puşkin’in Rusya’daki askeri yönetime ulu orta sövmesinden dolayı dört yıl süreyle başkente girmesi yasaklanır ve ailenin sahip olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamak zorunda bırakılır. Hükümet tarafından oğlunu gözetim altında tutmakla görevlendirilen babası da görevini canla başla yerine getirir. Yirmi dört yaşındaki Puşkin, bu sürgün döneminde yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeniy Onegin adlı romanını yazmaya başlar. “Çingeneler”, “Peygamber” ve “Boris Godunov” isimli önemli eserlerini de yine bu sürgün yıllarında yazar.

Bu uzun, sıkıcı ve gergin sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova’ya çağırılan genç şairin kaleminden çıkan her şey artık çarın sansüründen geçecektir. Polis baskınları ve aşk serüvenleri ise Puşkin’in yaşamının ayrılmaz parçaları olur.

Puşkin, bir baloda eski yüksek rütbeli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova ile karşılaşır ve büyüleyici güzellikte olan bu genç kıza aşık olur. Natalya ise, edebiyatla hiçbir ilgisi olmayan, Puşkin’i bir şair olarak umursamayan, aklı fikri kendine rahat yaşam sağlayacak koca bulmakta olan sıradan biridir ve ailesinin de ondan pek bir farkı yoktur. Puşkin Natalya’ya evlenme teklif eder; Natalya ise, şairin evlenme teklifini belirsiz bir tarihte cevaplanmak üzere erteler. Puşkin, bu durum karşısında umutsuzluğa kapılır ve Moskova’dan uzaklaşmak ister. Bu nedenle de, 1829’da, bir gözlemci olarak Rus ordusuna katılır ve Osmanlı topraklarına gelir. Sonradan yazdığı “Erzurum Yolculuğu” adlı şiirinde yol izlenimlerini anlatan Puşkin’in, daha başka birçok eserinde de Erzurum’dan aldığı esinler yer bulur.

Moskova’ya dönen Puşkin, Natalya’ya evlenme teklifini yineler. Uzun çekişmelerden sonra Natalya’nın ailesini de ikna etmeyi başarır ve sonunda nişanlanırlar. Natalya ise, bu duruma karşı kayıtsız kalır ve sadece izlemekle yetinir. Natalya’nın bu tutumu da sonuna kadar böyle devam eder. Nihayet evlendiklerinde ise sonun başlangıcı olur.

Bu dönemde hayatına George Charles d’Anthès adında biri girer. Puşkin, o sıralarda yazdığı birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d’Anthès adındaki bu Fransız delikanlısının bayan Natalya Puşkin’e kur yaptığını, bayan Natalya Puşkin’in de d’Anthès’e karşı kayıtsız kalmadığını öğrenir. Çok üzülen Puşkin, 1837’de d’Anthès’i düelloya çağırır. Bu bir anlamda Puşkin’in ölüme meydan okuyuşudur. Çünkü, d’Anthès’in ordunun en iyi nişancılarından olduğu bilinmektedir.

27 Ocak 1837’de St.Petersburg yakınında Kara Dere’nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilir. Puşkin’in şahidi arkadaşı Danzas’tır. Düello’da kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilir. Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d’Anthès, Puşkin’i karnından yaralamayı başarır. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, 10 Şubat 1837 tarihinde 38 yaşında hayata gözlerini yumar.

Şairin öldüğünü duyunca evinin kapısının önünde toplanan ve Yevgeniy Onegin’in son baskısını kapış kapış tüketen halk, şairin ölümü üzerine neredeyse hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelir. Bu gerekçe ile olayların çıkmasından çekinen polis, bir gece yarısı, şairin tabutunu gizlice kiliseden alır ve Mihaylovskoye köyüne götürerek toprağa verir.

Gogol, “Puşkin, olağanüstü bir olaydır.” der; Dostoyevski daha mistik bir tavırla ” Puşkin, bize gelecekten haber veren bir peygamberimizdir.” der. Puşkin, modern Rus Edebiyatı’nın oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır. Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatı’nda “gerçekçilik akımı“nı başlatan liderdir.

Aleksandr Puşkin’in düello günü uğradığı son yer; Peterburg Nevski Prospekt’de Wolf’s şekercisidir (şimdi ki Cafe Litteraturnia). Bu cafede Puşkin’in balmumundan bir heykeli vardır.

Natalya Gonçarova

Eserleri

  • Ruslan i Lyudmila – Ruslan ve Ludmila (1820) (şiir)
  • Kavkazskiy Plennik – Kafkas Esiri (1822) (şiir)
  • Bakhchisarayskiy Fontan – Bahçesaray Selsebili (1824) (şiir)
  • Tsygany, – Çingeneler(öyküsel şiir) (1827)
  • Poltava (1829)
  • Küçük Trajediler (1830)
  • Boris Godunov (1825) (drama)
  • Papaz ve uşağı Balda’nın hikayesi (1830) (şiir)
  • Povesti Pokoynogo Ivana Petrovicha Belkina – İvan Petroviç Belkin’in hikayesi (5 kısa hikayeden oluşur: Atış, Kar Fırtınası, Cenazeci, Menzil Müdürü ve Bey’in Kızı) (1831) (düzyazı)
  • Çar Saltan Masalı (1831) (şiir)
  • Dubrovsky (1832-1833, yayınlandı1841, roman)
  • Prenses ve 7 Kahraman (1833, şiir)
  • Pikovaya Dama – Maça Kızı (1833) daha sonra operaya uyarlanmıştır
  • Altın Horoz (1834, şiir)
  • Balıkçı ve Altın Balığın Hikayesi (1835, şiir)
  • Yevgeniy Onegin (1825-1832) (şiirsel roman)
  • Mednyy Vsadnik – Bronz Süvari (1833, şiir)
  • Yemelyan Pugachev isyanının Tarihi (1834, düz yazı)
  • Kapitanskaya Dochka – Yüzbaşının Kızı (1836, düz yazı)
  • Kirdzhali – Kırcali (kısa hikaye)
  • Gavriiliada
  • Istoriya Sela Goryukhina – Goryukhino Köyü’nün Hikayesi (bitirilmemiştir)
  • Stseny iz Rytsarskikh Vremen – Şövalye Hikayeleri
  • Yegipetskiye Nochi – Mısır Geceleri (kısa şiirsel hikaye, bitirilmemiştir)
  • K AP Kern – AP Kern’ne (şiir)
  • Bratya Razboyniki – Haydut Kardeşler (oyun)
  • Arap Petra Velikogo – Büyük Petro’nun Arabı (tarihsel roman, bitirilmemiş)
  • Graf Nulin – Kont Nulin
  • Zimniy vecher – Kış akşamı

HAKKINDA YAZILANLAR

Puşkin’in dinî bilincinin oluşmasında Doğu’nun etkisi: Doğu ve Puşkin Vladimir Kazarin

1820 yılında Kırım gezisi sırasında ve sonrasında, Puşkin’in mektup ve eserlerinde, Tavrida olarak adlandırılan eski Kırım topraklarında, Ortodoks Hıristiyanlığı’nın gelişmesi ile ilgili anı ve rivayetlerden bahsetmemesi, bu konuya kayıtsız kaldığını gösterir.

Taman’dayken, Kerç Boğazı’nın iki kıyısında bulunan eski Taman Hanlığı’na ve büyük ihtimalle, 1792 yıllarının tarihî bulguları arasında en heyecan verici eserlerden olan Taman Hanlığı’nın taştan yapılan muhteşem anıtına ilgi göstermiş ancak Puşkin “Meryem Ana’yı Himaye” kilisesinden hiç söz etmemiştir. Halbuki söz konusu Taman Hanlığı’nın taş anıtı bir süre bu kilisede muhafaza edilmişti. Ayrıca, o dönemde Meryem Ana’yı Himaye kilisesine bağlı bir rivayet çok meşhurdu. Bu kilise, 1022 yılında Taman Hanı Mstislav tarafından, Kosogların hanı Rededü ile yapılan savaşta galip geldiği için kurulmuştur.

Eski vakayinamelerde bu kilisenin Meryem Ana kilisesinin kalıntıları üzerine kurulmuş olduğu rivayet edilmiştir. Puşkin’in Meryem Ana Kilisesinden ve kuruluş özelliklerinden haberdar olduğu muhakkaktır, çünkü kendisi Taman Hanı Mstislav’ın şahsiyetine ilgi duymuş, “Kafkas Esiri” adlı uzun şiirindeki dipnotlarında bu handan da söz ederek, “Mstislav” adlı Taman Hanı’nı anlatan ayrı bir eser yazmayı düşünmüştür. Puşkin’in bütün bu olaylardan haberi vardır ancak eserlerinde bu konulardan hiç bahsetmemesi manidardır.

Kerç’e geldiğinde Puşkin, büyük ihtimalle Hazret Yohhan kilisesini ziyaret etmiştir. Eski Bizans usulü ile inşa edilmiş bu kilise, şehrin esas görülmesi gereken yerlerinden birisidir, Kerç’e gelen herhangi bir seyyah mutlaka burayı ziyaret etmiştir. Bu seyyahlar arasında, kiliseyi 1818 yılında ziyaret eden Çar I. Aleksandr’ın isminin söylenmesi meseleyi yeterince açıklıyor zannederim. Hz. Yohhan kilisesinin kuruluş tarihleri ile ilgili tartışmalar hala devam etmekte. Puşkin’in yaşadığı dönemde, kilisenin kuruluş tarihi olarak M.S. VI yüzyıl (A. İ. Mihaylovski-Danilevski) ve III-IV. yüzyıl (G. V. Gerakov) tarihleri tahmin ediliyordu. Bunun yanında daha gerçekçi fikirler de vardır (İ. M. Muravyev-Apostol). Günümüzde ise bilim adamlarının bu konuda kesin bir cevabı yoktur, tahmin edilen tarih ise VIII-XIV. yüzyıllardır.

Sivastopol yakınlarında Fiyolent burnunda bulunan Georgi Manastırına Puşkin’in yaklaşım tarzı çok manalıdır. O dönemde sadece Kırım’ın değil, bütün Rusya Ortodoks Hıristiyanlığı’nın önemli kutsal yerlerinden olan bu manastırın kuruluşunun 1000. yıldönümü yaklaşıyordu. Rivayetlere göre, günümüzde manastırın bulunduğu yerde eskiden bir mağara kilisesi vardı. O kilisenin papazı ise Andrey Havarisi idi. Puşkin ise yazılarında, ancak manastırın bulunduğu yerin manzarasının çok güzel olduğuna ve manastır yakınlarında eskiden antik mitolojiye ait olan “İfijeni Tavrida’da” adlı rivayette anılan Diana mabedinin bulunmasından dolayı manastırdan bahsetmektedir.

“Bahçesaray Selsebili” adlı eserinde Hıristiyanlık (ancak Ortodoks Hıristiyanlığı değil, Katolisizm) konusu ortaya çıkacaktır. Bu konu da o dönemde moda olan romantizmin meydana getirdiği Avrupa (Hıristiyanlık) ve Şark (İslâm) kültürlerinin karşılaştırılması akımına uymasından dolayıdır.

Nihayet, sıraladığımız olaylar arasında en manidarı, bahsettiğimiz dönemde Kırım’dan söz eden Puşkin, Kırım topraklarının Rus Hıristiyanlığı’nın vatanı olması ve burada 988 yılında Prens Vladimir’in vaftiz edilmesiyle ile ilgili bir kelime dahi söylememesidir. Böyle olmakla beraber, “Ruslan ve Ludmila” adlı uzun şiirinde ve “Mstislav” adlı uzun şiirinin karalamalarında Puşkin, Prens Vladimir’den bahsetmiştir. O dönem, Rusya’nın resmi tarihçisi olan N. M. Karamzin’in yazmış olduğu Rusya’nın vaftiz olayını anlatan kitabını dikkat ve titizlikle okumuş olan Puşkin’in, söz ettiğimiz döneme ait eserlerinde bu vaftiz olayını ihmal etmesi anlamlı ve dikkat çekici bir tavırdır. 1825 yılında Kırım’ı gezen Griboyedov, Rusya’nın bu vaftiz olayını çok düşünecek ve dile getirecektir.

Puşkin’in bu önemli olaylara karşı kayıtsızlık ve suskunluğunun nedeni, 1820 yılında, döneminin modasına uygun olarak aşırı ateist olmasıdır. Arkasında, lise yıllarında yazdığı “Rahip” adlı ahlaki serbest uzun şiiri (1813) vardı, ilerisinde daha yazılacak ve Tanrıya kahredecek “Gavriliada” (1821) ve Odesa’daki “Temiz Ateizm Dersleri” (1824, bahar) vardı. Dinî değerlerini ve Ortodoks Hıristiyanlığı’nı Puşkin, 1824 sonbaharında Mihaylovsko’ye geldikten sonra yeni tanımaya ve benimsemeye başlamıştır. İlgi çekici olan şudur: Puşkin’in dine ısınması, “Kuran-ı Kerim’e Nazireler” yazdıktan sonra başlamıştır.

“Kurân-ı Kerim’e nazire” yazma fikri muhakkak, doğrudan Kırımla ilgilidir. Puşkin, Şark kültürünü, İslam dünyasını Kırım gezisi sırasında, özellikle Bahçesaray’da bulunduğu sıralarda tanımıştır. Bir yabancı olan Puşkin’i, Kırım Tatarları’nın dinî emirleri yerine getirme titizliği hayrete düşürmüştür. “Bahçesaray Selsebili” adlı uzun şiirinde Puşkin “muhteşem Doğunun insanlarının” “Kur’an’ın kutsal emirleri”ne “titizlikle riayet etmeye” hazır olduklarını, “Peygamberi sevenlerin” yaşlanırken Mekke’yi görme ve savaşta şehit olup cenneti kazanma arzularından çokça bahsetmiştir.

Kasım 1824’de, nazireler üzerinde çalışan Puşkin, 1790 yılında çıkan M. Verevkin tarafında tercüme edilen Kur’ân-ı Kerim’in metininden faydalanmıştır. Ancak Puşkin Kuran-ı Kerim’deki yazıları titizlikle takip etmemiştir. Onun şiirlerinin, kutsal kitabın surelerinin şiir diline tercümesi olduğunu söylemek yanlıştır. Puşkin’in şiirleri, Kuran-ı Kerim sureleri esas alınarak, Tanrı ile insan arasındaki münasebetler üzerine yazılmış fikirlerdir.

Haklı olarak şu fikir ileri sürülebilir: Puşkin, Rus insanın bilincinde Ortodoks dininin yeri üzerinde, İslâmı tanıdıktan sonra düşünmeye başlamıştır. Bir derecede, Kur’ân-ı Kerim, Puşkin’i Hıristiyan buyruklarını analiz etmeye teşvik etmiştir. Kurân-ı Kerim’in surelerini şiir diline çevirince, Puşkin, doğal olarak İncil’in bölümlerini şiir diline çevirme fikrini benimsemiş ve gerçekleştirmiştir. 1823 yılında yazılan “Eken” şiirinde Puşkin, İncil hikayesinden yola çıkarak, bu hikayesini “Demokrat İsa Mesih’in masalı” olarak yorumlamıştır. “Boris Godunov” trajedisinde (1824-1825) ise, şair tarafından tasvir edilen halk, “Hıristiyanların gayretle ettikleri dua”nın Allah’a ulaşmasını, “Bahçesaray Selsebili”nin kahramanlarının coşkusuyla arzu edecektir.

“Kurân-ı Kerim” naziresinden, Puşkin’in İsa Peygamber’in şahsiyetini açıklamaya çalıştığı ünlü “Peygamber” şiiri (1826) doğmuştur. Bu şiirde şair ilk defa bir Peygamberi, ferdi hayatı dışında bir Mesih olarak düşünecektir. Bunun yanında, “Peygamber” şiirinde, şair peygamberin vazifeleri arasında, Tanrı’dan insan bilincine armağan edilen dinî değerleri şöyle yansıtmıştır:

Çölde yatan cesedime
Aniden bir ses geldi Tanrı’dan,
“Kalk, Peygamber, kalk, gör, işit”,
Diyar diyar dolaşarak,
İrademi kabul et, ettir, git,
İnsan kalplerini sözlerinle yak”.