Kediler ve köpekler neden düşman oldular?

Kedi ve köpeklerin neden anlaşamadıklarına dair (bir farenin ağzından aktarılmış) Çin söylencesi…


Bazı zamanlar ziyaret ettiğim bir ev vardı. Her köşesini çok iyi bilirdim, arka camının altında küçük bir kapı vardı, o kadar küçüktü ki siz muhtemelen fark etmezdiniz bile. Ama ben bir fare olduğum için en küçük girişlerden bile geçebilirdim. Ancak kapıdan geçip de eve girdiğim her defasında daha az kırıntı buluyordum.

Sonunda evdeki tehlikeleri de göz önüne aldığımda oraya gitmeme değmeyecek bir duruma gelmişti ama kendime hakim olamıyordum. Evde bir kedi vardı. Kedi onu gördüğüm her seferinde daha da zayıflamış oluyordu. Ah, benim gibi lezzetli bir fareyi gözden kaçırmayacağını bilmeliydim.

Şimdi size nasıl yakalandığımı anlatacağım. Dikkatim dağılmıştı ve etraftaki tehlikelere yeterince odaklanamamıştım.

Burnum çok keskindir ama kulaklarım için aynı şeyi söyleyemem. Ve normalde kendi sadece kendi işime bakarım ancak bir gece kulağıma çalınan tartışmayı duymazlıktan gelemedim. Bir kadın ve bir adam yüksek sesle bağrışıyorlardı.

“Bütün yaşadığımız sefalet senin suçun.” dedi kadın, stresten çatallaşan sesiyle. “  Annemin yüzüğünü satmamalıydın. Karşılığında alabildiğin tek şey topal bir attı. Şimdi elimizde hiçbir şey kalmadı, hiçbir şey.”

“Bunun annenin yüzüğüyle ne alakası var?” diye sordu adam.

“Çünkü sana daha önce bin defa söylediğim gibi o yüzüğü takan kişi asla aç kalmaz.” Dedi kadın.

“Ben böyle büyülü, saçma sapan şeylere inanmıyorum.” diye yanıtladı adam.

“Sen zaten benim söylediğim hiçbir şeye inanmıyorsun. Onun için bu durumdasın. O kadar zayıfladın ki pantolonların ikide bir dizlerine düşüyor. “ diye bağırdı kadın.

Ama ne tartışmaydı. Ama artık evin neden gittikçe fakirleştiğini öğrenmiştim. Adam kilerlerini dolu tutan büyülü yüzüğü satmıştı. Keşke benim de öyle bir yüzüğüm olsa, diye geçirdim içimden.

Olaylar öyle enteresandı ki içinde bulunduğum çatlakta çok fazla vakit harcadım. İşte bu çok büyük bir hataydı.Vee… Pat! Her şey kararmıştı. “ Ölü müyüm diri miyim?” diye düşündüm. Kısa bir süre sonra neden hayatta olduğumu anladım. Eski bir battaniye gibi kokan gürültücü
ahmak köpek konuşuyordu:

“Hey kedi, bekle biraz, o fareyi yeme.”

“Neden yemeyecekmişim?” diye mırladı kedi.  “Günlerdir düzgün bir yemek yemedim.”

“Ben de.” Dedi köpek. “Ama fareyi yemek açlığını yalnızca birkaç saat için bastırır. Akıllı olalım. Fare hem bizim hem de sahiplerimizin karınlarını bir ömür boyu tok tutabilir.“

“Açlık başına vurmuş senin.” dedi kedi.  “O bir fare, tavuk değil. Yumurtlayamaz. “

Hayır. Hayır. Hayır.” Diye havladı köpek.  “Demek istediğim bu değil. Fareyle ilgili en önemli şey küçücük olması.“

“Yani?” diye sordu kedi.

“Yani en küçük deliklerden bile geçebilir.” dedi köpek.

“Yani?” diye sordu kedi.

“Yani, eğer onu sihirli yüzüğün olduğu eve götürürsek, bizim yerimize içeriye girip yüzüğü çalabilir. Bunu senin için yapacaktır çünkü hayatı buna bağlı. Evin nerede olduğunu biliyorum. Bana da saksağan söylemişti. Hadi yola koyulalım. “

Kedi, köpeğin göründüğü kadar aptal olmadığını anladı. Beni kuyruğumda tutarak camdan dışarı atladı. Köpekle beraber sokaklarda koşmaya başladılar. Ben ise her yere çarpıyordum. Ve sizi şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu seyahat etmenin en berbat yolu. Ama yine de hayattaydım. Ve önemli olan buydu.

Şehirden ayrılarak bir nehre ulaştık. “İşte buradan geçeceğiz.” dedi köpek.

Kedi beni pençesinde sıkı sıkı tutarak suya atladı.  “Yavaş ol.” dedi köpeğe. “Ben yüzme bilmiyorum. “

“Önemli değil.“ diye yanıtladı köpek.  “Gel sırtıma atla, seni taşırım.”

Sonunda köpek bizi öbür tarafa kadar taşıdı. Yüzüğün olduğu eve çok az bir mesafe kalmıştı. Eve vardığımızda içerde bir kadın ve adam gördük, ikisi de tombullardı, iyi beslendikleri belliydi, yüzlerinde gülümseme vardı.

“Doğru eve geldik. Şimdi umalım da kadın yatarken yüzüğünü çıkarsın.” dedi köpek.

Kedi bir giriş bulabilmek için evin etrafını kolaçan etti. Eğer yeterince bakarsanız her zaman en az bir tane vardır. Biz de küçük bir giriş bulmuştuk.

“Hadi içeri.” dedi kedi. “Tabi eğer o küçük, sefil fare hayatına değer veriyorsan.”

Ben de içeri girdim. Hayatta olduğum için hala neşe doluydum ama bir şeyler bulacağıma dair pek de ümitli değildim. Koklayarak kırıntıları bulabilirim ama fareler koklayarak altın bulma konusunda yetenekli değildir. Şans eseri karanlıkta bir parıltı gördüm. Kadın yüzüğü çıkararak diğer mücevherlerinin yanına bırakmıştı. Epey zenginlerdi. Adam yüksek rütbeli bir devlet memuru falan olmalıydı.

Yüzüğü ağzımla tutarak evden dışarı fırladım.

“İşte burada.” dedim.“ “Umarım sözünüze sadık kalırsınız.”

“Bu acımasız dünyaya elveda de.” diye karşılık verdi kedi, pençeleri ay ışığında parlıyordu. Hayatım için endişeliydim. Ama köpek araya girdi:

“Dur orada kedi. Bir söz verdik ve buna sadık kalmalıyız. Söz sözdür. “

Nehre geri döndük, tıpkı gelirken yaptığımız gibi yüzerek karşıya geçtik. Kısa bir süre sonra tekrar şehirdeydik. Ancak bu sefer kedi eve dönüş için çatıları seçmişken köpek sokakta yalnız başına koşmaktaydı. Ben ise iyi bir uyku çekmek için evime döndüm.

Ama bu hikayenin devamı var. Birkaç hafta sonra, kedi ve köpeğin olduğu evin yakınından geçiyordum. Işıklar açıktı, ben de camdan bir göz atmak istedim. İnsan çift ziyafet veriyordu, kedi ise epey kilo almıştı.

“O zaman” dedim kendi kendime,  “Demek doğruymuş. Sihirli yüzüğe sahip olanlar asla aç kalmazlar.”

Ben de yüzüğün geri alınışındaki kahramanca eylemlerim için bu bolluktan bir pay hak ediyordum ve içeriye sızarak birkaç parça kırıntı almaya karar verdim. Ancak arka tarafa gittiğimde, köpeği bağlı halde ve eskisinden bile sefil bir halde buldum.

“Ne oldu? “ diye sordum. “Ev ağzına kadar yemek dolu. Sen neden tıkınmıyorsun? “

Köpek mızırdanmaya başladı: “ O pis, yalancı kedi beni kandırdı. Çatılardan atlayarak benden önce eve vardı. Varır varmaz da hemen sahiplerimizin yatağına atlayarak onları uyandırdı ve yüzüğü onlara büyük bir hediye olarak sundu. Nasıl mutlulardı görmeliydin. Her gün ödüllendirildi. Bana gelince, ben cezalandırıldım. Onlara göre ben kokuşmuş, faydasız bir hayvanım ve beni dışarı bağladılar. Eğer hatırlayıp da önüme birkaç kırıntı atarlarsa
şanslıyım. O kediden ölene kadar nefret edeceğim ve benden doğan bütün yavrular da tıpkı benim gibi o kediden nefret edecekler! “

İngilizce’den çeviren: Arda Karaca