Gökkuşağının Sonu


Bundan yıllar önce Birleşik Krallık’ta gökyüzüne dikkatli bakan bir gökbilimci ilginç bir olaya tanıklık etti. Kısa bir süre için Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında’ki Cheshire Kedisinin sırıtışını anımsatan göz kamaştırıcı renkli bir yay gördü. Hemen o anı ölümsüzleştirdi. Gördüğü ışığın fantezisi ya da hilesi değildi, çevre yayı olarak biliniyordu. Bir öğleden sonra Cambridge’te baş aşağı asılı bir yay.  Çevre yaylarının görülebilmesi için gökkuşağının aksine, gökyüzünün yağmurdan ve alçak seviyeli bulutlardan temiz olması gerekir.

Bu nadir olay yalnızca güneş ışığı yaklaşık 20.000 ila 25.000 fit yükseklikte ince bir ince bulut perdesinin içinden belirli bir açıyla parladığında ortaya çıkıyor. Bu yükseklikte sirrus bulutları, tuz taneleri büyüklüğündeki buz kristallerinden yapılmış. Meteorologlar, bulutların, ışığı kırmak için doğru yönde yan yana dizilmiş buz parçacıklarıyla güneşe dışbükey olması gerektiğini söylüyor.

Ünlü gökbilimci ve yazar Dr Jacqueline Mitton, optik fenomeni evinin yakınındaki kamerada yakalayacak kadar şanslıydı. Astrofizik alanında doktora yapan 60 yaşındaki Mitton ‘Daha önce hiç böyle bir şey görmedim ve 60 yaşındayım. Koşullar tam olarak doğru olmalı: doğru türde buz kristallerine ihtiyacınız var ve gökyüzü açık olmalı. Cambridge gibi bir yerde olması oldukça şaşırtıcı, genellikle daha soğuk yerlerde olur. Üzerinde ne kadar büyük bir alanın göründüğünden emin değiliz ama kesinlikle çok etkileyiciydi. Bu, doğru zamanda meydana gelen faktörlerin inanılmaz bir kombinasyonuydu.” dedi.

Bunca anlatıdan sonra gelelim bizim gökkuşağımıza… Bir Kızılderili atasözü “Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz” der. Gökkuşağının olması için de yağmur lazım…

Doğada bizim henüz bilmediğimiz bir anlamı mı var mı yok mu bilinmez ama gökkuşaklarının din kitaplarına girdiği kesin. Örneğin, Tevrat’taki bir hikâyeye göre, Nuh Tufanı’nı sona erdikten ve Allah dünyadaki yeni yaşam için Hz. Nuh’a öğütler verdikten sonra gökyüzünde mucizevi bir gökkuşağı oluştu. Tevrat’a göre tufandan sonra gökkuşağı, Hz. Nuh’un elindeki “yayı” yere bıraktığına ve dünyanın bir daha sellerle yok olmayacağına dair bir işaretti.

Buna benzer şekilde gökkuşağı ile ilgili dünyada pek çok hikâye var. Bir çok ulus gökkuşağını dev bir köprü ya da bir kapıya benzetir. Örneğin, Ruslar, Avusturyalılar ve Japonlar, gökkuşağını ölenlerin ruhlarının cennete gitmek için kullandıkları köprü olarak görür.

Yeni Zelanda yerlileri de ölen kabile şeflerinin yeni evlerine gitmek için kullandıkları yol olarak düşünür. Güney Afrika’nın Zulu yerlilerine göre de kraliçenin kemeridir.

Almanlar çifte gökkuşaklarındaki ikincil gökkuşağını, şeytanın işi olarak görür ve ikinci gökkuşağını şeytanın Allah’a karşı üstün gelmek için yaptığını söyler.

Sibirya civarında yaşayan Moğollar ve Şiroki Kızılderilileri de onun Güneş Tanrısı’na ait paltonun eteği olduğuna inanır. Bu ortak inanç, Moğollar ile Kuzey Amerika yerlilerinin akraba oldukları düşüncesini de kuvvetlendiren bir delil. Bazı Budistler ise gökkuşağındaki renkleri yedi gezegen ve dünya üzerindeki yedi bölge ile ilişkilendirir. Araplar, Allah’ın veya bulutun bir yayı olduğunu düşünür. Hintliler ise tanrıçaları Indra’nın, Yunan tanrısı Zeus gibi, gökkuşağını mızrak olarak kullanılan yıldırımla birlikte yay gibi yanında silah olarak taşıdığına inanmakta.

Bizde de gökkuşağının başladığı yerde bir küp altın olduğu miti yaygındır.

Meteorolojinin gelişmesine bağlı olarak bugün dünyada suni gökkuşağı yapımında çalışan pek çok meteoroloji mühendisi var. 1992’de Rio de Janeiro’da toplanan Dünya Zirvesi’nde olduğu gibi özel günlerde suni gökkuşakları yapılabiliyor. Turistik tesislerde de gökkuşağına karşı, yemek, çay ve kahve içmek için seanslar düzenlenebiliyor. Yani siz bize güneşi getirin, biz size gökkuşağı yapalım…

Ve gökkuşağının sonunu merak eden herkese artık anlatabileceğimiz bir görüntümüz var; gökkuşağının sonu ya da başlangıcı işte böyle bir yer👇

B👇