Amerika Birleşik Devletleri’nin 1776 yılında ilan ettiği Bağımsızlık Bildirgesi’ni kutlamak üzere 4 bin lejyoner 1976 yılında Philadelphia’da bir araya geldi. Ancak kısa süre içinde katılımcıların bazıları ciddi anlamda hastalandı. Toplamda 221 lejyoner ya da lejyoner yakını, kuru bir öksürükle başlayan, sonrasında ateş, titreme, bitkinlikle devam eden ve en sonunda 34 kişinin ölümüne yol açan esrarengiz bir enfeksiyon geçirdi. Basında “lejyoner öldüren” hakkındaki spekülasyonlar gecikmezken biyolojik terör saldırısı ihtimali de göz ardı edilmedi. Atlanta’da yapılan araştırmalar daha sonra Lejyoner Hastalığı Bakterisi olarak adlandırılacak ve şimdiye kadar bilinmeyen bir mikroorganizmanın salgını tetiklediğini kanıtladı.
Tatlı suda yaşayan Legionella bakterisi, dünya üzerinde doğal ya da yapay su sistemlerini mesken edinerek buralarda çoğalabilir. Bugüne kadar 46 Legionella türü belirlendi bunların birkaçı insan vücudunda enfeksiyona yol açıyor. En çok görülen türü Legionella pneumophila. Özellikle klimalar, soğutma sistemleri, hava nemlendiriciler gibi “teknik vektörler” üzerinden ya da su boruları yoluyla yayılıyor. Aynı zamanda umumi duşlarda da Legionella olunabiliyor. Bu bakteri, özellikle büyük kamusal binalarda, hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, kamuya açık havuzlarda ve hatta huzurevlerinde ya da otellerde görülüyor.
BULAŞMA YÖNTEMİ
Legionella, aerosollar (hava içinde çözünmüş katı veya sıvı parçacıklarla) üzerinden yayılıyor; akciğer makrofajlarına yerleşerek burada çoğalabiliyorlar. Yani duş alırken bile bu bakteriden hasta olabilirsiniz. Almanya’da yılda 4.000 lejyoner hastalığı vakası olduğu düşünülüyor. Bunların %10-20’si ölümcül.
Önlem olarak yapay su sistemlerini arada 70 °C’ye kadar ısıtmak ve yoğun bakım üniteleri gibi risk gruplarının olduğu binalara özel filtre sistemleri kurmak öneriliyor. Bunun haricinde, su sistemleri onarılırken mikrop yoğunluğu düzenli olarak kontrol edilmeli. Buna karşın Legionella bize eşlik etmeye devam edecektir, Amerikalı mikrobiyologların da söylediği gibi bunlar “insan gelişiminin enfeksiyonları”dır.
TRUVA ATI KULLANIYOR
Legionella suda kendiliğinden kolayca oluşmuyor; daha çok, diğer tek hücreli mikroorganizmalarda, çoğunlukla tatlı su amibinde bulunuyor. Burada, amiplerin içinde, insan fagositlerine ve akciğer hücrelerine nüfuz etmek için kullandıkları hücre içi yaşam biçimini “öğrenmişlerdir”. Bir “Truva atı” yoluyla insanların akciğerlerine sızan ve buradan da serbestçe yayılan legionellanın, bir amip içindeki sayısı bini bulabilir.
Sonuç olarak Legionella, amipleri “taşıma konteyneri” mahiyetinde kullanarak insanlara doğal kaynaklardan ulaşan yaygın çevresel hatalık yapan mikroplardır. Ve mikrop dünyası her geçen gün yeni “keşiflerle” devasa boyutlara ulaşmıştır. Üstelik bu sorun yeni değil insanlık tarihi kadar eskidir.
“DUYDUĞUM EN GÜZEL ŞEY”
Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen Bir Halk Düşmanı adlı oyununda, yeni, ancak tanımlanamayan mikroplar sorununun yüz yıl önce bile bilinmiş olabileceğini anlatmaktadır. Oyun bir “veba cehennemi” gibi ve “su borularında hayvanların yüzdüğü” bir kaplıcada geçer. Deri ustası Morten Kiil Dr. Thomas Stockmann’a bu hayvanların görülüp görülemeyeceğini sorar. “Onları göremeyiz” diye yanıtlar doktor. Deri ustası der ki: “Aman Allah’ım, bu sizden duyduğum en güzel şey!” Son yıllarda enfeksiyon hastalıklarının geliştirilmesi ve algılanması gözlemlendiğinde, Covid 19 virüsüyle ilgili de elimizdekilere bakıldığında Ibsen’in deri ustası Morten Kiil’in yalnız olmadığı anlaşılıyor.
Alman mikrobiyolog Jörg Hacker’in yazdığı “İnsanlar Salgınlar ve Mikroplar; Enfeksiyonlar ve Patojenleri” kitabı bize mikroplar ve insanlar dünyasını farklı bir bakış açısıyla anlatıyor. Runik Kitap etiketiyle çıkan Beste Hertsch ve Max Florian Hertsch tarafından Türkçe’ye çevrilen, Muhammed Mustafa Albayrak tarafından yayına hazırlanan eser enfeksiyon hastalıkları bilimi uzmanları için değil, daha çok salgınların yarattığı sorunsala, kökenine ve mücadelesine ilgi duyan okurlar için kaleme alındı. Bununla birlikte, enfeksiyon hastalıklarının toplumsal, kültürel ve tarihi boyutları gözden geçiriliyor. Kitap Jörg Hacker’in 2000 yılında Paris’teki Pasteur Enstitüsü’nde yaptığı çalışmalara dayanıyor.