Jean-Paul Sartre’dan Aşktaki Özgürlük Çelişkisi Üzerine

Kim şunu duymaktan hoşlanır ki: “Seni seviyorum, çünkü kendimi gönüllü olarak seni sevmeye adadım ve sözümden dönmemek için seni kendime olan sadakatimden dolayı seviyorum.”


“Neden bir başkasını kendime ait kılmak istiyorum?” diye soruyor Jean-Paul Sartre, “eğer sadece, öteki, benim ben olduğum etkisine yol açtığı için değilse? Ama bu, kendine mal etmenin belli bir biçimini de içerir: ötekinin özgürlüğü üzerinde hakimiyet kurmamızı. Ve gücün yardımı olmadan: Tiran aşkı hor görür; korku ona yeter. Eğer kullarının aşkını aradığında da bu politik nedenlerledir ve eğer onları boyun eğdirmek için tasarruflu bir araç bulursa da onu hemen kullanır.

Bunun tam tersi olarak, sevilmeyi arzu eden biri, sevdiği varlığın boyun eğmesini istemez. Kölevari, bilinçsizce bir tutkunun nesnesi olmaya pek değer vermez. Bir aşk otomatına sahip olmak istemez; eğer biri onu aşağılamak isterse, sevilen varlığın tutkusunu psikolojik determinizmin bir sonu olarak göstermek yeterlidir: Seven kişi kendini kendi aşkı içinde ve kendi varoluşu içinde bulur. Tristan ve Isolde’nin bir aşk iksirinden sarhoş olup olmadıkları bizi fazla ilgilendirmiyor; ve bazen sevilen varlığın tamamen boyun eğmesi sevenin aşkını öldürebilir… O halde seven kişi sevdiğine, bir eşyaya sahip olur gibi sahip olmak istemez; o, o sahip olmanın özel bir biçimini arar. O, bir özgürlüğe özgürlük olarak sahip olmak ister.

Diğer taraftan da, zorlamasız ve gönüllü bir taahhüt olan özgürlüğün o yüce biçimine de razı olamaz. Kim saf, güvene dönüşen sadakat olarak ortaya çıkan bir aşkla yetinebilir ki? Kim şunu duymaktan hoşlanır ki: “Seni seviyorum, çünkü kendimi gönüllü olarak seni sevmeye adadım ve sözümden dönmemek için seni kendime olan sadakatimden dolayı seviyorum.” O halde seven kişi yemin talep eder ve bu yemin onu mutsuz eder. O bir özgürlük tarafından sevilmek istiyor ve bu özgürlüğün bu şekilde var olmamasını talep ediyor.

Ötekinin özgürlüğünün kendini gönüllü olarak aşka dönüştürmesini istiyor –ve bunu sadece maceranın başında değil, tersine her an istiyor- ve eş zamanlı olarak da bu özgürlüğün kendi kendisine karşı da ellerini kelepçelemesini, tıpkı delilikte ya da rüyada olduğu gibi bizzat kendine yönelmesini ve bu kelepçelenmeyi istemesini de talep ediyor. Üstelik de bu kelepçelenmenin gönüllü bir feragat olması ve aynı zamanda da kelepçelerin elde durması gerekiyor.”

J.P. Sartre, 1974, S. 471.

Fotoğraf: Cafe topluluğu: Fransız filozof-yazarlar Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir. Fotoğraf: David E Scherman / Time & Life Picture