Andersen Masalı (Danimarka): Çaydanlık

Bir zamanlar gururlu bir çaydanlık varmış; porselen oluşundan, uzun lülesinden ve geniş sapından çok gurur duyarmış.


Bir zamanlar gururlu bir çaydanlık varmış; porselen oluşundan, uzun lülesinden ve geniş sapından çok gurur duyarmış. Önündeki lüle ve arkasındaki tutmaç kolundan bahseder dururmuş. Fakat parçalanmış ve çatlak kapağından hiç bahsetmezmiş. Çünkü bu kusurlu yanıymış. Bundan bahsetme işini başkalarına bırakırmış. Çay fincanları, krema kabı ve şekerlik, adeta tüm çay servisi, çaydanlığın gösterişli sapı ve ağzından çok, kusurlu kapağından bahsedermiş ve çaydanlık bunu bilirmiş.

“Ben kendimi biliyorum,” dermiş kendi kendine, “ben de kusurlarımın farkındayım ve kusurlarımda alçakgönüllülüğümün, kalenderliğimin görüldüğünü biliyorum. Her birimizin kusurları var ama bunları telafi eden yanlarımız da var. Fincanların bir kulpu var, şeker kasesinin ise bir kapağı. Bende ikisinden de var ve onların hiç sahip olmayacağı şekilde tam önümde ilaveten bir şeyim var. Beni çay masasının kraliçesi yapan mükemmel bir lülem var. Susamış insanlar için bir nimet olduğum kulaktan kulağa yayılır; çünkü içimde kaynayan tatsız suya tat veren çay yaprakları demlenir.”

Çaydanlık bütün gençliği boyunca bunları söylemiş. Bir gün hazırlanmış çay masasının üstünde duruyormuş. Sonra narin bir el tarafından kaldırılmış, fakat narin el sakarmış. Çaydanlık düşmüş, lülesi kırılmış ve kolu kopmuş. Kapağın hali daha beter değilmiş, en beteri kulpun ve lülenin başına gelmiş.

Çaydanlık yerde baygın yatarken içinden kaynar sular akıyormuş. Korkunç bir manzaraymış ve daha da korkuncu herkesin alay edip dalga geçmesiymiş; sakar elin sahibiyle değil zavallı çaydanlıkla alay edip dalga geçiyorlarmış.

“Bu deneyimi hiç unutmayacağım,” demiş çaydanlık, geçmişten bahsederken. “Beni işe yaramaz kabul edip bir köşeye kaldırdılar. Ertesi gün erzak dilenen bir kadına verildim. Yoksulluğa düştüm, sesim soluğum çıkmaz oldu. Fakat sonra, layık olduğum daha güzel hayat başladı. Bir şey olabilirsiniz ve sonra bambaşka bir şeye dönüşebilirsiniz.

“İçime toprak konuldu. Bu bir çaydanlık için gömülmekten farksızdı. Fakat toprağın içine bir çiçek soğanı gömülüydü. Onu oraya kim koymuştu, kim vermişti, bilmiyorum ama çay yaprakları ve kaynar su için, kırılmış lülem ve sapım için bir telafiydi.

“Çiçek soğanı toprağın içindeydi, toprak da benim içimdeydi; filizlenen çiçek soğanı benim kalbim oldu, yaşayan bir kalp, daha önce bir benzerine hiç sahip olmadığım bir kalp. İçimde yaşam vardı, güç ve kuvvet. Kalp attı ve çiçek soğanı filizler verdi; bu çiçek açan düşüncelerin ve duyguların büyümesiydi.

“Onu gördüm, onu içimde tuttum ve onun verdiği zevkte kendimi kaybettim. Bir başkasında kendini unutmak büyük bir mutluluk. Çiçek bana hiç teşekkür etmedi, hatta beni hiç düşünmedi. Fakat ona hayranlık duyuluyor, övgüler düzülüyordu ve ben buna memnun oluyordum. Ne kadar da mutlu olmalıydı! Bir gün birilerinin konuştuğunu duydum, çiçeğin daha iyi bir kabı hak ettiğini söylüyorlardı. Altıma sertçe vuruldu, bu çok büyük bir acıydı ve çiçek daha güzel bir saksıya konuldu. Beni hala kırık bir çömlek parçası gibi yattığım bahçeye fırlatıp attılar. Ama asla kaybetmeyeceğim bu anılara sahibim.”

Çeviren: Sinem Türkmen
Editör: Nuray Önoğlu
Andersen masalı (Danimarka)
Dinlemek için: https://anchor.fm/dashboard/episode/edpela
Dinlemek için: https://soundcloud.com/simurg-esra/caydanlik-esra-ictuzer