[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”3103″ title=”false”]
1. Firdevsî
Hekim Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî, Fars edebiyatında kahramanlık şiirini doruklara yücelten şair, aynı zamanda İran edebiyatının bütün çağlarının en büyük söz ustasıdır. Onun, Fars Edebiyatı’nın bütün dönemlerinin en büyük eseri olarak kabul edilen, aynı zamanda dünya klasiklerinin başyapıtlarından olan Şahnâme’si, temelde kahramanlık hikayelerinden yola çıkarak eski dünyada kökleri çok eskilere dayanan bir ulusun efsanevi tarihini, mitolojik, yarı mitolojik serüvenini ve İslam öncesi İran’ın gerçek tarihsel seyrini konu alır.
İran ulusal tarihi, rivayetleri ve kahramanlık destanlarını sözlü anlatılardan derleyip toparlayarak yazıya aktarmasıyla İranlılarca “ulusal şair” olarak kabul edilen, Hekîm Ebu’l-Kâsım Mansûr b. Hasan-i Firdevsî, Samanîlerin henüz Buhara merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 329/940 yılında Tus şehrine bağlı Taberan kasabasının Baj köyünde dünyaya geldi. Bir köylü çocuğu olan Firdevsî’nin babasının, Tus Irmağı’ndan ayrılan Abrahe Çayı kenarında bir dihkan/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir.
Adı çeşitli kaynaklarda birbirinden farklı şekillerde “Hasan”, “Ahmed” ve “Mansûr” olarak geçen; künyesi “Ebu’l-Kâsım”, lakabı “Fahruddîn” olan şairin mahlası “Firdevsî”dir. Künyesi ve mahlası konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Babasının “Firdevs” adıyla bilinen bir bağın bahçıvanı olması sebebiyle bu mahlası almış olduğu aktarılır.
Baj köyünün ileri gelen ailelerinden küçük yöresel toprak sahipleri ve varlıklı aileler, dihkanlar, aynı zamanda kendilerini, bulundukları bölgelerin mirasçıları, İran ulusal değerleri ve kültürünün koruyucuları olarak görüyor, çocuklarını İran gelenek ve göreneklerine göre yetiştiriyorlardı. Firdevsî de ulusal duyguların yoğun olduğu böylesine bir ortamda dünyaya gözlerini açtı. O da bir dihkan ailesindendi ve daha çocukluk yıllarından itibaren İran kültürü ve geleneksel değerlerinin tutkunu olarak büyüdü. Yaşadığı çağın yaygın Fars, Arap ve Pehlevî edebiyatlarında, felsefe ve kelam başta olmak üzere diğer bilim dallarında ileri düzeyde eğitim almış son derece donanımlı bir kişilik olarak ortaya çıktı.
Firdevsî’nin dihkan ailesinden olduğu, varlıklı ve toprak sahibi bir babanın çocuğu olarak refah içerisinde yaşadığı birçok tezkirede dile getirilir. Vatanını seven, ulusal duyguları çok güçlü bir kişilik olduğu da yine hem kaynaklardaki kayıtlar hem de kendisinin birçok dizesinden açıkça anlaşılmaktadır. Yetiştiği ailenin konumu, onun eğitimine verdiği önemin de etkisiyle ulusunun, atalarının tarihini öğrenme ve onu gelecek kuşaklara aktarma arzusu olağanüstü düzeydedir. Öyle ki bu uğurda bütün mal varlığını, bu yapıtı ortaya çıkarmak için çalıştığı otuz beş yıl süresince tüketmiş, öte yandan maddi sıkıntıya düşmesine rağmen sultan saraylarına yönelmemiş, onlardan yardım istememiştir.
Firdevsî’nin öğrenim süreci ve hangi alanlarda eğitim gördüğü kesin olarak bilinmez; ancak ünlü yapıtının değişik bölümlerinde anlatımı esnasında verdiği ipuçları ile hakkında yapılan çok sayıdaki araştırma ve incelemelerden onun yirmi beş yaşlarına kadar hayatını öğrenimle geçirdiği, öğrenim döneminin hemen bütününe yayılmış bir şekilde tarih, İran tarihi ve rivayetleri konusunda derinlemesine çalıştığı, kendisinden önce yine ünlü şairler tarafından kaleme alınmış Şahnâme ve Hudâynâme gibi eserler üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bütün bu çalışmalarının temel hedefi de eski İran’ın ve İran hükümdarlarının tarihini yazmaktır. Yine ünlü yapıtının içeriğinden hareketle Fars ve Arap edebiyatları konusunda ileri düzeyde öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Onun İran kültür ve medeniyeti, İran tarihi, İslami bilimler, felsefe, yaşadığı çağın yaygın bilimleri konusunda son derece birikimli olduğu herkesçe bilinir.
Diğer şairler gibi ilk dönemlerinde değişik amaçlarla gazel ve kasideler yazan Firdevsî, daha sonra yaşadığı çevrenin de etkisinde kalarak eski İran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere Pehlevice yazılmış eserlere ilgi duymaya başladı. O döneme ait eserlerden faydalanabilmek için babasından ya da Zerdüşt rahiplerinden Pehlevice öğrenen Firdevsî, şiir yazacak kadar da Arapça biliyordu. Kırk yaşına kadar rahat bir hayat süren ünlü şairin daha sonraki dönemlerinin sıkıntılar içerisinde geçmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Firdevsî, Şahnâme’de konuları mitolojik ve tarihi akışlarında aktarırken uygun yerlerde anlatımlarıyla son derece uyumlu olarak öğütler, öğüt verici pasajlar ile özlü sözleri de yerleştirmiştir. Bu alıntıların önemli bir kısmı eski İran öğüt edebiyatı kapsamında yer alan çok önemli metinlerden aktarılmaktadır. Örneğin ünlü Sasanî hükümdarı Hüsrev Enuşirvân’ın (eg. 531579) ünlü veziri Bozorgmihr’in öğütleri bütün bunların başında yer alır.
Firdevsî, kendisi kahraman yaradılışlı ve eseri de gerçekte kahramanlık anlatısıdır. Onun en önemli özellikleri arasında özgürlük, yiğitlik ve dürüstlük ön sıralarda yer alır. Ulusu ve ülkesinin tarihini özgürlerin özgürlük mücadelesi çerçevesinde ele alıp yoğun ve heyecanlı duygularıyla dizelerine aktarırken bütün bunları daha çok Rüstem ile simgeler. Özgürlük onun için hayatın temel amacı, namusun kalkanı, varlığın sebebidir.
Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserinde Firdevsî ve şiirinden söz ederken, “Hemen herkes, onun İslam sonrası dönemde İran’ın en büyük şairi olduğu konusunda görüş birliğindedir. O, şairliğin fesahat ve belagatin hakkını gerçekten vermiş bir söz ustasıdır” der. Bunun yeterli ve en önemli kanıtı da ünlü yapıtı Şahnâme’dir.
Sultan Mahmud döneminin en yetenekli şairi olarak kabul edilen Firdevsî, İran’ın Moğol dönemine kadar yaşamış en büyük şairi olarak bilinmektedir. Bundan da öte Gazneliler döneminin, aynı zamanda hem İran hem de dünya edebiyatının en yetenekli, en özgün tarzlı şairlerinden biridir. Samanîler döneminde yetişmiş olan Firdevsî, İran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas bir şairdir. Yaşadığı devirde toplumu oluşturan bütün kesimlerce yeniden ulusalcılık hareketlerinin başlatılmış olması da bu konuda şairi etkilemiştir.
Akla çok önem veren, takiyyeyi asla sevmeyen Firdevsî, İranlı büyük sufîlerce de övülerek anılır. Şeyh Ahmed-i Câm (ö. 536/1239), Ahmed-i Gazzalî (ö. 520/1126), Muhammed-i Gazzalî (ö. 505/1111), Senaî-yi Gaznevî (ö. 545/1151) başta olmak üzere çok sayıda ileri gelen şair ve yazar onu “hekim: bilge”, “ustad: hoca ” ve “dana: bilgin” nitelemeleriyle överek büyüklüğünü ifade etmişlerdir. Ahmed-i Gazzalî’nin Kunûzu’l-hikme adlı eserindeki ifadelerine göre, “O, Muhammed ümmetinin en büyük bilgelerinden biridir.”
Firdevsî, İran edebiyatında kahramanlık şiir tarzını doruklara eriştiren şairdir. Temelde kahramanlık hikayelerini esas alarak kökleri çok eskilere dayanan ulusunun efsanevi tarihini ve klasik dönemin tarihsel seyrini konu almıştır. Firdevsî’nin diğer bir özelliği de bu işteki samimiyetini, aşkını ve zevkini eserinin her dizesinde yansıtmasıdır. Aynı zamanda Firdevsî’nin ortaya koymuş olduğu eser, yaşadığı dönemin toplumsal durumunu aktarmaktadır. O, yaratılıştan sahip olduğu üstün yetenekleri sayesinde kahramanlık destanları, trajedi, aşk şiirleri gibi ayrı ayrı konuları içeren, dünya edebiyatı tarihinde benzeri yok denecek kadar az olan bir şaheser yaratmıştır. Kahramanlık destanlarını ve trajedileri eserine işlerken o kadar hassas ve dikkatli davranmıştır ki, okuyucu ister istemez olayların yoğun etkisi altında kalır. Bu bakımdan Firdevsî büyük bir tasvir ustasıdır.
Firdevsî’nin ölüm tarihi konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. Ancak hem kendisinin Şahnâme’deki ifadeleri hem de tezkirelerdeki kayıtlar göz önünde bulundurulduğunda 411/1021 yılında öldüğü görüşü yaygın olarak kabul edilir. Firdevsî’nin elimizde bulunan toplu tek eseri Şahnâme’dir. Şairin Şahnâme dışındaki şiirleri, şiir mecmualarında, tezkirelerde, şairler ve şiirlere yer veren bazı kaynaklardaki kıtalar, gazeller ve beyitlerden oluşmaktadır.
II. Şahnâme
Firdevsî’nin Şahnâme’yi hazırlarken örnek aldığı yapıtlar o çağların dünyasında en çok okunan kitaplar arasında yer alan Avesta, Tevrat ve Kur’ân gibi dini metinler olmuştur. Firdevsî, eserine eski İran tarihi ve efsaneleriyle başlamamış, Allah’ı öven beyitleri, evrenin yaratılışı, ay, güneş, gezegenler, yerküre ve diğer varlıkların var edilişi, insanın yaratılışı ve dünyaya gönderilişi gibi olaylarla giriş yapmış, sonra da eriştiği bütün kaynaklardaki bilgilerden hareketle İran, bu coğrafyanın tarihi ve mitolojisini aktararak eserinin o çağın dini kitapları kadar elden ele dolaşması ve çok fazla sayıda okuyucuya kavuşmasını arzulamıştır. Gerçekte de öyle olmuş ve Şahnâme öylesine yaygınlaşmıştır ki kutsal kitaplar kadar ve belki de bazı yörelerde onlardan da çok okunmuştur. Günümüzde bile yaklaşık on yüzyıl geçmiş olmasına rağmen Nevruz törenlerinde, “Heft Sîn” sofralarında Kur’ân yerine Şahnâme okunduğunu görmemiz bu durumu kanıtlamaktadır. Meliküşşuarâ Bahâr (ö. 1330 hş./1951) bir şiirinde bu konuyu şöyle ifade eder:
Şahnâme hiç abartısız Kur’ân’ıdır Acem’in
Tus bilgesinin rütbesi de peygamberlik rütbesi
Şahnâme’nin İçeriği
Fars dilinin sözcük hazinesi sayılan, aynı zamanda eşsiz fesahat ve belagat örneği kabul edilen Şahnâme, içeriğinde yalnızca birtakım hikayeler barındırmaz. Eserde, eski İran efsane ve gelenekleri, İslam dönemine kadar meydana gelen hemen hemen bütün olaylar hakkındaki bilgiler bir araya toplanmıştır. Ayrıca felsefi ve ahlaki konulara değinilmiş, kahramanlık şiirlerinin yanı sıra diğer şiir türlerine de yer verilmiştir. Firdevsî bütün bu konularda sözün hakkını gereğince vermiş, İran ulusal hikayeleri ve İranlıların tarihi değerlerini Şahnâme boyunca en güzel şekilde yansıtmaya çalışmıştır.
Tarihsel içeriğinin yanı sıra mitolojik aktarımları ve kahramanlık hikayeleriyle de dikkat çeken Şahnâme’de elbette şairin temel amacı mitolojik rivayetleri derleyerek aktarmak değildir. O, İran tarihini ve kültürünü halk arasında dolaşan söylencelerden hareketle yazmak istemiş ve bu şekilde otaya çıkmıştır. Bu açıdan Şahnâme her şeyden önce tarihi bir manzume olarak kabul edilmelidir. Ancak bu tarihsel manzume boyunca birkaç önemli kahramanlık destanın da yer alması dikkate değerdir. Demek ki Şahnâme aynı zamanda kahramanlık hikayelerine de yer veren bir derlemedir.
Şairin kendi ifadelerine göre Şahnâme’nin 60.000 beyitten oluşmaktadır. Eldeki Şahnâme yazmalarının bir kısmında bu sayı daha fazla, bir kısmında da azdır ancak nüshaların çoğu 48.000 ile 52.000 arasıdır.
Şahnâme, eskilerin, öncekilerin, ilklerin tarihi; tarih noktasından bakıldığında zaman sürecinde İran’ın serüveni; zamanın, İran topraklarındaki izleri olarak kabul edilmektedir. Şahnâme İranlıların Araplara yenilmelerinden dört yüzyıl sonra, IV./X. yüzyılda kaleme alındı. Bu dönemde İranlılar Bağdat halifelik yönetimi karşısında siyasi ve kültürel kaderlerini belirliyor, birlik ve beraberliklerini yeniden sağlamaya çalışıyorlardı. Firdevsî işte böyle bir ortamda “İran ulusal tarihi”ni dizelerine aktardı.
Şahnâme’de tarih ve dil bir birliktelik gösterir, ikisinin de temeli atılır, sınırları ve ölçüleri belirlenir. İran’ın mitolojik tarihi, kahramanlık anlatılarının dizelere döküldüğü Şahnâme bir bakıma Sasanî İranı’nın kahramanlık tarihidir. Sasanî hanedanının yıkılışından uzun bir süre sonra, Samanîler döneminin sonlarına doğru İran tarihi yeniden yazılmaya başlanır. Ancak bu kez bir hükümdarın eliyle değil, bir şairin, Firdevsî’nin eliyle…
Şahnâme, bir bakıma yenilgi ve hayal kırıklıkları sonucunda ortaya çıkmış bir eserdir. Samanîlerin tarih sahnesinden çekilmesi, Araplar karşısındaki yenilgi ve İran tarihinde olumsuz bir dönemin başlaması gibi etkenler nedeniyle efsaneler ve kahramanlık anlatılarıyla örülü geçmişe, yani hayallerdeki tarihe ihtiyaç daha da artar. Dolayısıyla Firdevsî ve diğer Şahnâme yazarları içinde yaşadıkları zamanın olumsuz gelişmelerinin etkisiyle geçmişin zafer ve mutluluk dolu günlerine yönelmiş, gerçekleşmesini umdukları güzel günlere hayallerinde hayat vererek dizelerine aktarmışlardır. Bu bakımdan Şahnâme, yaşanılan zamanda dik durabilmek için geçmişte aranan bir temel, bir dayanak niteliğindedir. Şahnâme, sözün eyleme üstün gelmesini, ona karşı kazanılan bir zaferi simgelemektedir.
Firdevsî İranlılık ruhunu Şahnâme ile yeniden canlandıran, onu harekete geçiren; Zâl’ı, Rüstem’i, Keykâvûs’u, Cemşîd’i, Behrâm’ı, Câm-i Cem’i, Rahş’ı ve Sîmurg’u yaşatmaya devam eden kişidir. Bunca İranlı şair ve yazar arasında bir tek Firdevsî siyasi, düşünce ve iktidar olmadan, sadece sosyal reformlarla halkı yönlendirmenin mümkün olamadığını kavramıştır. İran ulusu, kimliği ve dilini hayata döndürmek için otuz-otuz beş yıl boyunca yaptığı çalışmalar da bunun kanıtı, bu derin düşüncesi ve engin ufkunun göstergesidir. Bu nedenle Şahnâme’ye, sadece eski İran hükümdarlarının tarihini, İran kahramanlarının mücadelelerini tasvir eden sahneleri, mitolojik hikayeleri anlatan, eskilerin yaşadıklarını sonrakiler ibret alsınlar diye yeni kuşaklara aktaran bir eser gözüyle bakılmamalıdır. Bütün bu özellikleri de taşımakla birlikte, onun gerçek değeri; eskiler ve yenilerin bilgi birikimini değerlendirerek gerçek yöneticiliğin kurallarını, teorilerini, İran ülkesini yönetmede gerekli olan siyasi düşüncenin temellerini atmış olmasındadır.
Çok sıkıntı çektim bu otuz yılda,
Dirilttim İranlıyı ben bu Farsçayla…
Pişdadîler hanedanının ilk hükümdarı Keyûmers’ten başlayarak Sasanîlerin son hükümdarı III. Yezdicerd’e kadar devam eden toplam “elli hükümdarlık dönemi”ni ele alan eserin giriş kısmında Tanrı’yı ve aklı övüş, insanın, güneşin ve ayın yaratılışı, Hz. Peygamber ve eshâbını övüş başlıkları yer alır. Ardından Şahnâme’nin kaynakları ve son olarak da Sultan Mahmud’u övgü bölümü gelir ve asıl konuya geçilir. Tarih öncesi devirlerden başlayarak İran ulusunun medeniyet serüveni, İranlıların İranvic bölgesine gelip orada yerleşik bir hayata geçerek devlet kurmaları, çevrelerindeki uluslarla, Turanlılar, Romalılar, Bizanslılar ve Araplarla savaşları, Tuslu usta şairin olağanüstü akıcı ifadeleriyle aktarılır. Bütün bu anlatımlar esnasında Firdevsî İran ulusunun gelenek ve göreneklerini, ulusal, dinsel, ahlaksal değerlerini, üstün niteliklerini, kahramanlık serüvenlerini, aşklarını ve İran halkıyla ilgili daha birçok şeyi dizelerinde ölümsüzlüğe kavuşturur. Bu açıdan Şahnâme İran ulusunun bir kültür ve medeniyet ansiklopedisidir.
Firdevsî İran tarihindeki olayları kronolojik sırayla ele alır. İran’ın binlerce yıllık tarihinde ortaya çıkmış kahramanları, belli zaman dilimlerinde egemen olmuş hükümdarlar olarak kabul eder ve onların İran tarihindeki önemlerini, İran kültür ve medeniyeti üzerindeki etkilerini vurgular. Ayrıca Şahnâme süslemeden uzak arı bir dile sahip olduğu için büyük ün kazanmış, saraylarda ve halk arasında büyük itibar görmüştür. Firdevsî’nin ünü ve değeri de buradan kaynaklanmaktadır. O Fars dilini, İran tarihini, mitolojisini, kültürünü, değerlerini her İranlının anlayabileceği bir dilde aktararak diriltmiş ve ölümsüzleştirmiştir. Bu eser İran halkı için ulusal kahramanlık mirasını aktarması açısından başka hiçbir milletin benzeri eserleriyle karşılaştırılamayacak kadar büyük önem taşır.
Firdevsî Fars dilini yeni bir aşamaya kavuşturmuştur. Belki de bu değerlendirmenin temelleri Firdevsî’nin son derece haklı olarak yaptığı “Çok sıkıntı çektim bu otuz yılda/Dirilttim İranlıyı ben bu Farsçayla…” iddiasına dayanmaktadır. O, tarihi aktarmayı amaçlamakta, kahramanlık mesajlarını sonraki kuşaklara iletmeyi hedeflemektedir. Bu yüzden Şahnâme’de halkın anlamakta zorlanacağı bir dil kullanmamış, oldukça anlaşılır bir üslupla İran mitolojik hikayelerini ölümsüzleştirmeyi başarmıştır.
Şahnâme’deki efsaneler, İran ulusunun ülkelerini korumak ve kollamak adına verdikleri mücadelelerin destanıdır. Şahnâme, bütünüyle mitolojik amaçlı yazılmış bir eser değildir. Mitolojik konulardan söz ettiği yerlerdeki bilgiler İran tarihini konu alan bölümlerdir. Şahnâme’deki efsaneler, Aryâ kökenli efsanelerden kaynaklanır. Avesta’nın bu konuda Şahnâme üzerindeki etkisi, dilden dile sözlü olarak aktarılmış olan, tamamı ulusal içerikli, İran gelenekleriyle tarihi ve âdetlerini koruma ve sonraki nesillere aktarma özelliği taşıyan hikayelerin Şahnâme’nin yazılmasına neden olmasındadır.
Bütün İranlılar tarafından son derece beğenilen Şahnâme, İran dışındaki coğrafyalarda Fars dili ve edebiyatıyla ilgilenen çevrelerin de beğenisini kazanmıştır. Bu önemli şaheser, sadece eski İran’a ait destanları ve efsaneleri günümüze taşımakla kalmamış, aynı zamanda yazıldığı dönemde Arapça’nın yoğun etkisinde kalan Fars dilinin yeniden canlandırılmasında önemli rol oynamıştır.
Eski İran tarihini, İran ırkının ve medeniyetinin tarih sahnesine çıktığı andan, Araplar tarafından sona erdirildiği zamana kadar konu alan Şahnâme Pişdadîler, Keyanîler, Eşkanîler ve Sasanîler’den oluşan dört hanedanın Keyûmers’ten III. Yezdicerd’e kadar elli hükümdarın egemenlik sürdüğü dönemi mitolojik, kahramanlık ve tarihi dönemler adıyla üç dönem çerçevesinde inceler.
1. Mitolojik Çağ: İlk İran mitolojik hükümdarı Keyûmers’ten Ferîdun’a kadar devam eden bu dönemin hükümdarları; Hûşeng, Tehmûrs, Cemşîd ve Dahhâk’tır. Bu dönemde ateş bulunmuş, insanlar toprağı ekip biçmeyi öğrenmiş, yiyecek, giyecek, barınma gibi doğal ihtiyaçlarını karşılamaya başlamış ve ilkel de olsa siyasi yapılar kurmuşlardır. Yine bu devirler, insanlarla devler arasında anlaşmazlıkların baş gösterdiği, özellikle Tehmûrs ve Cemşîd’in olağanüstü güçleriyle devlerin, insanların emrine girdiği ve medeniyetin gereklerinden birçoğunu öğrendikleri zamanlardır. Söz konusu dönemde hükümdarlar sadece yönetici değil, aynı zamanda insanlara yol gösteren kılavuzlardır. Bu dönemde büyük, ulusal kahramanlar da yoktur.
2. Kahramanlık Çağı: Bu bölüm Şahnâme’nin kahramanlık anlatılarına ayrılmıştır. Kâve’nin Dahhâk’a başkaldırmasıyla başlayan bu çağ, Atbîn’in oğlu Ferîdun’un, Dahhâk’ın adaletsiz tutumları karşısındaki mücadelesiyle devam eder ve Rüstem’in, kardeşi Şeğâd tarafından öldürülmesiyle sona erer. Bu bölüm, İran ulusal kahramanlık destanlarının tarihle örtüştüğü evrelerini kapsar. İran rivayetlerinin en ünlü kahramanları sahnededir. Kâve’nin ortaya çıkışı ve Ferîdun’un Dahhâk karşısındaki kahramanlıkları; Kâren, Gerşâsp, Sâm ve Menûçehr dönemleri; Sâm oğlu Zâl’ın ve Şahnâme’nin ilk aşk hikayesi bu bölümde yer almıştır. İran’ın en ünlü kahramanı Rüstem’dir. Rüstem’in yanı sıra Gûderz, Gîv, Bîjen, Behrâm, Ferâmurz, Sohrab, Kâren gibi daha birçok isim de ünlü kahramanlar arasında yer alır. İran ulusal tarihinin en önemli destanları da bu çağda geçer.
3. Tarihi Çağ: Behmen, Humây, Darâ, İskender, Eşkanîler ve Sasanîlerin ele alındığı bu bölümde, sıra dışı olaylarla efsanevi kahramanlar hemen hemen ortadan kalkmış, bunların yerlerini gerçek olaylarla kişiler almıştır. Şahnâme’nin gerçek tarihi dönemi Darâ ile başlar. Bu bölümdeki ilk önemli destan İskender ile Darâ’nın savaşlarını konu alan İskender Destanı’dır. Dâstân-i Şâpûr-i Zu’l-ektâf, Dâstân-i Behâm-i Gûr, Heft Bezm-i Nûşîrevân Bâ Bozorgmihr, Dâstân-i Şatranc u Nerd, Pendnâme-yi Nûşîrevân, Dâstân-i Bozorg-i Behrâm-i Çûbîn, Dâstân-i Husrev u Şîrîn bu bölümün önemli destanlarıdır ve bu destanlarda adı geçen kahramanların çoğu tarihi karakterlerdir.
Şahnâme’nin bu bölümünde şiirler daha az gösterişli, hikaye ve anlatımlar daha sade bir üslupla işlenmiştir. Olağanüstü yeteneklere sahip efsanevi karakterler yer almamaktadır. Örneğin Rüstem ile Behrâm-i Çubîn karşılaştırıldığında, her açıdan aralarında büyük farklar görülecektir. Aynı şekilde devlerle savaşan kahramanlarla saray askerleri arasındaki fark kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Şahnâme’nin bu üçüncü bölümünde efsane ve rivayetlerin yerlerini tarihi hikayeler alır ve Şahnâme, hükümdarlarla yönetimleri hakkında bilgi veren, ayrıntılara dalan tarih kitaplarına yaklaşır.