Ortadoğu’nun İncisi Lübnan’da Yaşamın “Peki Şimdi Nereye” Filmi Bağlamında İncelenmesi

Filmde dinamit gibi patlamaya hazır olan halkın artık huzuru bulmak için birlik beraberliğini sağlanma çabası birçok örnekle karşımıza çıkıyor.


Dünya üzerinde birçok devlet, birçok coğrafya, birçok kültür, dil, din vardır. Herbiri birbirinden farklı, kendi içerisinde özeldir. Ortadoğu da kendine has kültürü, yapısı, yaşam tarzı olan bir coğrafyadır. Aynı coğrafya içerisinde birden çok yaşantıyı, kültürü içerisinde bulunduran bu coğrafya içinde barındırdığı birçok devletin birbiriyle zaman zaman sorunlar yaşadığı bir bölgedir. Ortadoğu da bulunan her devletin kendi nazarında keskin kuralları, net yaşam biçimleri vardır. Suudi Arabistan’da müslümanlığın, İsrail’de yahudiliğin net bir şekilde yaşam biçiminde, devlet yönetimde dominant bir etken olması gibi…  Ancak başta da dediğimiz gibi her devlet birbirinden farklıdır. Bunlardan birisi de yazının konusunu oluşturan Lübnan…

Lübnan; Ortadoğu’nun kuzeyinde bulunan 6 milyonluk nüfusu ile kendine has kültürü, yaşam biçimi, ritüelleri olan bir Ortadoğu devletidir. Lübnan’da diğer Ortadoğu devletlerinde görülen keskin ayrımlara rastlamak güçtür. %54’lük Müslüman, %42’lik Hristiyan nüfusunun birarada yaşadığı, zaman zaman sorunlarla, dinsel çatışmalarla karşılaşsa da yeri geldiğinde de bir olmayı birlik olmayı başarabilen bir devlettir. Birlikte yaşayan halk kendi içerisinde bir düzen tutturmuş birbirlerine ellerinden geldiğince saygı göstermeye çalışan birbirlerinin sevinçleriyle sevine, birbirlerinin üzüntülerini paylaşan insanlardır. Nadine Labaki 2011 yılında çekmiş olduğu Peki Şimdi Nereye ? adlı filmde halkın günlük yaşantısını en saf ve doğal haliyle aktarmıştır. Kısaca filmi inceleyecek olursak…

Film Lübnan’ın Beyrut, Trablusşam, Sayda gibi gelişmiş büyük şehirlerinde değil de Lübnan’ın küçük bir köyünde geçiyor. Bu küçük köyde yaşayan insanlar yıllardan beri bir arada yaşayan, her anlarında birbirlerinin yanında olan, sevinilecek durumlara hep birlikte sevinen ve üzüntülerini hep birlikte yaşayıp birbirleriyle paylaşan birlik içindeki halktır. Köydeki halkın zaman zaman radyolardan, gazetelerden duydukları Lübnan’daki, dış dünyadaki haberlerden etkilenen zaman zaman birbirlerine bilenen insanların köyün kadınlarının bir olup ortamı sakinleştirmeye çalıştığı bir filmle karşımıza çıkıyor.

Filmde Müslümanların ve Hristiyanların bir arada yaşadığı bu köyde ikiye bölünmüş bir yaşam karşımıza çıkıyor. Müslümanların ibadet yeri olan cami ile Hristiyanların ibadet yeri olan kilisenin yan yana olması, mezarlığın ortadan geçen bir toprak yolla Müslümanların ve Hristiyanların kısmı olmak üzere ayrılmış olması ama ayrımların sadece temel şeylerde yapılmış olması filme ayrı bir keyif katıyor. Bu temel alanların dışında halkın bir arada yaşayıp bir arada işlerini yapıyor oluşu ve birbirlerini kırmadan, gözeterek, kollayarak sürdürdükleri yaşam filmde fazlasıyla işleniyor. Filmde kadınların statükoyu koruma çabası kadınların hayatta ne kadar önemli bir noktada olduğunu da fark etmemizi sağlıyor. Bir yandan savaş sürerken bu kendini koruyan, soyutlamaya çalışan halk köye gelen gazeteler, radyoda çıkan haberler köyün kadınları tarafından erkeklerin duyması duyup da birbirlerine bilenmesinin engellenmesi amacıyla köyün huzurunun bozulmamasına özen gösterilmesi köyde trajikomik olayların yaşanmasına sebep oluyor. Köydeki kadınların, annelerin savaş durumunu yaşadıkları köyün huzurunu bozmamak adına saklamaya, duyulmasını engellemeye çalışmalarıyla mevcut durum genel hatlarıyla korunabiliyor. Yine de her ne kadar köy yaşantısı söz konusu olsa da köye gelen gazeteler, radyolardan verilen haberler köy halkının arasında karışıklık çıkartmaya zaman zaman yetiyor. Filmde ele alınan bir sahnede köyün tepesine kurulan televizyonu izlemeye giden halk hep birlikte keyifli bir zaman geçirmeyi planlarken televizyonda birden son dakika haberlerinin çıkmasıyla köyün kadınları olmayan sebeplerden ötürü bir sorun yaratıp köyün erkeklerinin haberleri duymasını engelliyorlar. Daha sonrasında da gece evin erkekleri uyuduktan sonra kadınlar televizyonun kurulduğu tepeye gidip televizyonun kablolarını kesip bir daha izlenmeyecek hâle getiriyorlar. Savaşın en hararetli zamanlarında ise köye gelen gazetelerin köyün kadınları tarafından alınıp fırınlarda yakılıyor. Bu sayede haberlerin kendi aralarında kalmasını ve erkeklerin duymasını engelleyip sorun çıkmasını kendilerince önlemeye çalışıyorlar. Bir diğer ele alınan sahnesinde ise yine savaşın hararetli zamanlarından birinde Hristiyan bir kadının oğlunun şehre çalışmak için gittiğinde dönüş yolunda Müslümanlar tarafından vurulması sonucu ölmesi ama annesinin evlat acısı yaşarken köyde tekrardan kavgaların, sorunların çıkmaması için oğlunun ölümünü saklaması, duyurmaması ve bu gibi olayların üstünün kapatılmak istenmesi aslında bir tek film olarak değil Lübnan’da daha da genel anlamıyla Orta Doğu’da halkın, artık insanların birbirlerinin dinleri, inanışları, ritüelleri sebebiyle birbirleriyle savaşmalarından yorulduklarını ve bu tür sorunları istemediklerini bu filmde gözler önüne seriyor.

Filmde dinamit gibi patlamaya hazır olan halkın artık huzuru bulmak için birlik beraberliğin sağlanma çabası birçok örnekle karşımıza çıkıyor. Filmde kadınların yapıcı rolleri de birçok defa gösteriliyor. Bir olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan bir halk ama en ufak bir sorunda da patlamaya hazır bir bomba gibi yaşamına devam eden insanlar bu küçük köyde yaşamlarını devam ettirmeye, bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorlar. Nadine Labaki 2011’de çekim olduğu bu filmle de kendi ülkesinin, televizyonlra yansımayan küçük köylerde yaşayan halkların ortak sorunlarını, yaşam şartlarını, yaşam şekillerini, ritüellerini ele alıyor. Böylelikle gerçeklerin, gerçek hayatların televizyonlarda izlediğimiz dizilerdeki, filmlerdeki kadar şatafatlı olmadığını, daha basit, daha mütevazi hayatların olduğunu ülkelerin yaşadığı sorunların sadece ülkeyi yönetenleri etkisi altında bırakmayıp bütün halkı etkilediğini ve bu etkilerin halkın içerisinde de sorunlara yol açtığını görmemizi sağlıyor.

Sanat toplumun, mevcut durumun yansımasıdır. Çekilen filmlerin, yazılan şarkıların, yapılan programların çoğunda toplumun o anki durumu gerek dramatize edilerek gerek komedi hâline getirilerek karşımıza çıkar. Çünkü insanlar yaşadıkları zorlukların, sorunların dışardan nasıl göründüklerini bilemezler ve merak ederler. Bazı zamanlarda; yaşanan, yaşanmış olunan zorluklar bir sinema filminde izlendiğinde veya bir şarkıda dinlendiğinde insanlarda ‘Bunlar bir tek benim başıma gelmiyormuş. Ne kadar çok insan benim gibi düşünüp yaşıyormuş.’ hissi verir. Yaşanan olaylar yaşanırken zor gelse de, bir televizyon dizisinde, sinema filminde izlemek, bir şarkıda dinlemek her zaman iyi gelir çünkü bilinir ki; Sanat toplumun aynasıdır.  

[zombify_post]


%d blogcu bunu beğendi: